Son vakanüvisin gramofon fabrikası
Osmanlı İmparatorluğu’nun son vakanüvisi Abdurrahman Şeref Bey, Teşvik-i Sanayi Kanunu’ndan yararlanan fabrika sahipleri arasındaydı.
Sadece İstanbul ve Batı Anadolu’daki 7 şehirde ve o da ancak belirli sanayi dallarında yapılabilen 1913- 1915 yılı sanayi sayımının sorunları gerçekten de saymakla tükenir gibi değildir. Ayrıntılı istatistik bilgilerin derlemeye geçilmesinden önceki ilk sorun, nerede hangi sanayi tesisleri olduğunu bilmek gibi ontolojik bir seviyedeydi. Devlet muhakkak ki kendi sanayi tesislerinin nerede ve hangileri olduğu bilgisine sahipti. Özel ellerde olan sanayi tesislerinin de hiç değilse vergi yükümlülüklerinden dolayı maliyenin ve Düyûn-ı Umumiye’nin “radarlarına” takıldığı varsayılabilir. Fakat sayımı yapanların, sayımı fiilî olarak yapmak kadar zahmetli olabilecek araştırmalara girişmezden önce, evvelemirde hareket noktası edinecekleri bir liste ellerinin altında bulunuyordu.
Bu da 14 Aralık 1913 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanun- ı Muvakkatı’ndan yararlanmak için başvuran sanayi kuruluşlarının listesiydi. Bu kanun, 1.000 liradan fazla değeri olan, yılda toplam 750 yevmiye miktarında işçi çalıştıran ve en az 5 beygirgücü seviyesinde bir çevirici güç kullanarak doğal hammaddeleri veya yarı mamul maddeleri “şekl-i ahara” (başka bir şekle) sokan fabrikalara bazı muafiyetler tanımaktaydı. Bu geçici kanunun, nelerin sanayi kuruluşu sayılacağı hususunda çıtayı oldukça aşağıda tuttuğu söylenebilir. Öte yandan, devlet fabrikaları ve devletten zaten bir imtiyaz almış olan sanayi kuruluşları bu kanunun kapsamında değildi. Konserve, ayakkabı, sigara kâğıdı, matbaalar, alkollü içki (müskirat) ve hazır elbise gibi pek çok sanayi dalı da kanundan faydalanamadıkları için listeye girememişti. Ayrıca, İstanbul’dan uzaklaşıldıkça, Teşvik-i Sanayi Kanunu’ndan yararlanan sanayicilerin sayısı düşüyordu ve bazı sanayicilerin kanunun varlığından bile haberdar olmadıkları görülüyordu. Bu kanundan 63’ü Dersaadet’te ve 15’i İzmir’de bulunmak üzere toplamda 117 sanayi kuruluşu yararlanmıştı.
Sayımı yapanlar, sadece teşviklerden yararlanan sanayi kuruluşlarını değil, belirlenen bölge dâhilinde devlete ve özel sektöre ait, herhangi bir imtiyazdan faydalanan veya faydalanmayan bütün sanayi kuruluşlarını tesbit etmeyi hedefledikleri için ellerindeki bu listenin ötesine geçmeye çalıştılar ve geçtiler. Yine de yeterli bilgi alamadıkları gerekçesiyle kendi listelerine almadıkları sanayi dallarının alkollü içkiler, ayakkabı, hazır elbise ve çamaşır imalatı gibi sanayi teşviki kapsamına girmeyen dallar olması dikkat çekicidir.
Ayrıca, I. Dünya Savaşı’nın getirdiği koşullar dolayısıyla dökümhane ve imalâthaneler ile demirden mamul çeşitli eşya üreten madeni eşya sanayiinde de sayım yapılamamıştı. Başlıca fabrikalar “cihet-i askeriyece” işletilmekteydi veya makinelerine “tekâlif-i harbiye suretiyle” el konulmuş ve bir fabrikadan diğerine taşınarak iş, içinden çıkılmaz bir hâle getirilmişti. Makinelerinin bir kısmı alındığı için işlemez durumda olan fabrikalar da vardı ve bazılarının yabancı olan sahipleri ülke dışına çıkmış durumdaydı. Dolayısıyla, sayımı yapanlar, o da hepsi özel sektöre ait olmak üzere, savaştan önce bu dalda çalışan 24 kuruluşun adlarını kaydetmekle yetinmişti. Bunların içinde bulunan ve her türlü tamiri ve demir inşaatı yapabilecek durumdaki İstinye Tamir Havuzları Anonim Şirketi’ne savaşın başında Bahriye Nezareti el koymuş, 1916’da da şirket, devlet tarafından satın alınmıştı. Önemli araç gereçlere sahip bazı fabrikalara da Seyr-i Sefain İdaresi el koymuş durumdaydı. Bu arada, aslında madeni eşya dalında sayılması gereken Tersane, Tophane, Sütlüce’deki tapa ve Bakırköy’deki fişek fabrikaları gibi devlete ait silah sanayiinin de sanayi sayımı kapsamına alınmadığını not etmiş olalım.
