Görüşler

Hasip Saygılı yazdı: Toplumun ortalaması askerin standardı olamaz

Hasip Saygılı yazdı: Toplumun ortalaması askerin standardı olamaz

FSMVÜ’den Doç. Dr. Hasip Saygılı, toplum ortalamamızın muvazzaf askerler için yeterli bir değerler sistemi oluşturamayacağını belirterek TSK’da sağlam normlar tesis edilmesini tavsiye ediyor.

Kökleşmiş kurumlarda bir kısmı yazılı olmasa da ısrarla uygulanan bazı kurallar vardır. Bu kurallar uzun tecrübelerin sağladığı, doğrululuklarının tartışılmasına gerek duyulmayan normlardır. Bunlar hafifsenir ve yük olarak görülmeye başlanırsa telafisi çok külfetli maliyet ödenmek mecburiyeti ile karşılaşılır. Bu yazımızda, ordumuzda hâlihazırda geçerli olan normlarla ilgili son dönemde baş gösteren bazı problem sahalarına dikkat çekeceğiz. Normların algılanması, anlaşılması ve uygulanması hususlarında problemler olduğu kabul edilmeden, bunlara dair bir hal çaresi bulunmasının mümkün olmadığını sanıyoruz. Ayrıca problemlerin kamuoyu önünde gündeme getirilmesinin kurumu yıpratacağı şeklindeki bakış açısının isabetli olmadığını düşünüyoruz. Üzerinde üniforma taşıyan kimselerin de çalıştıkları kurum ile ilgili görüş, kanaat ve özeleştirilerini karar verici makamlara ulaştıracak sağlıklı bir iletişim ortamı olmadığını tahmin ediyoruz. Bildiğimiz kadarıyla siyasi makam sahipleri de kendilerine çok yakın gördükleri dar bir kısım personel dışında, problem sahaları hakkında kayda değer birikim, tespit, eleştiri, görüş ve teklifleri olabilecek emekli askerleri dinlemeye pek gerek görmüyorlar. Bu yüzden ordu ile ilgili problem sahalarının kamuoyunda gündeme getirilmesinin bir tercihten ziyade zaruret olduğu fikrindeyiz.

Asker ocağımızın problem sahalarından biri olan normlar üzerinde dururken öncelikle ordunun hiyerarşik bir yapı olduğunu hatırlamalıyız. Barışta ve savaşta, sevk ve idarenin tıkanıklık olmadan işleyebilmesi için tepeden tırnağa sağlıklı bir ast üst ilişkisi bulunması gerekir. Ast üst ilişkisi elbette birbiriyle yan yana gelmeye ve konuşmaya izin vermeyen bir “kast ilişkisi” değildir. Askeri mevzuatımızda disiplinin tarifinde ifade edildiği gibi “astın ve üstün hukukuna riayet” esastır. Generalinden erbaş ve erine kadar tüm personelin sorumluluk ve görevleri farklı olduğu gibi bunlara tanınan hak ve yetkiler de aynı değildir. Saydığımız rütbe sahipleri, söylemek bile lüzumsuz, birbirinin tamamlayıcısıdır. Halkadaki boşluk veya işlevsizlik, kurumun görevini yapmasına mâni olur. Bunları birbirinin rakibi ve alternatifi gibi görmenin kurum içinde hiçbir kesime orta ve uzun vadede hayırlı olmayacağını kabul etmeliyiz.

Generallerinin saygınlığını yitirdiği bir ordunun subayları itibarlı olamaz. Subaylarının adam yerine konulmadığı bir hiyerarşide astsubayların kazancı ne olabilir? Astsubaylar görmesi gereken saygıyı göremezse, uzman ve sözleşmeli erbaşlar erler nezdinde sözlerini nasıl dinletebilir? Tabii madem ben adam yerine konulmuyorum, üst hiyerarşilerdekiler de görevlerini yapamayacak şekilde moral ve motivasyonsuz kalsın anlayışı personeli çıkmaz dehlizlere sürükleyebilir.

