Görüşler

Mahmut Aydın yazdı | Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi filmi bana ne verir?

Mahmut Aydın yazdı | Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi filmi bana ne verir?

Vizyona girdiğinden bu yana tartışmalara konu olan “Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmini Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mahmut Aydın değerlendirdi.

MAHMUT AYDIN

İranlı dünyaca ünlü yönetmen Mecid Mecidi’nin “Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmi vizyona girdiğinden beri ülke kamuoyunda hakkında olumlu/olumsuz değerlendirmeler yapılmaya başlandı. Bu değerlendirmelerden bazısı filmin ciddi anlamda Şii propagandası yapması hasebiyle mezhepçi bir karakter arz ettiği için seyredilmemesini salık verirken bazısı da dini açıdan sakıncalı bir film olduğu ve amacın ehli sünnet omurgayı çökertmek olduğunu iddia ederek filme karşı olumsuz tutum takınılmasını hatta asla seyredilmemesini tavsiye etmektedir. Buna karşın film hakkında şu ana kadar (en azından benim okuduğum) en derinlikli ve sağlıklı analizin Dücane Cündioğlu tarafından “Bir Teo-Politik Film: Muhammed: Allah’ın Elçisi” başlığıyla 06.11. 2016 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayımlanan yazı olduğu kanısındayım. Bu yazıda bir dinler tarihi uzmanı olarak filmi teolojik açıdan ele alıp filmin sonunda nasıl bir Muhammed portresi ortaya çıktığı üzerinde durmaya çalışacağım.

Hz. Muhammed’in 12 yaşına kadarki yaşamını konu alan film, Hz. Peygamber’in tebliğine karşı çıkan Mekkeli müşriklerin ilk Müslümanlara ve Hz. Peygamberi himaye eden Ebu Talip liderliğindeki Haşimoğullarına karşı uyguladıkları ambargo ve Ebu Talip’in başta Ebu Süfyan olmak üzere önde gelen Mekkeli müşriklerin tutumuyla ilgili Hz. Peygamber’le konuşmak için muhasara altında bulunduğu yere giderken maziye dalması ile başlamakta; Hz. Peygamber’in doğumu, on iki yaşına kadarki hayatı ile devam etmekte ve muhasaranın dolayısıyla da ambargonun yok sayılmasıyla da sonra ermektedir. Filmde yer alan başta Hz. Peygamber’in doğumu esnasında meydana gelen olaylar olmak üzere hasta olan süt annesi Halime’yi mucizevi şekilde iyileştirmesi, Şam yolundan Mekke’ye dönüşte uğranılan bir sahil kasabasında insanların inandıkları tanrıların kendilerine balık ihsan etmeleri için bir kadın ve iki çocuğunu onlara kurban olarak denize atmaya çalışan halkın elinden kadın ve çocuklarını kurtarması ve sonrasında da onlara denizden balık yağdırtması sahnelerindeki olağanüstülükleri ve mucizeleri benzer şekilde Hristiyan kültüründe İsa-Mesih ile ilgili anlatılan öyküler bağlamında değerlendirerek ortaya çıkan Peygamber imajı üzerinde durulmalıdır.

YILDIZ PARLAMASI VE İLAHİ IŞIK

Fil vakası olarak bilinen ve Fil Suresi’ne de konu olan Ebrehe komutasındaki Habeş ordusunun Kabe’yi yıkma teşebbüsünün Yüce Allah tarafından gönderilen kuş sürüsünün attığı taşlarla (başta Ebrehe olmak üzere tüm ordunun yok edilmesi sonucu) püskürtülmesi ile başlayan, gökyüzünde bir yıldızın parlaması ile devam eden, Yahudi ve Hristiyan din adamlarının parlayan yıldız bağlamında beklenen kurtarıcı ile ilgili arayış ve sözleriyle son bulan süreç çerçevesinde Hz. Muhammed beklenen ilahi kurtarıcı olarak dünyaya getirilmektedir. Doğum ve onunla ilintili sahnelerde açıkça Şiiliğin ve Hristiyanlığın etkisi görülmektedir. Bu noktada dikkatimizi çeken bir diğer önemli nokta da Hz. Muhammed’in annesi Amine’nin bir Arap kadınından ziyade Hristiyan kültüründeki İsa-Mesih’in annesi Hz. Meryem’i oldukça andırmasıdır. Hatta Amine’nin bebek Muhammed’i kucağına alış şekli Kiliselerde yer alan kucağında bebek İsa’nın bulunduğu Meryem tiplemelerine oldukça benzemektedir.

