Savaşlar, mikroplastikler ve yapay ışıklar gibi yeni çevresel tehditler, arı nüfusunu tehlikeye atıyor. Uzmanlar, bu unsurların tozlaşma sürecini aksatarak gıda güvenliğini ciddi biçimde riske attığını belirtiyor.
Arı nüfusu, yalnızca iklim değişikliği ya da pestisitlerle değil; savaşlar, mikroplastikler ve ışık kirliliği gibi yeni tehditlerle de karşı karşıya. Reading Üniversitesi öncülüğünde yayımlanan uluslararası bir rapor, tozlayıcıların önümüzdeki on yıl içinde hızla azalmasına neden olabilecek 12 yeni tehdidi ortaya koydu.
Rapora göre Ukrayna gibi savaş bölgelerinde yaşanan çatışmalar, ülkeleri sınırlı sayıda tarım ürünü yetiştirmeye zorluyor. Bu durum, arıların mevsim boyunca ihtiyaç duyduğu çeşitli besin kaynaklarını ciddi biçimde kısıtlıyor. Bilim insanları ayrıca Avrupa genelinde test edilen 315 arı kolonisinin çoğunda PET benzeri sentetik plastik kalıntılarına rastlandığını bildirdi.
GECE IŞIKLARI VE ANTİBİYOTİK KALINTILARI DA RİSK OLUŞTURUYOR
Yapay aydınlatmanın gece faaliyet gösteren polen taşıyıcılarının çiçek ziyaretlerini yüzde 60’tan fazla azalttığını belirten uzmanlar, antibiyotik kalıntıları ve kimyasal pestisit karışımlarının da arıların davranışlarını ve hayatta kalma şansını olumsuz etkilediğini söylüyor.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: ELEKTRİKLİ ARAÇLAR, ARI DOSTU BİTKİLER, DAHA SIKI YASALAR
Raporda, arıların korunması için antibiyotik kirliliğine karşı daha sıkı yasal düzenlemeler, hava kirliliğini azaltmak için elektrikli araçların teşvik edilmesi ve şehirlerde daha fazla polen üreten bitki türlerinin yetiştirilmesi gibi önlemler öneriliyor.
NEDEN ÖNEMLİ?
Arılar sadece bal üretmekle kalmıyor; tarımın bel kemiği olan tozlaşma sürecinde de başrolü oynuyor. Dünya genelinde meyve ve sebzelerin yaklaşık üçte biri, arıların tozlayıcı faaliyetlerine bağlı olarak yetişiyor. Bilim insanları, arıların olmadığı bir dünyada gıda güvenliğinin ciddi risk altına gireceği konusunda hemfikir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, dünya genelinde her yıl arı kolonilerinde %30’a varan kayıplar yaşanıyor. Bu düşüş, hem ekosistemlerin sürekliliği hem de tarımsal üretim açısından büyük bir tehdit olarak değerlendiriliyor.