Yarın dolara ne olacak, faize ne olacak?
Evet, soru bu: Yarın ne olacak?
Faizler yeniden düşecek mi, kaç puan düşecek?
Dolar, Euro kaç lira olacak?
Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’dan sonra Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan da görevden alınacak mı?
Ve banko soru:
Berat Albayrak yeniden Hazine ve Maliye’nin başına getirilecek mi?
Sorular ülkesiyiz, yani belirsizlikler ülkesiyiz.
Ekonomi dünyasının en istemediği şeyiz yani.
Sürekli Merkez Bankası Başkanı değiştirmeyi yönetim üslubu haline getirmiş ülkeyiz.
Bunun sonunda ancak Berat Albayrak giderken söylediği gibi “Allah encamımızı hayreylesin” denir.
Amma böyle olacağı belli idi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olan bitene sadece tahammül ettiği ve bu tahammülün bir sınırı olduğu belliydi.
“Arkadaşlar bana rağmen artırıyorlar faizi” diyen oydu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Başkan’a rağmen bir şey yapılır mıydı? Ama Başkan tahammül ediyordu. Çünkü Dolar almış başını gitmiş, 8.50 liraya çıkmıştı. Bu uygulama ile de 7 Liralara kadar düşmüştü. Cumhurbaşkanı konuştukça da Dolar yükseliyordu. Ama Cumhurbaşkanı’nın bir tezi vardı: “Faiz sebep enflasyon sonuç”tu. Doğrusu enflasyon da düşmüyordu. Doğrusu en son faiz artırımı ile Türkiye dünyadaki yüksek faiz sıralamasında haritadaki yerini bulmakta herkesin zorlanacağı Surinam’ın hemen altındaki yere yerleşmişti.
Merkez Bankası üstelik piyasanın bile beklemediği ölçüde 2 puan birden yükselterek Tayyip Erdoğan’ın damarına mı basmıştı?
Yeni Şafak gazetesi manşete, daha önce yaptığı gibi keskin faiz karşıtlığını komplo teorileri ile birleştirerek “Bu operasyonu kimin adına çektiniz” ifadelerini koymuştu? Berat Bey’in ağabeyi tarafından yönetilen Sabah gazetesinde de faiz artırımı ile ilgili rahatsızlık dile getirilmekteydi. Buna bir de Beştepe’de faaliyet yürüten danışman kadrosu, Cemil Ertem ve Yiğit Bulut ekibi, yani çok uzun zamandır paralel ekonomi yönetimi olarak bilinen kadro eklenince, herkes yeni ekonomi yönetiminin kaç vakitte tasfiye edileceğini konuşmaya başladı.
Nitekim daha bir gün önce The Economist dergisinin Ağbal ile ilgili olarak “Geleceği Erdoğanın merhametine kalmış… Görevden almakta tereddüt etmeyebilir” değerlendirmesi yansıdı Türkiye medyasına.
Yazıya sorularla girdik. Birkaç soru daha sormak gerekir burada:
-Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan Merkez Bankası Başkanı ile hiç konuşmamış mıdır? Bu faiz arttırımlarından rahatsızlığını dile getirmemiş midir? Merkez Bankası’nın bağımsızlığı adına hiç müdahale etmemeyi mi tercih etmiştir? Birkaç ay içinde dört Merkez Bankası Başkanı değiştirmeyi -müdahale görüntüsü- açısından daha sağlıklı mı bulmuştur? Merkez Bankası Başkanı’nı değiştireceğini mesela yeni göreve getirdiği Hazine ve Maliye Bakanı ile istişare etmiş midir? Naci Ağbal, piyasanın da beklentisinin ötesinde bir faiz artırımının Cumhurbaşkanının damarına basmak anlamına geleceğini hiç mi dikkate almamıştır?
Bu sorular, yönetim kademelerindeki iletişim kopukluğunun ürünü değil midir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine bakıldığında Berat Albayrak konusunun da -bir ucu aileye de ulaşacak şekilde- bir ukde olarak varlığını sürdürdüğü düşünülebilir. Çarşamba günü yapılacak Genel Kongre’den sonra önemli sayıda bakanın değişeceği konuşulduğuna ve Ankara’da bir bakan-toto oynandığına göre Berat Bey’in de potaya girmesi sürpriz sayılmaz. Sürpriz sayılsa bile, birkaç ay içinde dört MB Başkanı değiştirmekten daha yıpratıcı olmaz.
Bu sistem böyle radikal kararlar vermeye müsait olması cihetiyle tercih edilmiyor mu?
Belirsizlikler ülkesi olmanın bir bedeli olduğu açık. Her şey Cumhurbaşkanı’nın bir kararına bağlı, bunu dünya görüyor. Bu görüntü, hukuk, insan hakları alanında yapılacağı vaadedilen reformların güvenilirliğini de riske atıyor. Cumhurbaşkanı herhalde bu tür refleksif kararlarla dış yatırımın nasıl geleceğini de değerlendirmiştir. Dış yatırım gelmeyince işsizliğin nasıl düşeceğini, 7 bin küsur dolara düşmüş milli gelirin nasıl yükseleceğini vs. vs. hep düşünmüştür.
Bu bölümü Naci Ağbal’ın görevden alınma sonrası söylediği cümle ile bitirelim: “Allah’tan hayırlısı.”
İstanbul Sözleşmesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan gece yarısı kararı ile Türkiye’yi bir başka boyutta ikiye bölen İstanbul Sözleşmesi’ni de iptal etti. Bu da kritik bir karar. Muhafazakar camianın etkin bir kısmı tepkiliydi, acaba bazı maddeleri mi değiştirilir gibi sorular soruluyordu, Cumhurbaşkanı en radikal tavrı sergiledi. Ak Parti’nin kadın cenahı farklı duruyordu, kadın örgütleri kıyamet koparıyordu, kadın, aile, gençlik meselelerinde gerilimin göbeğinde bir sürece girdiğimiz kesin. “Ailedeki sancı” konusu sözleşmelerden öte bir konu. 20 yılda o alanda ne yapıldı, asıl onun sorgulanması gerekiyor.
Ne diyelim, Allah’tan hayırlısı.