Yine de 1913-1915 sayımının ve istatistiklerinin, Teşvik-i Sanayi’den faydalanan kuruluşlar listesinin ötesine gidebildiği kesindir. Metal sanayii tamamen dışarıda bırakılmak şartıyla, 7 ayrı sanayi dalında 1913 yılı için 252 ve 1915 yılı için de 264 sayılarına ulaşılmıştı. Yan sanayi kuruluşlarıyla birlikte bu sayılar sırasıyla 269 ve 282’dir. Sayımı yapanlar, “[A]hvâl-i hazıra dolayısıyla sanayi-i madeniye grubuyla ispirtolu müskirat, kunduracılık ve hazır elbise, çamaşır imalâtı şubeleri tahrir edilememiş olup bunlarda dahi muvaffakiyet hâsıl olsa idi müessesat-ı sınâîyenin adedi 300’ü mütecaviz bulunacaktı” gözlemini yapıyorlar. 1914’te sadece İstanbul’da ve sadece alkollü içki dalında 83 kuruluş olduğunu da yine kendileri söylediklerine göre bu sayının 300’ü çok geçeceğini kolayca söyleyebiliriz. Kaldı ki sayım, Trakya’yı, Batı Anadolu’nun bir kısmı hâriç Anadolu’yu ve Suriye ile Lübnan da dâhil olmak üzere bütün Arap vilâyetlerini kapsam dışı bırakmıştı. Dolayısıyla gerçek rakamın çok daha fazla olması gerekir.
Her türlü kısıtına ve bütün sanayi dalları hakkında imparatorluk genelinde bir hüküm vermemizi olanaklı kılmamasına rağmen bu sanayi sayımının değerli bilgiler içerdiği kuşkusuzdur. Evvela, buradan edindiğimiz sanayi kuruluşlarının adı, mülkiyeti ve türü gibi bilgilerin başka kaynaklardaki eksiklikleri tamamlayıcı olduğunu söylemeliyiz. Mesela, 1897 yılına ait ilk genel istatistik yıllığında Hüdavendigâr vilâyetindeki ipek sanayii kuruluşlarının “sıfır” olarak göründüğünü belirtmiştim. 1913- 1915 sayımında ise Bursa’da muharrik güç ile çalışan 41 tane ham ipek fabrikası sayılmıştır. Kaynağımız, bu fabrikaların en eskisinin 1833’te kurulan Konstan Bay fabrikası olduğunu söylüyor. Bunu 1843’te kurulan Boduryan Karnik ve Madam Guma fabrikası izliyor. Eğer Konstan Bay fabrikası kurulduğu zaman da buharla çalışıyorduysa, bu, bildiğim kadarıyla bu fabrikayı, bütün Osmanlı İmparatorluğu’nda buharla çalışan ilk sanayi kuruluşlarından biri yapar. Bu fabrikaların ikisi zaten devlete aitti. 1915’in ikinci yarısındaysa, bu fabrikaların biri muhacirlere, biri “evkafa” verilmiş ve 9 tanesi de “Emlâk-i Emiriye’ye” geçmişti. Özette ise devlet mülkiyetine geçen fabrikalar 11 adet olarak veriliyor ve bu ani mülkiyet değişikliğinin sebebi fabrika “sahiplerinin hicreti” olarak gösteriliyor. Kaynağımız, ipekli dokuma fabrikalarının sayısını ise, biri Hereke Fabrika-i Hümayunu olmak üzere Bursa’daki 5 fabrikayla birlikte 6 olarak veriyor.