‘KARAKTER AŞINMASI’ YAŞANIYOR

Diğer taraftan ordumuzda, sebebini izah etmek güç olsa da son yıllarda generallerle subaylar, sınıf subaylarıyla kurmay subaylar, subaylarla astsubaylar, astsubaylarla uzman erbaşlar arasında olması gereken samimiyet ve sıcaklıkla ilgili boşluklar bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu zafiyetin önemli bir sebebinin bazı rütbe ve konumlara gelebilmek için her yolu mubah gören karakter aşınması olduğu aşikârdır. Ancak hangi sebeplerden kaynaklanırsa kaynaklansın bir orduda sevk ve idare kademesinde ahengin olmayışı, özellikle kriz zamanlarında ağır bir utanç tablosu yaratır. Balkan Harbi’ndeki Osmanlı ordusu ile birkaç yıl önce tanık olduğumuz gibi bir grup çapulcu karşısında Irak ordusunun yüz kızartıcı bir şekilde darmadağınık oluşu, birlik ruhundan yoksunluğun orduyu çürüten öldürücü bir hastalık olduğunu göstermiştir. Bahsettiğimiz birlik ruhunun temelinde de ordunun bütün unsurları arasındaki sevgi, saygı ve gerektiğinde kendini feda edebilme duygusunun mevcudiyeti yatar.

17-10/31/screenshot_1-1509406223.png

Orduda saymadığı, sevmediği bir üst için astları hangi duygu harekete geçirebilir? Personelini evladı veya küçük kardeşi gibi görmeyen hangi komutan onlar için kendi canını ortaya koyabilir? Kimse bir başkası için canını vermesin deniliyorsa, o zaman asker ocağına ihtiyaç yoktur. Ama bu coğrafyada bir orduya ihtiyacımız olacaksa, üstler ve astlar arasında tereddütsüz ve yürekten muhabbet ve hürmet bağları tesis edilmelidir. Türk askerlik tarihi komutanı veya birliği için kendini feda edebilen komutanlarla doludur. Örnekleyelim: Büyük amiralimiz Barbaros Hayreddin Paşa’nın ağabeyi Oruç Reis, Cezayir’in Tlemsen şehrindeki on binlerce kişilik İspanyol ve işbirlikçi çapulcu Arap kuşatmasını yararak yanındaki az sayıdaki leventle Rio Salado nehrine doğru çekilmiştir. Nehri geçen Oruç Reis, geride kalan bir avuç askerinin “Bizi bırakma!..” haykırışı karşısında yanındaki epeyce azalmış olan askerleriyle birlikte tekrar karşıya geçerek kendisini takip eden düşmanla tek koluyla savaşacak ve Hayreddin Paşa’nın aktardığına göre, kendisine rüyasında verilen muharebede şehit olacağı müjdesine kafası kesilerek nail olacaktır (10 Ekim 1518). Ancak evladı olarak gördüğü leventlerine bir komutanın astları için neler yapabileceğini de canını feda ederek gösterecektir.

Geçen nisan ayında Hakkâri’de öğrencimiz ve arkadaşımız Binbaşı Kürşad Selim Şenol’un da askerlerini kurtarmaya çalışırken Baba Oruç’un yolunda şehadete kavuştuğunu biliyoruz.  Söylemek zaid; astları için canını tereddütsüz feda edebilmenin yanında, askerler amirlerinin zor zamanlarda yanlarında olmalarını da asla unutmazlar. Bir de şahsen tanık olduğumuz bir olayı aktaralım. 15 Nisan 2015 günü Boğaziçi Üniversitesi’nde Türk Araştırmaları Topluluğu’nun tertiplediği Ermeni meselesi paneline konuşmacı olarak davet edilmiştim. Kısa bir süre önce aynı üniversitede Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlediği Ermeni paneli, PKK ve Ermeni yanlılarının şiddetine maruz kalmıştı. Bizim katılacağımız panelin de bölücü terör taraftarlarının saldırısı ile karşılaşması bekleniyordu. Panelimiz, muhtemel bir saldırıyı bekleyen ancak karşı koymaya hazır yoğun ve enerjik bir dinleyici kitlesi ile başladı. Endişe ettiğimiz saldırı olmadı. Bu ara benim askerlik safahatımda Harp Akademilerinde amirliğimi yapmış olan Balyoz mağdurlarından Ahmet Yavuz paşamı da gördüm. “Burası,” dedi “Biraz farklı bir ortam, herhangi fiili bir saldırıya uğrayabilirsin; seni savunmaya geldim.” Gözlerimin nemlendiğini itiraf etmeliyim. Emekli bir generalin, maiyetinde çalışmış emekli bir subayın uğrayabileceği bir hakareti şahsen önlemek için zahmet edip gelebilmesi beni ihya etmişti. Her türlü siyasi görüş farklılığının üzerinde, artık öküzün ölüp ortaklığın bittiğinin kabul edildiği bir ortamda, emekli bir generalin eski bir mesai arkadaşına karşı gösterdiği bu alicenap tavrın anlatmaya çalıştığımız üstler ve astlar arasında tesisi ve korunması şart olan gönül bağlılığın ta kendisi olduğuna işaret etmeliyiz.

