Görüşler

Tarık Oğuzlu yazdı: Trump-Putin zirvesi ve cevaplanamayan sorular

Tarık Oğuzlu yazdı: Trump-Putin zirvesi ve cevaplanamayan sorular

Antalya Bilim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, Helsinki’de gerçekleşen ve Avrupa’daki siyasi fay hatlarını derinden sarsan ABD Başkanı Trump-Rusya lideri Putin zirvesini yorumluyor.

16 Temmuz 2018 gününün dünya siyasi tarihine ilginç bir not olarak düşüleceği kesin. Liberal dünya düzeninin kurucusu ve lider ülkesi Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanı Trump ile bu düzene karşı son yıllarda en ciddi başkaldırıyı sergileyen Rusya’nın lideri Putin Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de görüştüler ve uzun zamandır ülkeleri arasında esen karabulutları kaldırmak adına ciddi bir adım attılar. Bu görüşme talebinin Trump’tan geldiğine dair bir ön kabul olsa da Putin’in bu çağrıya olumlu cevap vermesini anlaşılır kılacak birçok neden var. Emeklilik yaş hadlerini yükseltme kararı alan Putin’in ülkesindeki popülerlik oranı son günlerde düşme eğilimine girmişti. Kırım’ın ilhakı ve Doğu Ukrayna’daki askeri operasyonları sonrasında Rusya’nın maruz kaldığı ekonomik yaptırımlar da Rusların canını son yıllarda ciddi olarak yakıyordu. Rusya’nın Suriye’de saplandığı bataktan nasıl çıkabileceği ise hala ciddi bir muamma. Suriye’deki askeri operasyonlarının insani ve ekonomik maliyetleri dikkate alındığında Putin’in bir an önce Amerika ile anlaşıp bu duruma son vermeye çalıştığı biliniyordu.

Müttefikleriyle başı belada olan, kendi ülkesinde ciddi meşruiyet sorunları yaşayan, yedi düvele karşı açtığı ticaret savaşları yüzünden başta Cin olmak üzere neredeyse herkesle kavgalı duruma düşen Trump’ın, Putin için kolay bir lokma olacağı kesindi. Öyle de oldu. İkili görüşmeler sonrasında liderlerin düzenledikleri ortak başın toplantısında Putin’in Trump karşısında çok daha iyi bir performans sergilediği neredeyse herkesin paylaştığı bir gözlem. İki ülke arasındaki sorunların çözümüne dair ciddi önerilerle görüşmeye giren, basın toplantısı sırasında sanki ev sahibi taraf gibi davranan, ABD’nin başta Ukrayna olmak üzere diğer ihtilaflı konulardaki pozisyonlarını Başkan Trump’tan çok daha iyi bildiğini gösteren, kullandığı vücut diliyle ciddi ve inandırıcı bir lider olduğu yönündeki kemikleşmiş algıyı daha da güçlendiren Putin bu raundun galibi oldu. Neresinden bakılırsa bakılsın ciddi yaptırımlar ve izolasyon altında olan bir ülkenin lideri olarak ABD Başkanı ile ikili bir zirve toplantısı gerçekleştirmesi Putin’in kendi halkı nezdindeki imajını iyileştirmesinde yardımcı olacak.

Trump’ın durmaksızın kendinden bahsettirmek ve devamlı surette dünya gündemini belirlemek şeklinde zuhur eden liderlik tarzı aslında Amerika’nın diğer ülkeler nezdinde sahip olduğu imajı ve pazarlık gücünü olumsuz etkiliyor. İkili ya da çok-taraflı toplantılar öncesinde ciddi bir hazırlık yapmayan, kendi ekibiyle bile zıt düşmekten çekinmeyen, başkalarını dinlemek ve anlamak yerine bütün mesaisini kendi görüşlerini başkalarına kabul ettirmeye ayıran, resmi heyetler arası görüşmeler yerine liderlerle ikili olarak görüşmeyi yeğleyen, görüşme öncesi muhataplarının morallerini ve görüşme pozisyonlarını zayıflatmak adına sosyal medya hesapları üzerinden adeta onları dövmeyi alışkanlık haline getiren Trump gerçekten ilginç bir liderlik örneği sergiliyor. Ego-politik üzerinden kendisine, ülkesine ve dünyaya baktığı her geçen gün daha aşikâr hale gelen Trump, başka ülkelerin bu durumu kendi lehlerine kullanmasına da zemin hazırlıyor. Putin’in bu konuda, en azından judo sporunda olduğu kadar, iyi olduğunu gördük.

İkili görüşmede tam olarak nelerin konuşulduğu ve hangi konularda tarafların birbirlerinin pozisyonlarına yaklaştığı şu an için bir muamma olsa da, kesin olan şu ki Trump Putin’le arayı düzeltmek ve ülkesi ile Rusya arasında sürdürülebilir bir stratejik işbirliği tesis etmek istiyor.

