ERKUT TEZERDİ/İSTANBUL
Günümüzden 65 milyon yıl önce yaşayan dinozorlar, ünlerinden her dönem taviz vermeyen devasa yaratıklar. Otobur olanları pek dikkat çekmezken Tyrannosaurus rex ile Velociraptor gibi etçil türleri filmlerin, video oyunlarının başrolünde yer alıyor çünkü aksiyonu bu canlılar sağlıyor. İnsanlar kaçıyor, onlar kovalıyor veya insanları aniden yakalıyor, akabinde afiyetle yiyor. Popüler kültürün liste başı zombiler gibi her vakit açlar… İlk kez 1993 yılında izleyiciyle buluşan ‘Jurassic Park’ ve devam filmlerinde genel olarak böyle bir hayatta kalma konusu işleniyor. Bu hafta gösterime giren ‘Jurassic World Fallen Kingdom’ın (Yıkılmış Krallık) ise önceki yapımlarından ayıran özellikleri bulunuyor. Bunlardan ilki efektleri. Öyle ki, geçen yıl izleyiciyle buluşan ‘Transformers 5’ gibi ağzı açık bırakıyor. Fakat senaryonun üzerine inşa edildiği “Her canlının yaşamaya hakkı var” mesajı hatalı işlenince bir zaman sonra gerçekçilik yitiriliyor. Ortaya korku filmlerinden fırlamışçasına arketipler ve olay dizisi saçılıyor. Jeff Goldblum, James Cromwell, Toby Jones, BD Wong ve Daniella Pineda gibi isimlerin de rol aldığı filmin yapımcılığını Steven Spielberg ve Frank Marshall üstlendi.
‘Jurassic World Fallen Kingdom’ filminin önermesi “Doğaya baskın tür kontrolü eline alır” olurken, haliyle canlıları sevin, öldürmeyin gibi sevecen bir mesaj dengesizliği doğuruyor. Hayatta kalalım, öldürmeyelim ama onlara da yem olmayalım gibi bir mantık teknik açıdan imkânsız. Bunun nedeni konu ve karakterizasyondan kaynaklanıyor.
Filmde, 2015 yılında gösterime giren ve dünya çapında 1 milyar 672 milyon dolar hasılat elde eden ‘Jurassic World’ün devamı anlatılıyor. Üç yıl önceki faciada, dinozor parkında her şey kontrolden çıktı. İnsanlar çığlıklar eşliğinde öğlen yemeği oldu. Ardından parkın yer aldığı ada tahliye edildi. Şimdi ise dinozorların hayatı tehlikede. Nasıl mı? Parkta yer alan yanardağ patlamak üzere, bu sebepten dolayı bir grup insan dinozorların oradan kurtarılmasını istiyor, başka bir grup da “bırakalım ölsünler” diyor. Dünyada genel durum böyle. Kötü emelleri olan bir şirket onları toplayıp silah veya eğlence niyetine zengin iş adamlarına satmanın derdine düşmüşken, genetik bilim ile geri döndürülen bu canlıları kurtarmak için dernekler bile kurulmuş. Bu derneğin başkanı, dinozor fetişisti izlenimi Claire Dearing, birkaç bilim insanı ile ilk filmdeki raptor eğitmeni Owen Grady şirketin gerçek amacının ne olduğunu bilmeden adanın yolunu tutuyor. Filmin gerisi çığlıklardan oluşuyor. İkinci bölüm daha aksiyon dolu ve korku unsurları zekice yerleştirilmiş.
‘Jurassic World Fallen Kingdom’da “Dinozorlar neden yaşamalı?” sorusunun cevabı açıkçası net bir şekilde beyazperdeye taşınmıyor. Ana karakterler sadece “Sonuçta onlar da canlı ve yaşamaya hakları var” gibisinden geveleyip duruyor. Ancak asıl sorun şu ki, hadi diyelim otobur türler için doğal yaşam parkları oluşturuldu. Ama etoburlar için neler yapılacak? Bir aslanla ya da kutup porsuğuyla aynı mahallede yaşar mıydınız? Veya bir facia olmasını kim önleyebilir? Tutarsızlıklar diz boyu. Neticede kedi, köpek değil ki bunlar kucağımıza alıp sevelim! Zaten filmde de kendilerini sevdirtmiyorlar. Tutarsızlık derken bundan bahsediyorum. Hem ayranım yer dökülmesin hem de dürümüm hiç bitmesin. Doğada olan doğada kalmalı, evet ama çoğalıp şehirlere indiklerinde ne olacak? Filmin devamı gelecek, işte hepsi bu.
