Nefret diline başvurmadan konuşamaz mıyız?

Bugün bayram... Bir ay boyunca oruçla birlikte gönüllerimizde aydınlık sofralar kurduk, ruhlarımızı orucun evrensel meşalesiyle aydınlattık. Nefislerimizi orucun şifalı nefesiyle tedavi etmeye çalıştık. Bu sadece bir aç kalma değildi, başkalarını anlama, yoksulların gönlüyle gönlümüzü birleştirme eğitimiydi aynı zamanda...

***

Şimdi bayram ediyoruz, Hacı Bayram Veli’nin gönül dilinden dökülen şu dizelerle birlikte yeni bir güne ve iklime uyanıyoruz:

/Bayram’ı imdi Bayram’ı imdi
Bayram edersin yar ile şimdi
Hamd-ü senalar hamd-ü senalar
Yar ile bayram kıldı bu gönlüm./

Umulur ki bu bir aylık gönül eğitiminin ardından siyasetten toplumsal hayata kadar her alanda yepyeni bir anlayışa ve dile kavuşuruz. Maalesef uzun süredir ideolojik mensubiyetlerin daha da keskinleştiği, insanların kolayca tahrik edilip kışkırtılabileceği sağlıksız, hatta zehirli bir iklimi yaşıyoruz.

Kuşkusuz bütün bu süreçlerde özellikle siyasetin çok önemli bir işlevi bulunuyor. Çünkü siyasi aktörlerin her sözü ve davranışı toplumda pozitif ya da negatif etkiler yaratma potansiyeline sahiptir.

Eğer siyasetçiler kin ve nefret dilini besleyecek bir söylemde ısrar ederlerse toplumda yeni fay hatlarının ve yeni çatışma alanlarının oluşması kaçınılmaz hale gelir. Ayrıca siyasetçi için ülke ve toplum menfaati, geliştireceği politik dilin üstünde olmak durumundadır. Zira siyasetin görevi kriz ve gerilim üretmek değil, problem çözmek, sorunlu alanları mümkün olduğunca asgariye indirmek ya da yok etmektir.

Unutmayalım ki, bizatihi kendisi sorun olmaya başlamış bir siyaset etme anlayışı, kendisini de toplumu da tahrip eder.

Malum şu günlerde ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülük ettiği, Ankara’dan İstanbul’a uzun soluklu bir ‘adalet’ yürüyüşü devam ediyor. Biliyoruz ki demokratik toplumlarda hak arama özelliği taşıyan bu tür yürüyüşler, eylemler, protestolar, gösteriler demokratik bir haktır.

Ancak bu hakları kullanırken çok önemli bir ayrıntıya da dikkat etmek gerekiyor. O da şu; demokrasinin ruhunu rencide edecek ve de kaosa davetiye çıkaracak istismar ve nefret dilinden uzak durmak...

***

Şu günlerde eleştiri diliyle nefret dilinin birbirinden ayrılmasına şiddetle ihtiyacımız var. Bu yüzden de siyasetçilere, medyaya ve kanaat önderlerine bu konuda çok önemli görevler düşüyor. Bilelim ki nefret dili, illegal örgütler için bulunmaz bir fırsattır ve çok kullanışlı bir istismar aracıdır.

Bu çerçevede, çok haklı bir adalet yürüyüşü gerçekleştiren CHP’nin son günlerdeki diline özellikle dikkat etmesinde yarar olduğu kanaatindeyim. Eğer siz kelimeleri yumruklayarak nefrete dayalı bir söylem dili geliştirirseniz, muhataplarınız tarafından sevgi sözcükleriyle karşılanmazsınız. İşin tabiatı budur, nefret nefreti doğurur... Elbette aynı şekilde siyasi iktidarın da itidalli, gerilime prim vermeyen bir siyasi üslup içinde olmak gibi bir sorumluluğu var.

Bayram, sevinç ve ferahlık günü... Bugün evlerin şefkatine sığınan çocuklar gibi bayramın o muhteşem rengine kalbimizi açalım, dillerimiz yumuşasın, gönüllerimiz çözülsün...

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum