Bir cisim yaklaşıyor

Meşhur repliktir bilirsiniz: “Üzerimize doğru hızla bir cisim yaklaşıyor.”

Belki de o cismin üzerine binmiş gidiyoruz, bilemiyorum.

Seçime yirmi günden az bir zaman kaldı. Onlarca denklem, söylem, tahmin, hırgür arasında sandığa doğru ilerliyoruz.

Kötücül pandoralar yine açılıyor birer birer. Siyasal bir tarafgirliğin ötesine uzanan kirli dil, ‘benim bildiğim düdük ötmedikçe ne yapsan boş’ kaşalotluğu, çeşitli küfür, tehdit ve mide bulandıran başka diskurlarla alanı ufunet tarlasına çevirmeyi sürdürüyor.

Sığ mı sığ, cansıkıcı mı cansıkıcı.

Sürekli denizi kırbaçlamak nedir ki?

Bazıları denizi kırbaçlıyor ve insanlardan oy istiyor. Ne denebilir böylelerine: Yallah okyanusa!

Seçimlerde oy verirken temel sâiki nedir vatandaşın? Kişisel ekonomik kıstasları mı, millî bir bakış mı, yoksa ikisinin arasındaki onlarca değişik başka parametreler mi? Hiç ilgilenmeyenler de var siyasetle, sayıları da epey fazla. Bu durumda sandıkta tecellî edecek millî iradenin rengi, tonu nasıl belirleniyor dersiniz? Böyle, daima böyle.

Ama fakat şöyle bir şey de kafama takılmıyor değil; CHP’nin başında olmasını istemediğiniz bir adayı, Türkiye’nin başı için önermenizde -küçük de olsa- bir tutarsızlık yok mu Sayın Kılıçdaroğlu?

Ve tarih öğrenimi görmüş olan Sayın Akşener’in hafta sonu yaptığı bir miting konuşmasında Çanakkale’deki “Dur yolcu!” hitabını, savaştan sonra oradan geçen insanlara söylenmiş bir ibare değil de; işgâl ve bizi toptan silmek için gelen birleşik vahşet koalisyonuna karşı kullanıldığını zannetmesi abes değilse nedir?

Şu kısa ömrümüzde çok seçim gördük.

Ne dümenler, ne fırıldaklıklara da şâhid olduk.

Ama enikonu bir seçim sebebiyle ülkenin toptan yarılmasını ellerini ovuşturarak bekleyen erbab-ı şenaatten daha hayırsızını görmedik.

Elbette bu seçim de geçer.

Milletin yapacağı tercih kuşkunuz olmasın ki -şahıslardan bağımsız olarak- sonuçları itibariyle muteber bir tercih olacaktır.

Bir cisim yaklaşıyormuş, ne demeli?

Hep olduğu gibi “Bu da geçer yâ hû.”

Vakit namazları

Sabah namazı “sırr”ın payıdır. Çünkü o, gecenin karanlığına yakın bulunması dolayısıyla, öteki namazlara göre “gayb”dır. Nitekim sır da sair kuvvetlere göre gaybdır.

Öğle namazı “ruh”un payıdır. Çünkü onda ruhun zuhûru miktarınca tam zâhir oluş. Ardır. Ruh âlem-i halktandır. Zira her ne kadar bizzat görülmezse de, uzuvlar ve kuvvetlerdeki tezahürleri cihetiyle eserleri müşâhade edilir. (…)

İkindi namazı “kalb”in payıdır. Çünkü o, orta namazdır. Nitekim kalb de uzuvların ve kuvvetlerin ortasıdır. Bunun içindir ki kalb iyi olduğu vakit bün ceset iyi olur, o bozulduğu vakit bütün ceset bozulur. Kalb, ruh ve ceset arasından doğmuş olduğundan dolayı, tasfiye zamanında gayb ve şehâdet âlemlerinin kemalâtını göstererek geldi. Çünkü, çocuk anne babanın sırrıdır. Yine bu sebeple kalb haml-i emanet ve mazhar-ı hilâfettir.

Akşam namazı kendisinde nurun batması dolayısıyla “nefs”in payıdır. Nefs, emmare mertebesinde karanlık ve siyahtır. Levvâmede karanlığı hafifler. Mülhemeye intikal ettiği vakit aydınlanmaya başlar. Nihâyet Mutmainne olunca hâli, güneşin doğuşu sırasındaki insanın hâline benzer.

Yatsı namazı “tabiat”ın payıdır. Çünkü yatsı, tabiatın vasıflarından olan uyku vaktidir. İsmail Hakkı Bursevî-Namazın Hakikati-Hazırlayan: Prof. Dr. Mehmet Demirci-H Yayınları

18-06/04/ekran-resmi-2018-06-04-230827.png

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum