Görüşler

Mehdi Genceli yazdı: O halteri kaldırdıkça ‘dış Türkler’in manevi yükü hafifliyordu

Mehdi Genceli yazdı: O halteri kaldırdıkça ‘dış Türkler’in manevi yükü hafifliyordu

Azerbaycan’da ‘Sovyet vatandaşı’ olarak dünyaya gelen Türkolog Mehdi Genceli, kendi neslinin kimlik duygularının oluşumunda Naim Süleymanoğlu’nun oynadığı kritik rolü anlatıyor.

Gence civarında, işçilerin yaşadığı küçücük bir ilçede doğup büyüdüm. Sovyet anlayışıyla dizayn edilen ilçenin enternasyonal bir yapısı vardı. Kavimler karması ilçede Türkler, Ermeniler, Ruslar bir arada yaşardı ama bir tek Türkler Türk olduğunu bilmezdi. Ermeniler Ermeni, Ruslar Rus, Türkler ise Azerbaycanlı idi. Nüfusun tamamı, maden ocaklarında çalışan işçi veya devlet memuru idi. Sovyetlerde herkes devletin memuruydu gerçi.

Bir Ermeni komşumuz vardı. Yüksek eğitim almış biri değildi ama her Ermeni gibi o da doğuştan âlimdi. Bizim okumuşlara beş basardı yani. Ermenice bilen ve komşularını çok iyi tanıyan annem, bu yaşlı Ermeni’yi ayırırdı diğerlerinden. Onu tavsif ederken “Taşnak değil en azından, Müslüman gibi Ermeni’dir” derdi. Bu yaşlı adam, güncel konuları sıkı takip eder, siyasetle yakından ilgilenir, spor müsabakalarını da kaçırmamaya çalışırdı fırsat buldukça. Bunlar benim de ilgi duyduğum, merak ettiğim alanlardı. Çocuk tecessüsüyle bu yaşlı adamı zekâ, bilgi ve kabiliyet yönünden takdir eder, zengin birikiminden yararlanmaya çalışırdım. Mutabık olduğumuz mevzular çoktu ama bir konuda derin bir ayrılık, aşılmaz bir uçurum vardı aramızda.

O zamanlar mutlu mesut Sovyet vatandaşıydık biz. Sovyetler muazzam bir devlet idi ve Varşova Paktı’nın da kurucu üyesiydi. NATO’dan gelecek şerri defetmek için kurulmuştu bu pakt. Türkiye ise NATO grubunda, yani şer ittifakta boy gösteren bir devletti. Sözde, bu sebepten Türkiye’ye düşmandı bizim komşumuz. Bu düşman devletin çok nadir görülen başarısına burun kıvırmak, başarısızlığına çocuk gibi sevinmek, her fırsatta onu takbih etmek, özel zevkiydi adeta bu yaşlı adamın. Sovyet vatandaşı olan küçük çocuk ise düşman safında yer alan bu ülkeyi, kaynağı meçhul bir duyguyla seviyordu. Onun da Varşova Paktı’na, yani dost ülkeler safına geçmesini temenni ediyordu çocuk sâfiyetiyle. Yaşlı adam ise bunun imkânsız olduğunu söyleyerek minicik kalbin umutlarına amansız darbeler indiriyordu her defasında.

17-11/22/screenshot_1-1511308791.png

Bir gün nahoş bir hadise yaşanmıştı. Küçük çocuk, yaşlı komşunun daveti üzerine onun evine gitmişti. Aynı gün, o yıllarda rüzgâr gibi esen Sovyet futbol takımı Dinamo Kiev’in İstanbul’da, bir Türk takımıyla müsabakası vardı. Dinamo, kulakları sağır eden bir gürültüyle patlamış, büyük bir fark atmıştı Türk takımına. Yaşlı adam skordan aldığı şehevî bir hazla “Türkler ne anlar spordan, kardeşim!” diyerek nara atmış, arkasından da soğuk intikam aşı yemiş ezik bir kahraman gibi basmıştı kahkahayı. Yaşlı adamın esprilerine her daim bayılan masum çocuk, bu kez gülmemiş, bilakis dibi görünmeyen bir hüzün kuyusuna yuvarlanmıştı. Sıcacık bir yudum çayı yutmuş gibi midesinin başında onulmaz bir yangı hissetmiş, kıvranmış, ‘allahaısmarladık’ bile demeden çekip gitmişti evden…

Akranım “Dış Türkler”in topyekûn Galatasaraylı olmasının altındaki sebep, Aslan’ın Avrupa’daki fevkalâde başarısıdır. Galatasaray UEFA kupasını aldığında, heyecandan kalbi durur korkusuyla hiçbir maçı izleyememişti bu eski karizmatik çocuk. Atatürk öğrenci yurdunun ücra ve fakir köşelerinde maçları yayınlayan kanal da yoktu zaten.

Seul Olimpiyatları’nı dün gibi hatırlıyorum. Bizim büyük milletin muhteşem adamını, onun göğüs kabartan başarısını hatırlıyorum daha doğrusu. Naim olmasaydı aklıma gelmeyecekti muhtemelen. Göğsünü Ay yıldızla tezyin eden Türk halterci Naim Süleymanoğlu, rekorları peş peşe kırıyor, gerçek anlamda destan yazıyordu. O madalyaları peş peşe yakasına asarken, Gence civarındaki küçücük köyde yaşayan, içtiği sıcak çaydan mütevellit içi kıpır kıpır kaynayan küçük bir Türk çocuğu, büyük bir insan gibi mesut oluyor, sevinçten havalara uçuyordu. O mücessem ruh, sadece yuvarlak taşlardan müteşekkil maddi ağırlığı değil, bu boynu bükük çocuğun üzerine çöken manevi ağırlığı da çekip kaldırıyordu. Her Türk gibi onun da gururunu okşuyordu bu kısa boylu büyük adam, onu da sevindiriyordu...

Yaşlı komşumuz o sırada neredeydi hatırlamıyorum, ama kaçırmamıştır, olimpiyatları izlemiştir muhakkak. Beraber izleseydik, büyük Türk’ün başarısına yine burun kıvıracak, muhtemelen onun Varşova Paktı dâhilinde yetiştiğini söyleyerek bir nebze teselli edecekti kendini. O günlerde Sovyet televizyonu da Naim’in Bulgaristan menşeli olduğuna vurgu yapıyordu zira

Naim bizleri çok sevindirmişti, zor ve umutsuz zamanlarımızda şad etmişti bizi. Tanrı da onun aziz ruhunu şad etsin, dâru’n-naiminde ağırlasın inşallah.   

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir