Artık ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız

Yaklaşık üç yıldır dış politikada diplomasi literatürünü zorlayan, reel dünyada pek bir getirisi olmayan sıradışı bir çizgi izledik. Daha lümpen bir tabirle herkese atarlı-giderli davrandık yani. Ama gördük ki kendi gerçek gücümüzün dışında var olduğunu vehmettiğimiz ya da öyle olmasını istediğimiz Türkiye ile reel dünyadaki somut karşılığı olan Türkiye arasında ciddi farklar var.

Sıkıntılı süreçlerden sonra ayaklarımız yere basmaya başladı ve işte şimdi sahiden gerçek dünyaya geri dönüyoruz. Bilindiği gibi uzun süredir yürütülen görüşmeler nihayet anlaşma ile sonuçlandı ve Türkiye-İsrail ilişkileri normalleşiyor.

Muhtemeldir ki anlaşma ile ilgili kimin kazandığı ya da kimin kaybettiği konusunda farklı analizler, tartışmalar yapılacaktır. Ayrıca işin üçüne beşine bakacak durumda da değiliz. Bütün bunların totalde Türkiye’nin hanesine ne tür pozitif katkılar sağlayacağına bakmak durumundayız. Kaldı ki doğası gereği her anlaşmanın artıları ve eksileri olacaktır. Önemli olan tarafların, anlaşmanın iki ülkeye üreteceği maliyeti tolare edebilecekleri bir uzlaşı noktasını bulabilmiş olmalarıdır.

***

Anlaşmanın detayları muhtemelen önümüzdeki günlerde daha da netleşecektir. Ama her şeye rağmen fotoğrafın geneline baktığımızda, sonuçları itibarıyla Türkiye’nin kazançlı çıkacağı bir sürecin başladığı muhakkak. Epey bir süredir Türk dış politikasının bir paradigma değişimine ihtiyaç duyduğu konusunda genel bir ittifakın olduğu dikkate alındığında, yeni diplomasi adımlarının ülke adına pozitif sonuçlar üreteceğini söylemek herhalde daha gerçekçi olacaktır.

Dış politikada normalleşme sürecinin ikinci adımı Rusya ile barışma... Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’e gönderdiği mektupta Rusça ‘izvinite’ (Türkçe: Affedin) sözcüğü ile üzüntülerini belirterek çok ciddi bir barış adımı atmış oldu. Yapılan açıklamalara göre, Erdoğan ve Putin bugün bir telefon görüşmesi yaparak normalleşme sürecini daha da teyit edecekler.

***

Gerek İsrail’le anlaşma, gerekse Rusya ile yeniden normalleşme girişimleri, Türkiye’nin dış politikasındaki revizyonun somut adımları olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Kuşkusuz her şey bugünden yarına güllük gülistanlık olmayacak, ama bu yeni süreç ilişkilerin daha da derinleşip zenginleşmesini sağlayacaktır. Elbette şu anda yaşadıklarımız bayram yapmayı gerektirecek bir coşku manzarası değil, ama ne yapalım ki başka bir çaremiz yok. Ayrıca bütün dünya ile kavga ederek de yaşayamayız.

Eğer gidişatın seyri böyle devam ederse, Suriye ilişkilerde de yeni bir normalleşme iklimini bekleyebiliriz. Zaten Rusya ile normalleşmenin sonuçları doğal olarak bu normalleşmeyi gerekli hale getirecektir.

Şimdi kritik soru şu: Acaba diplomasideki bu yeni paradigma değişimi AB ile ilişkilere de bir bahar havası getirebilir mi?

***

Yeni sürecin doğal olarak böyle bir sonucu da üretmesi gerekir elbette. Çünkü esas itibarıyla Batı ekseninde yer alan Türkiye’nin AB ile sürekli bir kriz ilişkisi içinde olması akla ve mantığa uygun değil. Ayrıca unutmayalım ki AB ile hala tam üyelik müzakereleri yürüten bir ülkeyiz ve bu perspektif henüz tümden çökmüş değil. Evet Rusya dahil komşularımızla olan ilişkilerimiz önemli, ama Batı ile daha da önemli...

Şu ana kadar yaşadığımız tecrübeler biraz tatsız da olsa anlamış olmalıyız ki, özellikle dış politikada ayağımızı yorganımıza göre uzatmak durumundayız. Kısacası uluslararası alanda politik ve ekonomik gücümüz ne kadarsa, sahici olan da odur.

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
24 Yorum