1913-1915 sanayi istatistiki, başka veriler de sunuyor. 1915 yılı için 264 kuruluşun 214’ünün (% 81) gerçek kişiler, 28’inin (%10. 6) anonim şirketler ve 22’sinin (%8. 3) ise devletin elinde olduğunu söylüyor. Sayımı yapanlar, kamuya ait sanayi kuruluşlarının %24. 6’lık büyükçe bir kısmının dokuma sanayi dalında olduğunu belirtiyor ve hatta “ Diğer gruplarda müessesat-ı emiriye pek mahdud olub hükûmetin faaliyet-i sınâîyesi sanayi-i nesciyeye inhisar etmiş bulunuyor” ifadelerini kullanıyorlar. Bu, tabii ki, devlete ait harp sanayii ile ilgili kuruluşların sayıma dâhil edilmediği hatırlanırsa geçerli olabilecek bir kanaattir.
Aynı kaynağa göre, 264 sanayi kuruluşunun 249’u (% 93. 9) muharrik güç kullanmaktadır ve 245’inin gücü hakkında bilgi alınabilmiştir. Muharrik güç sayısı toplam 374 adet olarak verilmiş ve 20.977 beygirgücü olarak hesaplanmıştır. Kuruluş başına da ortalama 85 beygirgücü düşüyormuş. Burada artık bir kez daha bu rakamın bütün imparatorluk sanayiinin beygirgücü olmadığını vurgulamaya gerek duymuyorum. Muharrik gücün cinsine gelince, ilk sırada sayıca % 40. 6 ve toplam gücün %75. 9’u ile buhar bulunuyor. İkinci sırada, sayıca % 35 ile petrol, benzin ve gaz kullanan ve toplam gücün % 12. 8’ini oluşturan içten yanmalı motorlar var. Üçüncü sırada sayıca % 21. 4 ile gücün % 6. 4’ünü sağlayan ve sadece İstanbul fabrikalarında görülen elektrik motorları geliyor. Su gücü ise sayıca % 2. 9 ve güç olarak % 4. 8 seviyesindeymiş.
1913- 1915 Sanayi İstatistiki’nin eksiklikleri muhakkak ki başka kaynaklar tarafından tamamlanabilir. Mesela, 1926 yılında basılan 1925- 1926 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi’nde “Teşvik-i Sanayi Kanunundan İstifade Eden Fabrikalar” adı altında uzun ve ayrıntılı bir tablo bulunuyor. Tablonun kaynak değeri hakkında yapılabilecek ilk gözlem, bu yıllığın imparatorluk devrine değil cumhuriyet döneminin hemen başlarına ait olmasıdır. Salnamenin basıldığı tarihe kadar 2 yıldan biraz fazla olan cumhuriyet döneminde, imparatorluk döneminde mevcut olmayan yeni fabrikaların kurulmuş olduğu hususunda bir şüphe olamaz. Nitekim yıllık üretim miktarları sorulan bazı fabrikaların, mesela, “10 ayda şu kadar” şeklinde verdiği cevaplar, o fabrikanın kuruluşu üzerinden henüz bir yıl bile geçmediğine işaret ediyor. Öte yandan, tabloda isminde hâlâ “Osmanlı” kelimesini taşıyan kuruluşlar eksik değil. Ayrıca salname, artık Ankara’nın başkent olmasına rağmen İstanbul’dan bahsederken hâlâ “Dersaadet” diyor! Anadolu şehirlerindeki fabrikaların yerlerini bildirirken hangi kentte, bazen de hangi kentin hangi mahallesinin sokağında olduğunu açıklamak gereği duyuyor ama İstanbul’daki fabrikalardan hiç şehir adı vermeksizin doğrudan semt adı vererek bahsediyor. Kısacası, bu salnamenin kaleme alındığı kültür ortamının hâlâ Osmanlı etkisinde olduğunu ve kanundan yararlanan fabrikaların çoğunun da Osmanlı’dan devralınan sanayi kuruluşları olduğunu ileri sürebiliriz.
Her sanayi kuruluşunun Teşvik-i Sanayi Kanunu’ndan yararlanması gibi bir olgu söz konusu olmadığı için, 1925 yılındaki sanayi kuruluşlarının, bu tabloda yer alan 208 sanayi kuruluşundan ibaret olmadığını not edelim. Ayrıca, birkaç tane “emlâk-i milliye” ve il özel idareleri tarafından idare edilen sanayi kuruluşunun varlığına rağmen, bu tabloda da devlet fabrikalarının bulunmadığını söyleyelim. Kısacası yine kısmî bir listeyle karşı karşıya olduğumuz kesindir. Bu tablonun güçlü tarafı ise, 1913- 1915 sayımında hiç dikkate alınmayan bölgelerdeki sanayi kuruluşları hakkında değerli bilgiler vermesi ve bu kuruluşların Hatay hâriç bugünkü Türkiye sınırları dâhilinde bulunmasıdır.