Bilindiği üzere Hz. Ali’nin şehit edilmesi ve Muaviye’nin iş başına gelmesiyle sadece yönetimden dışlanmakla kalmayan aynı zamanda ciddi anlamda baskı ve zulme de maruz kalan ve Şiilik bağlamında kendilerini ifade eden Hz. Ali taraftarları arasında siyasi bir figür olarak ilahi bir kurtarıcı beklentisi gün yüzüne çıkmaya başlar. Devamında da sadece İslam’ın kurucusu değil aynı zamanda huzurun, barışın ve sosyal düzenin yegane muhafızı olarak kabul edilen Hz. Muhammed’in soyundan gelecek ilahi bir kurtarıcı beklentisi Şiilik bünyesinde bir inanç konusu haline gelir. İşte Şiiliğin inanç konusu olan ilahi kurtarıcı beklentisi Mecidi’nin filminin de ana konusu oluşturmakta ve Hz. Muhammed bekle nen ve özlenen ilahi kurtarıcı olarak sunulmakta ve bunun da kuvvetlendirilmesi için sadece Mekke’de değil, Arabistan’ın diğer yerlerinde (Hayber ve Şam gibi) yaşayan Yahudi ve Hristiyan din adamlarından ve kutsal metinlerinden yardım alınmaktadır. Örneğin Hz. Muhammed’in doğumu öncesi galakside bir yıldızın parlaması ve özellikle Yahudi din adamlarının bu yıldızın peşine düşmesi Matta İncili II. bölümün başında anlatılan Kral Hirodes döneminde doğudan Kudüs’e gelen yıldızbilimcilerin “Yahudilerin kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğu’da onun yıldızını gördük ve O’na tapınmaya geldik” sözleriyle dillendirilen İsa’nın doğumu ile ilgili olağanüstülüğü andırmaktadır. Yıldız parlaması veya ilahi ışık olayı Hristiyan gelenekte Hz. İsa’nın doğumu ile doğrudan ilintilendirilmekte ve bu şekilde ilahi ruhun İsa’da bedenleşerek yeryüzünde tecelli ettiği ifade edilmeye çalışılmaktadır. Bu durum Hz. Peygamber’in de tıpkı Hrisityanlıkta olduğu üzere İsa-Mesih gibi ilahi kökenli bir kurtarıcı olduğunu ima etme girişiminden başka bir şey olmasa gerek. Yahudi ve Hristiyanların kaynaklarına baktığımızda Yahudilerin bir son peygamberden ziyade Davut soyundan gelecek bir ilahi kurtarıcı beklentisi içerisinde olduklarını, Hristiyanların ise İsa-Mesih’in tekrar yeryüzüne dönüp ilk gelişinde yarım bıraktığı Tanrısal Krallığı kuracağı beklentisi içerisinde olduğunu görmekteyiz. Dahası filmde Yuhanna İncili 16. bölümde İsa’nın, havarilerinden ayrılmasından sonra onlara ikinci gelişine kadar kendi adına konuşacak ve kendisini yüceltecek olan Paraklet/Faraklet adıyla Kutsal Ruhu müjdelediği ifadelerinin, İslami gelenekteki yaygın kanaat doğrultusunda, Hz. Muhammed’in doğumuna referans olarak okunması da doğrusu oldukça ilginçdir.

HALKA BALIK YAĞDIRMA SAHNESİ

Filmin bir sahnesinde hasta yatağında büyücü şifacılar tarafından iyileştirmeye çalışılan süt annesi Halime’nin yanına gelen çocuk Muhammed’in hastanın üzerine konan taş ve diğer büyü malzemelerini Halime’nin üzerinden atarak eliyle dokunmak suretiyle onu iyileştirmesi İsa-Mesih’in İncillerde felçlileri, körleri, dilsizleri, kötürümleri ve cin çarpmışları iyileştirmesi olaylarını andırmaktadır. Bu sahne ile ilgili bir diğer önemli husus da süt annesi Halime’yi sağlığına kavuşturan çocuk Muhammed’in hastalanan annesi Amine’yi mucizevi şekilde iyileştirmemesidir. 

