‘İmanımızı çalan şarkılar’a ne yapmalı?

Yeni Akit, imanımızı çaldığına hükmettiği şarkıların çetelesini yayınladı.

Orhan Gencebay’dan Müslüm Gürses’e, Kubat’tan Hande Yener’e, Muazzez Abacı’dan Hakkı Bulut’a, Ahmet Kaya’dan Edip Akbayram ve Mahsuni Şerif’e neler, kimler yok ki...

Arabeskten popa, şarkıdan türküye yayılan bir liste.

Kadere isyan içeren, sevgiliyi abartarak taparcasına sevmekten söz eden parçalardan bir potpuri olmuş.

“Şirk dolu şarkılar” potpurisi...

‘Sakıncalı’ şarkı sözlerinden seçilen protest, isyankar kupleler de kanıt olarak sunuluyor.

Söyleyenler, Allah’a şirk koşmaya teşvikle suçlanıyor.

Neyse ki sadece boykot etmeyi öneriyor Akit. ‘Bunları dinlemeyin’ kampanyasıyla sınırlı tepki ve uyarısı...

Müzik mecralarına ‘bunları çalmayın’ ve iktidara ‘hesabını veremezsiniz, hadi yasaklayın’ gibi ambargo baskılarına varmadıkça, tercih ve itikat serbestliğine ters düşmez.

Beğenen dinler, beğenmeyen kulağını tıkar; ikisi de hak ve özgürlüğe dahil.

‘İmanımız o kadar zayıf ve köksüz mü ki bir şarkıyla çalınsın, biraz ağır kaçmadı mı' tartışmasına da yer var ayrıca, isteyen katılır.

Üstelik, araya zorlamayla karışan masumları bir yana, galiz örnekleri bile hata eseri, sığlık ve cehaletten...

Çoğu, duygu yoğunluğu ve derinliğini ifade acizliğinden, kelime dağarcığı ve söz sanatı yetersizliğinden ortaya çıkıyor.

Ameller niyetlere göre ise burada niyetin ‘melunluk ve müşriklik’ olmadığı açık. Sevgiliyi nasıl yücelteceğini bilememe, dili incelikli kullanamama, şapşalaklık ve beceriksizlik sorunu diyelim.

Yine de bana hitap etmiyor deme hakkına herkes sahip.

Fakat Akit sonuçlarla mücadele ediyor; arkadaki yozluk, sığlık ve vulgarlık gibi nedenlerle değil.

Meselenin temellerine inip asıl buradan tartışmamız gerekmiyor mu?

Çalan ve dinleyenden, üreten ve tüketenden başlayarak teşvik ve destek mekanizmalarına ‘kalite’ sorumluluğu yüklemek daha hayra geçmez mi?

Toplumun estetik zevkini, müzik beğenisini yükseltmemek az mı vebal boynumuza?

Hem müziğin hayırlısı sırf güfteleri muhafazakarlaştırmakla, sırf sözlerini tesettüre sokmakla elde edilemiyor.

İmanlı müzik-imansız müzik, dindar şarkı-dinsiz şarkı gibi ayrımlar, kültür ve sanatta yaşadığımız çölleşmeyi daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramaz.

İmana getirmek istiyorsanız, kaliteye zorlarsınız kulak alışkanlıklarımızı. Toplumu ve devleti, nitelikli işleri ödüllendirmeye yönlendirirsiniz...

2012’de, “Müstehcen içerikli türküler radyolarda çalınmasın" tartışması açmıştı İskender Pala.

Muhafazakar müzik devrimi, ‘yasaklanacaklar listesi’yle mi başarılacak diye itiraz etmiştim Radikal’de.

Çağdaş-gerici, milli -gayrimilli, alaturka-alafranga müzik ikiliği etrafında mı dolanacak hala atılım projeleri?

Ayıp müzik-mazbut müzik, ahlaklı ve ahlaksız müzik karşıtlığı üzerine mi oturtulacak?

‘Açık saçık’ türküleri radyolarda yasaklama fikrine bir de ‘şirk’ kriteri mi eklenecek?

28 Şubat yıllarında muhafazakârlık bayrağını dalgalandıran Kanal 7 ekranında bile Gönül Dağı klibi, milli marş gibi döner dururdu halbuki.

‘Bir tenhada can cananı bulunca’ sözü fena şeyleri çağrıştırıyor, iması dahi rahatsız edici, sonra neler olacağını akla düşürerek bakir hayalleri kirletiyor, genç dimağları ifsat ediyor diye, büyük ozan Neşet Ertaş yasaklanmalı mı şimdi?

Nereye ilerlediğimizin etraflıca bir mukayesesi için, Nihal Bengisu Karaca’nın “Bu feryad bülbül sesi mi” yazısına başvurun mutlaka. Dün Habertürk'te çıktı, enfes bir muhasebe.

YORUMLAR (85)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
85 Yorum