Tanım gereği, bize bütün sanayi kuruluşları hakkında bilgi vermese de bu tabloda, fabrikanın türü, nerede bulunduğu ve sahibinin ismi, yıllık üretim miktarı, muharrik gücün sayısı, cinsi, kaç beygirgücünde olduğu ve fabrikanın yılda kaç gün karşılığında işçi çalıştırdığı bilgileri mevcuttur. Dolayısıyla, bu verileri kullanarak nicelikle ilgili bazı analizler yapmak mümkündür. Mesela, bu 209 sanayi kuruluşundaki toplam muharrik güç sayısı, tabii ki toplam kurulu beygir gücü ve muharrik güç araçlarının cinslere göre dağılımı kolaylıkla sayıya dökülebilir. En azından bu yazının kalanında bunu yapamam.
Bunun yerine, bazıları sayıya dökülse fevkalade lüzumsuz ve istatistik açısından anlamsız veriler üretecek olan ama Türkiye sanayi tarihini çeşitli veçheleriyle anlamak için faydalı olabilecek bazı kayıtlar üzerinde durmak isterim. Gerçekten de 1925’te sanayi teşviklerinden yararlanmak isteyen “eski imparatorluk vakanüvisleri” veya “müntehir veliaht şehzade mirasçıları” gibisinden kategoriler icat etseydik bunların istatistik açıdan ne gibi bir değerleri olabilirdi?
Tahmin edilebileceği gibi bunlar gerçekten var ve bir tarihçi olarak yukarıdaki kategorileri öyle belirledim, icat ettim ama uydurmadım. Osmanlı İmparatorluğu’nun son vakanüvisi olan Abdurrahman Şeref Bey, tabloda “Âyân’dan” nitelemesiyle geçiyor. Beyoğlu’nda Kule Kapı caddesinde “askerî elektrik pilleriyle levazım-ı elektirikiye ve gramofon makineleri imâline mahsus” bir müesseseleri varmış. Yılda 3.000 Osmanlı lirası değerinde askerî pil ile gramofon makine ve plakları üretiyorlarmış. Fabrikanın kendisi de 16 beygir gücünde 2 adet elektrik motoruyla çalışıyormuş… Yılda çalıştırdığı “amele miktarı” ise 4.500 olarak verilmiş. Bu tabii ki fabrikanın kaç yevmiye ödediği demek. Yılın her günü çalışılsa 12, 3 işçi istihdam edilmiş olurdu. Böyle olmayacağına göre işçi sayısının gerçekte daha yüksek, belki 16- 20 arasında olduğu düşünülebilir. Çoğul şekli kullanmam ise son vakanüvise duyduğum abartılı bir tarihçi saygısından ileri gelmiyor. Abdurrahman Şeref Bey’in bir de Nefise Şevket Hanım adlı bir ortağı bulunuyor. İşte, burada, fabrika sahipleri arasında diğer kadınlar da bulunduğu için, istatistik açısından çok daha anlamlı bir sonuca ulaşılabilir… Bu arada, Abdurrahman Şeref Bey 18 Şubat 1925’te vefat ettiğine ama salnamede bu belirtilmediğine göre, bu bilgilerin bu tarihten önce derlendiği anlaşılıyor.
Benzer bir paragrafı, intihar ederek yaşamına son veren Veliaht Yusuf İzzettin Efendi veresesinin Tophane’deki madeni eşya fabrikası için de yazabilirim. Bundan sarfınazar ediyorum. Sadece bu fabrikadaki toplam beygirgücünün 175 olduğunu not edeyim. Asıl vurgulamak istediğim “Müslüman Osmanlı aristokrasisi” diyebileceğimiz bir kesimin de sanayi müteşebbisleri içinde yer aldığı hususudur.
Böyle bir tablonun çalışılması bize belki bütün Osmanlı- Türk sanayii hakkında genellemeler yapma imkânı vermiyor. Nihayetinde biraz silik de olsa, imparatorluktan cumhuriyet rejimine geçerken bazı sanayi kuruluşlarının çektirdiği toplu bir fotoğraftır. Ama hangi Anadolu ve Trakya kentinde nasıl, ne üreten, kimlerin mülkiyetinde, neyle çalışan sanayi kuruluşları olduğuna dair bir fikir veriyor.