İncillerde anlatılan İsa portresinden ciddi olarak yararlanıldığını gösteren bir başka film sahnesi de amcası ile birlikte Şam’a ticaret kervanı ile giderken Şam yakınlarındaki Busra kasabasında yer alan manastırın başrahibi Bahira’nın kervanı takip eden bulutu izleyerek kervanda Hz. Muhammed ile karşılaşması ve onun beklenen nihai kurtarıcı olduğunu Ebu Talip’e söyleyerek çocuk Muhammed’in Şam’da zarar görmemesi için malını burada satıp geri dönmesini öğütlemesinden sonra Mekke’ye dönüş yolunda bir sahil kasabasında halka denizden balık yağdırtması olayıdır. İlgili sahnede ifade edildiğine göre Mekke’ye dönüş yolunda bir sahil kasabasına yolu düşen içlerinde çocuk Muhammed’in de olduğu Ebu Talip ve arkadaşları kasabada yaşayan erkeklerin olduğu yere gidince onları inandıkları tanrıların kendilerine balık ihsan etmesi için bir kadın ve iki çocuğunu kurban olarak denize atmak için hazırlık yaptıklarını görürler. Bu esnada çocuk Muhammed denize atılmak üzere elleri ve ayakları bağlı anne ve çocuklarının yanlarına giderek onları çözer. Halk rahiplerinin liderliğinde kadın ve çocuklarını kurban olarak denize atmaya giderken çocuk Muhammed’in onları kurtardığını görünce öfkeyle çocuk Muhammed ve kurbanların yanına gitmeye çalışırlar. Bu esnada fırtınaya dönüşen deniz dalgaları kızgın halk geri püskürtür. Devamında da çocuk Muhammed’in gösterdiği mucize ile gelen bir dalga sahili balıklarla doldurur. Bu sahne de Yuhanna İncili 21’de anlatılan balık tutmaya giden İsa’nın havarilerinin avdan elleri boş dönmeleri üzerine İsa’nın “ağı kayığın sağ yanına atın, tutarsınız” tavsiyesi üzerine denize atılan ağın İsa’nın gösterdiği mucize sonucunda çekilemeyecek derecede balıkla dolması öyküsünü andırmaktadır.

İlk dönem siyer kitaplarında Hz. Muhammed’in beklenen kurtarıcı olarak doğumunun parlayan bir yıldızla haber verilmesi, hastaları iyileştirmesi ve denizden balık yağdırması gibi anlatılar olmamasına rağmen Mecidi’nin filmde bu tür sahnelere yer vermesinin muhtemel nedenlerini şu şekilde ifade edebiliriz. (1) Mecidi seyirci kitlesi olarak sadece Müslüman dünyayı değil, tüm dünyayı özellikle de Batı Hristiyan dünyasını hedeflediği için onlara İsa-Mesih üzerinden kendilerine tanıdık gelen sahnelerle ulaşmaya çalışmaktadır. Örneğin filmde rahip Bahira ile görüşmek üzere kiliseye giren çocuk Muhammed’in oldukça saygılı bir şekilde ayakkabılarını çıkararak manastıra/kiliseye girmesi sahnesinin Danimarka’daki karikatür krizi ile birlikte Batı dünyasında oluşturulmaya çalışılan olumsuz Muhammed imajına karşı Hz. Muhammed’in çocukluğundan itibaren farklı inançlara son derece saygılı biri olduğu dolayısıyla onun şiddet ve terörle ilişkilendirilmesinin mümkün olmadığı  algısının oluşturulmaya çalışıldığı oldukça muhtemeldir. (2) Hz. Muhammed’in beklenen ilahi kurtarıcı olarak Hristiyanlıktaki tanrısal oğul İsa-Mesih figüründen aşağı kalır yanı olmadığını vurgulamak için Mecidi’nin Hz. Muhammed’in doğumu ve çocukluğunun hatta tüm yaşamının tıpkı İsa-Mesih gibi olağanüstülükler ve mucizelerle bezenmiş olduğu temasını filmde ağırlıklı olarak işlediği kanaatindeyiz.

TEOLOJİK VE İDEOLOJİK KAYGI

Sonuç olarak Mecidi’nin Hz. Muhammed’in doğumunu ve çocukluğunu, İncillerde tarihin İsa’sından ziyade ona inananların yani ilk Hristiyanların imanları çerçevesinde ona bağılılıklarının ifadesi olarak dillendirilen olağanüstülükler üzerinden kurgulaması aklımıza filmin Hz. Muhammed ile ilgili tarihsel verilerden ziyade Müslüman toplumda özellikle de Şiiler arasında ona olan bağlılık sonucu üretilen mitolojik söylemlere dayandığını getirmektedir. Dini figürlerle veya Peygamber’le ilgili din mensuplarının imanlarının sonucu olarak üretilen olağanüstülükler içeren mitolojik söylemlerin literal olarak anlaşılarak bir üstünlük ifadesi olarak değil, söz konusu dini figüre veya Peygamber’e bağlılık sonucu üretilen sevgi ve muhabbet söylemleri olarak anlaşılması gerektiğini düşünüyor ve bu şekilde anlaşıldığında da bu tür mitolojik söylemlerin dini açıdan bir sorun teşkil etmeyeceğini düşünüyoruz. Teolojik ve ideolojik kaygılardan bağımsız olarak “dini duygu ve düşünce anlamında bana ne verir” mantığıyla izlendiğinde kişiye bir dini duygu yüklemesi yapacağı muhakkak olan Mecidi’nin “Muhammed: Allah’ın Elçisi” filminin yukarıda ifade ettiğimiz hususlar çerçevesinde izlenmesinin yararlı olacağı kanısındayım.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir