Hoca hoş bir sada bırakarak gidiyor
Türkiye’nin siyasi tarihine bugünden geriye doğru baktığımızda pek çok siyasi liderin bazen uzun, bazen de kısa sürelerle siyaset sahnesinde kaldığını ama hiçbirinin o koltuklarda ebedi olarak kalamadığını rahatlıkla görebiliriz. Çünkü bütün insanlar fanidir ve Allah’ın taktir ettiği ömür bittiğinde bir gün herkes ebedi aleme gidecektir. Ve her fani için en değerli olan şey; arkasında hoş bir sada bırakabilmektir.
AK Parti’de son dönemde olup bitenleri tekrar etmenin ya da ‘neden böyle oldu’ demenin artık bir anlamı yok. Olan olmuştur ve hayat bundan sonra da devam edecek... Dolayısıyla her olanda bir hayır vardır demekten başka bir şey gelmez elimizden.
***
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2014 yılındaki kongrede genel başkanlığı Davutoğlu’na devrederken yaptığı konuşmada, “Ahmet Davutoğlu emanetçi değildir” ifadesinin altını özellikle çizmişti. Gerçekten de Ahmet Davutoğlu bir emanetçi olmadı, bizzat AK Parti’yi yaratan kaynaklardan beslenmiş ve bu misyonu içselleştirmiş bir lider olarak bir taraftan Türkiye’nin geleceğine ilişkin önemli projelerin altına imza atarken, bir taraftan da Erdoğan’ın hukukuna riayet eden bir çizgide durdu.
Ancak her şeye rağmen bir gerçek var ki, şu anda bütün bunların hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Zira Başbakan Davutoğlu dünkü MYK toplantısının ardından bütün Türkiye’nin yüreğine dokunan o veda konuşmasıyla son noktayı koydu.
***
Partilerde çok olağan olmamakla birlikte zaman zaman genel başkan değişimleri olur. AK Parti’de de 22 Mayıs’ta bir değişim yaşanacak, artık bu kesin. Ancak burada çok olağan bir değişimden söz edemeyiz.
Yani Davutoğlu başarısız bir genel başkan ve başbakan olarak görevinden ayrılmıyor. Bunun için fazladan laf üretmeye gerek yok. Rakamlar ortada, 1 Kasım seçimlerinden yüzde 49.5 gibi muhteşem bir başarıyla çıkmış, seçim vaatlerinin büyük bir bölümünü üç ayda gerçekleştirmiş, milletin gönlünde sevgiye mazhar olmuş bir lider Davutoğlu...
Kısacası Türk siyasi tarihinde ilk kez yüzde 49.5 gibi emsalsiz bir seçim başarısıyla iktidara gelmiş bir partinin genel başkanı kendi ifadesiyle “zaruret” dolayısıyla adaylıktan ve başbakanlıktan feragat ediyor.
Dün yaptığı konuşmanın satır aralarında küçük sitemler olsa da, bugüne kadar dürüstlüğü, çalışkanlığı ve siyasi nezaketiyle Türk siyasetinde yeni bir üslup oluşturan Hoca, giderken de kırıp dökmeden, AK Parti’deki birlik ve beraberliğin ve ‘Türkiye sevdası’nın altını çizerek gidiyor. En önemlisi de bugüne kadar pek az siyasetçiye nasip olan bir veda ile ve de arkasında hoş bir sada bırakarak gidiyor.
***
Bütün bunlar elbette geçer ama AK Parti’ye gönül verenler yabancısı oldukları bir durumu yaşıyorlar. İki gündür gelen telefonlardan, mesajlardan, maillerden yansıyan gönül kırıklıklarını, duygusal sitemleri tarif etmekte o kadar güçlük çekiyorum ki, kelimeler şu anda durumu izah etmekte gerçekten kifayetsiz kalıyor.
Eğer Davutoğlu başarısız bir lider profili çizseydi, AK Parti’nin yüzünü kızartacak adımlar atmış olsaydı ve de milletin yüreğine dokunmayı başaramamış olsaydı belki de bugün bunları hiç konuşmayacaktık. Ama öyle değil, millet onu sevmişti. Bu yüzden de neden gittiğini zihninde, gönlünde bir türlü izah edemiyor.
Muhtemeldir ki önümüzdeki günlerde, bu olup bitenlerin ‘milli irade’ açısından da izahı hayli zor olacaktır.