Belki de her zorluk bir değişimin habercisidir

21. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamakta olduğumuz temel insan haklarına ilişkin problemler, toplumsal kırılmalar hepimizde derin hayal kırıklıkları oluşturuyor, geleceğe ilişkin yeni hayaller kuramıyoruz. Evet bir açıdan baktığımızda hiç de umutlu bir tablo yok önümüzde. Ama biliyoruz ki içinden geçtiğimiz süreçleri sadece bir pencereden bakarak değerlendiremeyiz. Kim bilir belki de bugün yaşadığımız umutsuz tablo, yeni bir değişim döneminin habercisidir.

Hemen ifade etmek gerekiyor ki şu günlerde çok önemli tecrübeler biriktiriyoruz. Bir kere hak-hukuk, adalet, temel insan hakları gibi evrensel değerler konusunda kimin nerede durduğunu, ahlaki meziyetler konusunda kimin kaç kuruşluk bir değer ifade ettiğini, kimin ihtiyacı bitince ilk istasyonda demokrasi vagonunu terk etmeye hazırlandığını artık biliyoruz.

***

İnanıyorum ki son dönemde yaşanan siyasi tecrübeler, demokrasi tarihimiz için ibretlerle dolu bir arşiv oluşturacaktır. Öylesine dramatik savrulmalar yaşıyoruz ki, geçmişte insan hakları ve özgürlükler konusunda Türkiye’nin başına gelen büyük acıları bizzat yaşayan, tanıklık eden insanlar bile bugün ahlaklı, vicdanlı ve merhametli olmaktan neredeyse utanır hale gelmişlerdir.

Şimdi devran döndü ve dün demokrasiye bir kurtuluş olarak sarılanlar, bugün “beka” meselesini bir argüman olarak kullanarak “demokrasi olmasa da olur” tezlerini üretmeye başladılar. Bu son derece tehlikeli bir viraj, zira hepimiz biliyoruz ki demokrasinin alternatifinde selamet yok, tam aksine otokratik ve despotik rejimler vardır.

İlk savrulmada demokrasi reddiyeciliğine sarılanlar bilmeli ki, demokrasi ile siyaset sahnesinde meşruiyet kazanan AK Parti iktidarı, yine demokrasinin imkanlarıyla önemli reformların altına imza atmış ve Türkiye’yi bir üst lige taşımıştır.

Unutmayalım, eğer ilk sarsıntıda hukukun üstünlüğünü askıya almak gibi irrasyonel yollara saparsak, demokrasiye galebe çalmayı planlayan oligarşik yapıların üstünlük sağlaması durumunda yapacakları ilk şey demokratik kazanımları budamak olacaktır.

Bugün demokrasi olmadan da işlerin yürüyebileceğine inananlar maalesef esas tehlikeyi görmüyorlar. 15 Temmuz ihanetiyle bu ülkenin “bekası”na göz dikenler, meşru demokratik iktidara karşı saldırı düzenlemişlerdi. Eğer devleti mutlaklaştırıp demokrasiyi feda edersek, işte o zaman gerçek ‘beka tehlikesi’nin kapımızı çalması mukadder hale gelecektir.

Ve unutmayalım ki farklılıkları yok sayarak, özgürlükleri kısarak, siyasal katılım ve iktidar değiştirme imkanlarını yok ederek bekamızı koruyamayız.

Türkiye’nin son dönemde içine girdiği demokratik değerleri itibarsızlaştırma sürecinden süratle çıkması gerekiyor. Bunun için de siyasi iktidarın ortaya koyacağı irade son derece önemlidir. Zira ekonomi-demokrasi dengesini kurmadan, hukukun üstünlüğüne olan güveni tesis etmeden içeride bir huzur iklimi oluşturmak mümkün olmadığı gibi, ekonomimizin ihtiyaç duyduğu dış güveni sağlamak da mümkün değildir. Yani Türkiye’yi dünyadan tecrit etme riski taşıyan irrasyonel davranışlardan uzak durma zarureti bulunmaktadır.

Bu açıdan İstanbul seçiminin ‘yenilenmesi’ meselesi çok önemli bir test niteliği taşımaktadır. Evet 31 Mart’tan bu yana geçen 17 günlük bir belirsizlik döneminde hepimiz yorulduk, ama sonunda mazbata sahibini buldu. Artık bugünden itibaren yeni bir sayfa açıp işimize bakmak durumundayız. Eğer seçimi yenilemek gibi toplum nezdinde izahı mümkün olmayan bir yola girersek, hem toplumu yeni bir yorgunluğa sürüklemiş oluruz, hem de Türkiye’nin dünyadaki fotoğrafına zarar veririz. Türkiye’yi dünyadan tecrit ederek yaşayamayacağımıza göre, doğru olan makuliyettir...

***

Aslında AK Parti yola çıkarken kuruluş ilkeleriyle Türkiye’nin önüne çok önemli bir vizyon koymuş ve o günkü Türkiye’nin yaşadığı sıkıntıları tespit ederek bu tartışmaları bitirmişti. Bugün de başka bir şey yapmasına gerek yok, kuruluş ilkelerindeki şu uyarıları dikkate alsın yeter:

“Kendini dünyadan tecrit eden bir ulusal sistemin uzun sure ayakta kalması düşünülemez Artık, kendi içine dönük böyle bir sistemle toplumun talepleri karşılayamayacağı gibi, uluslararası camianın saygın bir üyesi de olunamaz. Dünyada köklü dönüşümler yaşanırken, Türkiye, zamanını ve enerjisini iç meseleleriyle uğraşarak tüketmektedir. Elli yılı aşan çok partili siyaset tecrübesine rağmen, yeterince demokratikleşemeyen, temel hak ve özgürlüklerin tam olarak kullanılamadığı ülkeler arasında yer almaktadır. Genç ve dinamik nüfusuna, zengin doğal kaynaklarına rağmen, refah düzeyini yükseltememiş, uluslararası piyasalarda rekabet edecek üretim kapasitesine ulaşamamıştır.”

YORUMLAR (29)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
29 Yorum