Rusya’nın son dönemde uyguladığı politikaları değiştirmeden Batılı ülkelerle sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler kurmaması gerektiği yönünde Bati dünyasında ciddi bir kamuoyu algısı var. Putin Rusya’sının imajı aslında Batı dünyasında hiç de iyi değil. Dış politika hedeflerini gerçekleştirmek adına güç ve diğer zorlayıcı yöntemleri kullanmaktan çekinmeyen Putin liberal dünya düzeninin temel değerlerine ciddi bir karşı koyuş sergiliyor. Reelpolitik bir dil konuşan, büyük güçler arası ilişkileri küresel barış ve istikrar için en muteber yöntem olarak gören, melez savaş teknikleri kullanarak sadece askeri değil siyasi, psikolojik ve siber düzlemlerde de sonuç almaya çalışan; 2016 yılında ABD’de yapılan başkanlık seçimlerine siber düzlemde müdahale edip yarışın seyrini Demokrat aday Hillary Clinton aleyhine çevirmeye çalışan; Suriye, Gürcistan ve Ukrayna’daki askeri müdahaleleri üzerinden Batı’nın jeopolitik etki alanını ciddi olarak daraltmaya çalışan; kendi ülkesinde otoriterlik ve dini-etnik milliyetçilik üzerinde gücünü korumayı merkeze alan, transatlantik ilişkilerdeki çatlağı daha da derinleştirmek adına Batı dünyası içindeki fay hatlarını kaşımaktan geri durmayan ve bu minvalde AB bütünleşmesine ve göçmenlerin varlığına karşı çıkan popülist ve aşırı milliyetçi siyasi akımları destekleyen Putin aslında şu sıralar Batılı liderlerin uzak durmaya çalıştıkları bir figür.

Rusya’yı G-8 den ihraç eden ve üzerine ciddi ekonomik yaptırımlar koyan ülkeler, Trump Amerikası hariç, bu durumun devamından yanalar. İşi daha da ilginç kılan Trump’ın kendi ülkesinde Putin’e bakışı noktasında oldukça yalnız olması. Demokratlar bir yana Cumhuriyetçilerin hâkimiyetinde olan Kongre’de bile Rusya’ya karşı şahin politikalar izlenmesi gerektiğini düşünenler çoğunlukta. Kongre’nin Rusya üzerine ilave ekonomik yaptırımlar koyduğuna yakın geçmişte şahit olduk. Özel yetkili savcı Muller’in yürütmekte olduğu soruşturma kapsamında Rusya’nın 2016 yılındaki seçimlere bir şekilde müdahalede bulunduğu her geçen gün daha fazla gün yüzüne çıkıyor.     

Bu arka plan ışığında cevaplanmaya muhtaç iki önemli soru var. Birincisi, Trump Putin’le görüşmeyi neden istedi? İkincisi, bu görüşme öncesinde Trump hem Brüksel’deki NATO zirvesi hem de akabinde İngiltere’ye düzenlediği gezi sırasında müttefiklerini kızdırmaktan neden geri durmadı? Müttefikleriyle arayı düzeltmenin ve NATO’nun savunma ve caydırıcılık yeteneklerini iyileştirmenin Putin karşısında kendine daha fazla pazarlık gücü kazandıracağı aşikâr olan Trump Avrupalı muhataplarını aşağılamaktan ve zayıflatmaktan neden vazgeçmiyor?

Rusya’nın ve Çin’in şekillendireceği bir dünyanın kendi ülkesinin çıkarlarına olmayacağını Trump daha önce açıklamıştı hâlbuki. 2017 sonunda ve 2018 başında yayınlanan Ulusal Güvenlik ve Ulusal Savunma Stratejileri’nde Amerika yeni dünya düzeninde en büyük tehdit olarak Çin ve Rusya’yı gördüğünü bütün dünyaya duyurmuştu.

Müttefiklerini savunma harcamalarının düşüklüğü üzerinden döven Trump NATO’nun varlığının ABD’nin dış politika ve güvenlik çıkarlarına artık hizmet etmediğini mi düşünüyor? NATO’nun olmadığı ve AB bütünleşme surecinin bittiği bir ortamda Trump hem Avrupa kıtası hem de ülkesinin daha güvende olacağını mı zannediyor? Ticaret ilişkilerindeki açığını kapatmak adına korumacı gümrük vergileri uygulamaya başlayan Trump neden işe müttefiklerinden başlıyor? Trump Avrupa Birliği’ni neden düşman olarak görüyor? AB’nin zayıflaması neticesinde aktörlüğünü kaybetmesi ve kıta Avrupası’nın küresel aktörler arasındaki güç mücadelesinin oynandığı bir satranç tahtasına dönüşmesi Amerika’nın çıkarına mı? İngiltere’nin AB’den çıkmasına verdiği desteğin yanında neden Fransa’nın da aynı şekilde hareket etmesini istiyor? Almanya’yı Rusya’yla kurduğu ekonomik ilişkiler üzerinden Rusya’nın tutsağı olmakla eleştiren Trump, neden aynı Rusya’yla sıkıfıkı olmak istiyor? Trump’ın amacı Rusya yerine Avrupa’nın en büyük enerji tedarikçisi mi olmak? Eğer Avrupalı müttefiklerinin Rusya yerine kendine bağımlı olmasını istiyorsa Avrupa kıtasındaki Amerikan alehtarlığının artmasına neden katkı yapıyor?  Yoksa Çin tehdidine karşı Rusya’yı kendi yanına çekme stratejisinin bir parçası olarak mı Trump, Putin’le görüştü? Rusya’nın bir tehdit olmaktan çıkartılması sonrasında Trump ülkesinin Avrupa’nın güvenli adına yapıyor olduğu savunma harcamalarının ciddi oranda azalacağını ve bu sayede ülkesinin kar edeceğini mi düşünüyor? Eğer böyleyse, Amerika’nın güvenlik belgelerinde Rusya neden en önemli tehditler arasında sayılıyor ve NATO Avrupa’nın doğusundaki askeri yeteneklerini iyileştirmeye neden kaynak aktarıyor? Trump düzensizlik ve kaos yaratıp bundan yeni bir dünya düzeni mi çıkarmaya çalışıyor? Öyleyse bu düzenin kurucu değerleri nedir? Sormak ve düşünmek gerekiyor.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir