Görüşler

Ceyhun Çiçekçi yazdı: Rusya’nın Ortadoğu’daki rolü İsrail’in dış politikasını nasıl etkiler

Ceyhun Çiçekçi yazdı: Rusya’nın Ortadoğu’daki rolü İsrail’in dış politikasını nasıl etkiler

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden Ceyhun Çiçekçi, Rusya-İsrail ilişkilerini kaleme aldı.

CEYHUN ÇİÇEKÇİ

Arap Baharı’ndan büyük umutlarla beklenen demokratik dönüşüm, kısa sürede yerini jeopolitik çekişmelere ve pozisyon almalara terk etti. Bilhassa Suriye’de yaşanan gelişmeler, Arap Baharı’na yüklenmiş idealist bagajın içini tamamıyla boşalttı. Pek çok dış gücün müdahalesine şahit olan bölge, Amerikan isteksizliğiyle birlikte üreyen güç boşluğuna müteakiben Rus dominasyonuna muhatap oluyor. Bu bağlamda, Rusya’nın Eylül 2015 itibarıyla Suriye’de bilfiil varlık göstermeye başlaması, artık bölgenin yeni icazet makamını da işaret eder bir anlama sahipti. Şimdiden bölge liderleri bölgesel sorunların çözümü için Rus lider Putin’in kapısını sıkça aşındırmaya başladılar. Bunlardan biri de İsrail oldu, her ne kadar ikili ilişkilerinin tarihi olumsuzluklarla dolu olsa da... 

İsrail devleti kurulduğu günlerde, hem yakın tarihte gerçekleşmiş olan Yahudi soykırımından hem de Amerikan liderliğinin dini/ahlaki bir görev addetmesinden ötürü, Batı desteğini peşinen arkasında bulmuştu. Fakat devleti kuran kadroların Avrupalı sosyalistlerden müteşekkil oluşu, Soğuk Savaş’ın rijit çift kutuplu uluslararası konjonktüründe İsrail’in hangi kutba meyledeceğine yönelik şüpheleri de beraberinde getirdi. Hatta İsrail uzun süre Britanya ve Fransa ile çok daha yakın ilişkilere sahip oldu. Nükleer faaliyetlerinin başlangıcı da Fransız devletiyle kurduğu stratejik ilişkiden neşet ediyordu.

Mısır’a karşı 1956 yılında yapılan ve Amerikan restiyle yüzleşerek sona eren Süveyş Operasyonu da bu üçlünün ilişkilerini aydınlatmak için özel bir vakıadır. Her halükarda Batı bloğunun bir parçası gibi hareket eden İsrail, Sovyetler’in de onu ‘emperyalizmin uzantısı’ olarak mimlemesine sebep oldu. Bütün bir Soğuk Savaş tarihi, bu bağlamda, Sovyetler’in anti-İsrail güçler üzerinden bölgeye nüfuz etmesinin de tarihidir. Filistin sorunu da manipüle edilebilecek bir konu olarak sivrilmiş ve Sovyetler, başta Birleşmiş Milletler’de olmak üzere uluslararası platformlarda Arap pozisyonlarına yakın durmuş ve forsunu bu yönde kullanmıştır.

Politik ve ekonomik desteğin de ötesinde askeri işbirlikleri ve silah ticareti, Sovyetler’in bölgedeki nüfuzunu bu dönemde alabildiğine genişletmiştir. Nasır’ı Nasır; Saddam’ı Saddam; Esad’ı Esad yapan idealar yekûnu Arap milliyetçiliği ise bunun materyalleri de Sovyet yapımıdır. Bu bağlamda İsrail özellikle de 6 Gün Savaşı’nda, Yıpratma Savaşı’nda ve Yom Kippur Savaşı’nda Sovyet askeri teçhizatına karşı savaşmış ve bütün bu savaşlardan üstün ayrılarak Sovyet silah endüstrisinin kötü bir şöhrete kavuşmasının başat sebebi olmuştur. Kaldı ki Mısır’ın Sedat döneminde Sovyetler’e mesafe alıp Amerikan yönetimiyle yakınlaşmasının miladını, 1973’teki Yom Kippur Savaşı’yla birlikte tescillenen ‘çaresizlik’ temsil eder. Ayrıca Batılı güçlerle girdikleri mücadeleler sonucu bağımsızlıklarını kazanan (de-kolonizasyon) söz konusu coğrafyanın kendi kaderini tayin (self-determinasyon) hakkını destekleyen ve onlara ulusal gelişimin ve kalkınmanın ‘başarılı’ bir modelini sunan Sovyetler; kuşkusuz salt askeri yetenekleriyle değil, siyasal-toplumsal-iktisadi yönelim açısından mutlak bir alternatif ideolojik varoluşla da rol model konumuna sahip olmuştur.

SOVYETLER’İN BÖLGESEL MİRASI

Daha yakın tarihlere ve hatta bizzat Putin dönemine gelecek olursak da benzer bir tabloyla karşılaşırız. 2000’li yıllar İsrail ile Rusya’nın ilişkilerinde göreceli bir yakınlaşmaya zemin olsa dahi Rusya’nın İsrail ulusal güvenlik gündemini ‘hiçe sayan’ bir profilde seyrettiği gözlemlenebilir. Yine bölge odaklı bakıldığında İran ile yapılan anlaşmalar dahi tek başına açıklayıcıdır. İran’la nükleer reaktör inşasına yönelik anlaşmalar yapan Rusya, silah ticaretine de devam etmiştir. İran’ı ulusal güvenliğine yönelik başat tehdit olarak algılayan İsrail, Rusya’nın bölgeye ilişkin bu yaklaşımını şüpheyle karşılamış ve fakat daha ziyade ekonomik kaygılarla yapıldığı kanaati sebebiyle ‘hoş görmüştür’. Hakikaten de Rusya’nın Sovyetler döneminden arta kalan silah endüstrisi, bu yeni dönemde yapılan anlaşmalar üzerinden yeniden palazlanmaya başlamıştır. Yine bu dönemde Suriye yönetimiyle de oldukça yakın ilişkilere sahip olunmuş ve Esad rejimine de silah satışları gerçekleştirilmiştir. Sovyetler döneminin bölgesel mirasını devraldığına inanılan Rusya’nın bölgedeki varlığı, Esad yönetimi tarafından defaten ilgiyle karşılanmış ve bu statükonun devamının gerekliliği üzerine pek çok söylem üretilmiştir. 11 Eylül saldırılarının akabinde Amerikan yönetiminin benimsediği “biz-ötekiler dikotomisi” üzerine bina edilen yeni bölge politikasında hem İran’ın hem de Suriye’nin tanımlanan ‘haydut devletlere’ dâhil olduğunu bu bağlamda hatırlamakta fayda var. İran ve Suriye, Rusya’nın bölgesel denklemde dengeleyici bir güç olarak varlık göstermesini özellikle bu dönemde önemsemiştir. Ayrıca Filistin sorunu kapsamında Soğuk Savaş periyodunda da sıklıkla İsrail’le karşı karşıya gelen Rusya, 2006 yılında Hamas yönetimini kazandıkları Filistin seçimleri akabinde Moskova’ya davet etmiştir. Yine İsrail ulusal güvenlik gündemini umursamaksızın gerçekleşen bu davet İsrail tarafında tepkiye sebep olsa dahi ilişkilerde bir kesintiye sebep olmamıştır.

İki ülke, Putin yönetimi döneminde terörle mücadele kapsamında çeşitli ortaklıklar geliştirmiş, 2004 yılındaki Beslan Baskını sonrasında Rusya’nın anti-terör konusunda ‘uzmanlaşmış’ bir devlete ihtiyacında artış olduğundan, İsrail bu boşluğu doldurmaya aday olarak belirmiştir. Rusya’nın Çeçenlerle yaşadıkları, İsrail’in Filistin sorunu bağlamında yaşadıklarıyla bir tutulmuş ve İsrail’in tecrübelerinden faydalanılmak istenmiştir. Lakin bütün bu işbirliği zemini, Rusya’nın bölge politikalarında sınırlayıcı bir etkiye sahip olmamıştır.

Bir dönem, Kızıldeniz-Akdeniz bağlantısını sağlayabilecek Eilat-Ashkelon hattı üzerinden enerji geçiş güzergâhı olarak Rusya’nın Mavi Akım projesine katılması düşünülen İsrail, 2009 yılı itibarıyla Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğalgaz yatakları sebebiyle enerji üreten ülkeler kategorisine girmiştir. Lakin yakın zamanlarda, Türkiye’nin Rusya ile kriz yaşadığı bir dönemde İsrail’in Türkiye ile yakınlaşması ve bu yakınlaşmanın potansiyel enerji güzergâhı optimizasyonu üzerinden meşrulaştırılması Rusya’yı rahatsız etmiştir.

Rusya’nın Suriye’de varlık göstermesiyle birlikte İsrail makamları yanlış anlaşılmaların önüne geçebilmek ve Türkiye ile Rusya arasında kriz sebebi olan hava sahası ihlallerinin kontrol edilebilmesi için koordinasyon mekanizması kurdular. Bu iletişim kanalı sayesinde, İsrail hava sahasını ihlal eden Rus uçakları tolere edildi ve herhangi bir krize mahal verilmedi. Fakat elbette tek başına bu koordinasyon İsrail’in Suriye’deki ulusal çıkarlarını sağlamak için yeterli olmayacaktır.

SURİYE-İRAN-HİZBULLAH EKSENİ

Eski Sovyet coğrafyasından İsrail’e göç etmiş Rusça konuşan Yahudiler, İsrail açısından Rusya ile iletişim kanallarını çoğaltabilmek adına yardımcı bir role sahip olabilir. Putin’in de hemen her diplomatik temasta bu konuyla ilgileniyor olması İsrail’deki bir milyondan fazla sayıda bulunan Rus Yahudilerini ve onların temsilcilerini kritik bir pozisyona getiriyor. Özellikle Lieberman’ın temsil ettiği bu kitle Rusya’nın bölgesel siyasetinde alternatif bir iletişim kanalı olabilir. Kaldı ki siyaset hayatının en başarısız dönemlerini yaşayan Lieberman’ın bu dönemde Savunma Bakanlığı gibi önemli bir koltukta oturması, İsrail hükümeti açısından bu stratejiyi tescilliyor.

Rusya’nın bölge siyasetine bilfiil dâhil oluşu, bütün bölge ülkeleri açısından önemli olmakla birlikte kimlerle birlikte dâhil olduğu özellikle İsrail’i ilgilendirmektedir. Suriye-İran-Hizbullah ekseniyle ortaklaşa hareket eden Rusya, aslında İsrail’e yeterli bir mesaj göndermiş oluyor. İsrail’in son dönemde ulusal güvenliğine başat tehdit olarak algıladığı oluşum, kuşkusuz Lübnan merkezli Hizbullah idi. En son 2006 yılındaki karşılaşmalarında İsrail Hava Kuvvetleri’nin ‘başarılı’ olduğu iddia edilmiş olsa da bu savaşın üzerine hazırlanmış İsrail raporları, Hizbullah’a ‘yeterli’ dersin verilemediğinden yakınmaktaydı. Günümüzde de Hizbullah’a İran menşeili silahların Suriye üzerinden iletilmesi söz konusu. İsrail’in Hizbullah bağlamında ilgilendiği birincil konu da gelişmiş silahların Hizbullah’ın eline geçmesine engel olmak. Bu sebeple İsrail hükümeti Suriye’nin çeşitli noktalarına defaten düzenlediği hava saldırılarıyla silah taşıyan konvoyların vurulduğunu Başbakan düzeyinde dile getirdi. Ayrıca Hizbullah, İran’ın da yoğun teşvikleriyle girdiği Suriye iç savaşında saha tecrübesini kat be kat artırmış ve edindiği yeni mühimmatlarla profesyonel bir ordu görünümü kazanmıştır. İsrail’in bu bağlamda Hizbullah’la kısa vadede yeniden karşılaşabileceği en sık konuşulan senaryolardan.

Suriye’ye S-400 hava savunma sistemini kuran Rusya, böylelikle İsrail’in bölgedeki hava hâkimiyetine de sınırlama getirmiş oluyor. Uzun yıllardır İsrail, bölgede kimseye sormadan kalkıştığı hava harekâtları sayesinde kendisine tehdit olarak algıladığı gelişmelerin önüne geçebiliyordu. Lakin diğer ülkelerin hava sahasına tabiri caizse ‘elini kolunu sallayarak’ giren İsrail Hava Kuvvetleri, Rusya’nın Lazkiye’ye yerleştirdiği S-400 hava savunma sistemiyle birlikte hareket serbestisini önemli ölçüde yitirecek. Hatta menzili itibarıyla S-400 sistemi, Tel Aviv’de bulunan Ben Gurion Havaalanı’ndaki uçuş trafiğini dahi etkileyebilecek potansiyele sahip. Bu sistemin Suriye’de Rusya’dan bağımsız kullanımının söz konusu olamayacağı ve günün birinde Rusya’nın S-400 sistemini geri götüreceği konuşuluyor olsa da olası bir aksi durumda İsrail Hava Kuvvetleri’nin hareket serbestisi ve dolayısıyla hava üstünlüğü uzun vadeli olarak sona erecektir. Ayrıca İran’a S-300 hava savunma sisteminin satıldığını da aklımızda tutalım.

FİLİSTİN’E VERİLEN DESTEK

Filistin sorunu kapsamında yapılan ve icap edilen davetler de Rusya’nın yeni dönemde bu sorunun olası çözümünde başat aktör olacağına yönelik beklentileri güçlendiriyor. Ayrıca Amerikan yönetimlerinin İsrail yanlısı tutumu göz önünde bulundurulduğunda, Rusya görece tarafsız bir pozisyonla Filistin lehine bir konjonktür yaratmış olacak. Kaldı ki Soğuk Savaş tarihi de Filistin’e verilen desteğin belgesi niteliğinde. Filistin sorunu özelinde bölgesel dengelerin değişimini sorunun çözümünde birincil faktör olarak algılayan biri olarak İsrail’in Rus patronajındaki bir bölgede elinin göreceli olarak zayıflayacağını düşünüyorum. Rusya’nın İran-Suriye-Hizbullah eksenine yaslanıyor olması da cabası…

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir