ABD’nin hesapları doğa yasalarına aykırı

Bugün itibarıyla Suriye’nin geleceği konusunda Türkiye ile ABD’nin karşı karşıya gelmiş bulunması süreç içinde yapılmış tercihlerin “doğal yasalara” aykırı olmasının sonucu. Atılan bazı adımlar en başta “su yatağını bulur” atasözünün anlattığı doğa yasasına aykırı…

Su yatağını bulur sözü insanın yalnızca tabiattaki işleyişi kabullenmesinin ifadesi değil, aynı zamanda buradaki mantığın toplumsal hayatta da geçerli bir kural olduğunun tespiti. Yani siyasi veya ekonomik alandaki işleyişi “doğal olmayan yollarla”, yani dışarıdan bir müdahaleyle “kalıcı biçimde” değiştirmenin imkansızlığı…

Siyasi yapılar en temelde coğrafyanın ve nüfusun özelliklerine göre oluşmuş olan sosyoekonomik şartlar tarafından belirlenir. Ancak bir sonraki aşamada siyasi yapıların kendileri de sistemin bir parçası olarak oradaki işleyiş yasalarını oluşturan “doğal unsurlar” arasına katılırlar. Hiçbir zaman tek belirleyici olamasalar da…

***

Arap Baharı sürecinde yaşadıklarımızı düşünün. Mısır Devrimi adını verdiğimiz olay kısa süreli demokratik bir yönetimin kapısın açtı ama Mısır halkının hayatında büyük bir dönüşüm gerçekleştirmediği için aslında o toplumun doğal şartlarının belirlediği eski yönetim tarzı da yeniden geri döndü. Diğer benzer örneklerde de aynı durumu gözlemek zor değil. Eğer bir siyasi yapı yönettiği toplumun ağırlıklarını taşıyamaz hale gelmişse toplumsal dinamikler yeni bir siyasi yapıyı er geç eskisiyle değiştirmenin yolunu buluyorlar. Bu geçiş bazen yönetici elitin basiretiyle kolay ve sakin gerçekleşiyor, bazen de Fransız veya Rus ihtilalleri gibi kanlı oluyor. Bir de bizim Osmanlı monarşisinden cumhuriyete geçişimiz gibi bazı büyük savaşların sonucunda değişimler yaşanabiliyor.

Bugünkü Suriye’nin siyasi varlığı da Osmanlı Devleti’nin resmen ortadan kalktığı Birinci Cihan Harbi’nin sonuçlarından biri. Ondan önce, tabiri caizse devletin icat edildiği bu coğrafyada Fenikelilerden beri (neredeyse bilinen bütün tarih boyunca) bağımsız bir “Suriye Devleti”ne rastlanmıyor. Ama atlanmaması gereken bir realite var ki o da bu bölgenin daima Anadolu’dan, Mısır’dan, Arabistan’dan ve hatta Mezopotamya’dan tamamen ayrı sosyoekonomisinin olduğu ve ne kadar bağımlı da olsa daima ayrı bir devlet gibi yönetildiği. Yalnızca Osmanlı’nın Şam Eyaletinden söz etmiyorum. Pers ve Roma idarelerinde de, Emevi ve Abbasi dönemlerinde de durum aynı…

Dolayısıyla bugünkü Suriye Cumhuriyeti bizim Şam Vilayetimizin biraz daha geniş bir varyasyonu. Mesela daha Suriye ve Mısır’ın fethinin üzerinden 20 yıl geçmeden Şam Eyaleti’nden ayrı bir idari bölge haline getirilen Halep bölgesi de var burada. Bu bölge aslında taşıdığı doğal ve kültürel özellikler itibarıyla Suriye’den ziyade Anadolu coğrafyasına entegre olmaya yatkın. Zaten geçmişte Halep Eyaletini oluşturan birimler arasında bugünkü Hatay, Kilis, Adana, Osmaniye ve hatta kısmen Mersin de vardı.

Suriye’nin kuzeyinde bizim hakkımız var vs. demek için söylemiyorum bunu. Alalım düşmandan eski yerleri hamaseti yapmak değil niyetim. Başka bir şey anlatmak istiyorum: Siyasi yapılar tarih ve coğrafyaya bağımlıdır. Dolayısıyla toplumların güvenlik kaygıları da tarih ve coğrafya göz ardı edilerek anlaşılamaz. ABD’nin yaptığı en vahim yanlış bu.

En başta değindiğim konuya tekrar geri dönecek olursam, biz de bu yanlış bakışla hareket ettik Suriye iç savaşının başlangıcında ve bu ülkedeki siyasi yapıda kalıcı bir dönüşüm gerçekleştirebileceğimizi düşündük. Yani Esad rejiminin yerine farklı karakterde başka bir rejim getirmenin mümkün olduğunu zannettik. Bunun hatalı bir yaklaşım olduğu her geçen gün daha net anlaşılıyor.

Gerçi bugün eski Suriye rejiminin yeniden ihdasının yani ülkenin siyasi bütünlüğünün korunmasının mümkün olmadığı ortada. Şam rejiminin bileşenlerinin, Sünni Arapların, Kürtlerin, Türkmenlerin vs. tekrar bir araya gelmeleri muhal. Ancak sökülen yerler zaten dikiş yerlerinden sökülüyor. Tarih ve coğrafyaya aykırılık yok bu noktada.

***

Diğer yanda ise ABD’nin dışarıdan müdahaleyle bu bölgede bir “Kürt devleti” kurma girişimi açıkça “su yatağını bulur” kuralıyla çelişen bir siyaset. O bölgede bir Kürt devleti kurulacaksa oradaki Kürt nüfusun hem kendi aralarındaki hem de diğer toplumlarla ilişkileri çerçevesinde mümkün olabilir bu. Binlerce yıl boyunca bağımsız bir Suriye devletinin var olmasına bile imkân vermeyen coğrafi ve sosyoekonomik şartların kurulmasına izin vereceği bir Kürt antitesinin falından siyasi bağımlılık çıkması doğaldır. Önemli olan bu yapıya himaye sağlayacak gücün kim olacağıdır. Bu gücün bu coğrafyanın dışından olması söz konusu olamayacağına göre bölgenin Kürtleri ABD’den ve Rusya’dan ziyade Türkiye’nin tercihleriyle ilgilenmek zorundalar kendi çıkarları ve gelecekleri için… Keza ABD de suyun yatağını bulmasını engellemekle vakit geçirecek yerde “mümkün”ler üzerinden kendi çıkarlarını aramalıdır. Tabii, gerçek amacı üzüm yemekse…

YORUMLAR (15)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
15 Yorum