AST-ÜST ARASINDAKİ GÖNÜL BAĞI SARSILDI

Hain FETÖ darbe kalkışmasına sürüklendiğimiz günlerde, ordumuzda, birlik ruhunun üzerine kurulduğu zemin olan üst ve astlar arasındaki gönül bağlılığının sarsıldığı birçok görüntülere tanık olunmuştur. Yetkili makam sahiplerinin çoklukla ortaya çıkan arazları sıfır risk yaklaşımı dediğimiz anlayış yüzünden görmemeyi tercih ettiklerini söyleyebiliriz. Bu arazlar üstlere selam vermeye özen göstermeme, verilen selamı kemal-i ciddiyetle kabul etmeme, toplantı/konferans salonlarından üstlerden önce çıkmayı alışkanlık haline getirme gibi ilk bakışta önemli sayılmayacak ama askerliğin temeli olan karşılıklı gönül bağlılığını zedeleyen hatta yok eden uygulamalardı. Bir dış gözlemci olarak, darbe girişimi sonrasında üniformalı personelde normları zedeleyen davranışların daha dikkat çekici bir hal aldığını söylemeliyiz.

En basitinden, askeri lojmanlarda balkonlara çamaşır asmama gibi dış görünüş bakımından önem taşıyan konulara artık pek dikkat edilmediği gözlenmektedir. Bir kısım rütbeli personelin üniformanın bir parçası olan şapkayı kışla dışında bir yük gibi fazlalık saydığı, geçmiş dönemlerde pek rastlanmayan üniforma ile sivil sırt çantası taşıma görüntülerinin yaygınlaştığı anlaşılmaktadır. Dahası, sakat bir seçkinlik karşıtlığı ile her türlü adab ve özenli davranma lüzumunun artık zamanın ruhuna uygun olmadığı algısı mesafe kazanmaktadır. Muvazzaf ve emekli asker ailelerinin faydalandığı Özel Eğitim Merkezi denilen dinlenme kamplarının plajlarında kavun-karpuz kesip yeme gibi kuralsızlık görüntülerine artık daha sık rastlanmaktadır. Orduevlerinde otururken, konuşurken, yemek yerken ya da küçük çocuklarıyla ilgilenirken çevreye gösterilen özende kayda değer bir çözülme mevcuttur.

MANTIĞA OTURMUŞ NORM ŞART

‘Bırakın herkes rahat hissedeceği gibi davransın, insanları germeyin, hiçbir kurumsal norma ihtiyacımız yok’ denirse muvazzaf askerler kısa bir müddet sonra Taksim metro istasyonu veya Avcılar metrobüs durağındaki prensip olarak birbirine saygı ve muhabbet hissetmeyen kalabalığın bencil ve nobran psikolojisine bürünür. Oysa halihazır toplum ortalamamız, muvazzaf askerler için standart olamaz!.. Subayımız, astsubayımız, uzman veya sözleşmeli erbaşımız, birliklerine örnek olabilecek zaviyede nerede nasıl davranacağını bilen, izan, vicdan ve mantığa oturmuş normlara uygun yetiştirilmelidir. Nezaket, nezahet, ağırbaşlılık, alçak gönüllülük, vazifeye düşkünlük, birlik ruhu, astlarına muhabbet ve üstlerine hürmet duyma gibi değerler ancak normlara özen gösterilerek uzun vadede personele kazandırılabilir.

Temel nezaket kurallarını da kapsayan askerlik normlarını davranış kalıbı haline getirememiş askerlerin kendi astları, amirleri veya birlikleri için bırakın zikrettiğimiz kahramanlarımız gibi canlarından vazgeçmeyi, çetin zamanlarda kıllarını dahi kıpırdatmayacakları kolayca tahmin edilebilir. Hatırlatalım, normsuzluğun yarattığı omurgasızlığı “zikirmatikle” dolaşanları generalliğe terfi ettirerek telafi edemeyiz!..

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir