Görüşler

Amerika’nın tercihi: Joe Biden ve Kamala Harris

Amerika’nın tercihi:  Joe Biden ve Kamala Harris

Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı E. Fuat Keyman “Amerika’nın küresel ve bölgesel ölçeklerde yeniden inşası, aktif ve dost ülkeler ve kurumlarla ilişkilerini düzeltme gayretinde olan bir hareket tarzını gerekli kılıyor” diyor.

Dört yıllık Trump dönemi sona erdi. Amerika seçimini Demokratlardan yana, Joe Biden ve Kamala Harris (Amerika’nın ilk kadın ve siyahi-güney asyalı Başkan Yardımcısı oldu) için kullandı.   

Katılımı yüksek (150 milyona yakın) bir seçim oldu. Amerika, bu seçimde sadece başkanını seçmiyordu; daha da önemlisi, geleceği ve nasıl bir ülkede yaşamak istediği için tercihini yapıyordu. 

Biden, 74 milyon gibi tarihi bir oy oranına ulaştı. Biden kazandı doğru ama esasında Trump’ın kaybettiği bir seçim yaşadık.   

Amerika, Trump’a “Dur”dedi.  

Trump sonuçları kabul etmiyor gözükse de artık süreç Biden’ın Amerika’nın 46. Başkanı olarak, 20 Ocak 2021’de Beyaz Saray’da başkanlık döneminin başlamasına dönük ilerleyecektir.   

TAHRİBAT  

Trump’un dört yıllık dönemi beş kritik eksende çok büyük bir “tahribat”, en iyi ifadeyle “kırılma” yarattı. 

Birincisi, Amerika, Trump’a kadar yaşamadığı, hatta akla gelmeyecek boyuttta kutuplaştı ve yıkıcı kutuplaşma sorunuyla karşılaştı. Kutuplaşma sadece siyasi boyutta yaşanmadı; toplumsal hatta “duygusal” alanlarda da yaygınlaştı. Amerika birbirini dinlemeyen hatta nefret eden liderler, medya, kimlik, duygu, görüş, tavır düzeylerinde ikiye bölündü. “İki Amerika”, “İki Washington”, “İki kimlik” v.b ikilikler ve karşıtlar Amerika’nın son dört yılına damga vurdu. Trump kutuplaşmayı ve bölünmeyi körükleyen ve kışkırtan bir lider oldu. 

İkincisi, Trump’ın son dört yılı “denge ve denetleme sistemi” olarak adlandırdığımız, yürütme, yasama, yargı aygıtları arasında “güçler ayrılığı”, “yargının bağımızlığı”, “kurumların önemi”, bağımsızlığı ve “liyakat” sadakatten önce gelir ilkelerini çok zayıflattı. Amerika, hep övündüğü “sistem aktörlerin çıkarlarından önce gelir ve korunmalıdır” anlayışının her gün biraz daha yıpranması dönemini yaşadı. Trump, kendi partisine bile karşı durarak, tümüyle lider, liderin görüşü ve lidere sadakat temelinde Amerika’yı yönetmek istedi. 

Üçüncüsü, Trump başkanlığında Amerikan dış politikasının tutarsızlığı ve tümüyle lider eksenli hareket edişi ve aynı zamanda Kovid döneminde Amerika’nın sağlık alanında “devlet kapasitesi az zayıf devlet” konumuna düşmesi, Amerika’nın küresel liderliğine ve küresel etkisine çok ciddi boyutta zarar verdi. Amerika’nın küresel hatta bölgesel ölçekte hegemonyasında etki, söylem, rıza, dönüştürücü güç, diğer bir değişle yumuşak ve sert güç ekseninde büyük bir zayıflama yaşandı. Çin’den Rusya’ya, Fransa’dan Almanya’ya, İran’dan Türkiye’ye uzanan geniş bir alanda küresel ve bölgesel güçlere karşı “Amerika küresel liderliğinin sonu” geldi algısı güçlendi. 

Dördüncüsü, Trump dönemi küresel ölçekte “demokratik durgunluk”, “ortoriter demokrasi”, “otoriter popülizm” ya da “rekabetçi otariterlik” başlıklarında yaşanan süreci daha da hızlandırdı. Güçlü liderler dönemi, liderler çağı, liderler siyaseti v.b göndermelerle kendi partilerinden bile farklılaşmış liderlerin götürdüğü siyaset anlayışının güçlenmesine ve yaygınlaşmasına Trump hizmet etti. Bu nedenle de Trump’ın tekrar seçilmesi demokrasinin küresel ölçekte ölümünü hızlandıracak fakat seçilmemesiyse “yeniden demokratikleşme” olasılığını güçlendirecek fikri ve olasılığı bu seçimlerin önemini küresel ölçekte arttırdı. 

Beşincisi, Trump’ın başkanlığı değişik bir “Beyaz Saray” olgusunu ve algısını ortaya çıkarttı. Trump’a kadar hiç yaşanmamış bir derecede “içine kapanık, devlet kurumları ve medya ile kavgalı, lidere ve onun sosyal medya ilişkisine indirgenmiş, düşünce kuruluşları ve sivil toplumla hiç çalışmayan, yakın kadrosu bile sürekli değişen ve lidere sadakat her şeyden önce gelir mottosuyla çalışan bir Beyaz Saray” ortaya çıktı. Trump’a yakın çalışanların istifa ettikten ya da kovulduktan sonra yazdıkları kitaplar, makaleler ve yaptıkları açıklamalar Amerikan Başkanlık sisteminin en önemli kurumlarından ve mekanlarıdan biri olan Beyaz Saray’ın bile büyük bir yıkık içinde olduğunu ortaya koydu.   

Bu beş kritik alanda Trump dönemi gerek dünya siyasetinde gerek iç siyasette büyük bir tahribat ya da kırılma sürecini başlattı. Amerika “Yıkıcı Kutuplaşma”, “Bölünmüş İki Amerika”, “Sistemsel ve Kurumsal Zayıflama”, “Küresel Liderliğin Kaybedilmesi”, “Amerikan Demokrasisinin Ölümü” ve “Beyaz Saray’ın çöküşü” sorunlarıyla ve riskiyle karşı karşıya kaldı.  

Seçimler, böyle bir ortamda yapıldı. Ve Amerika bu ciddi sorunların çözümü için Demokratları ve Biden Başkanlığını seçti. Genel yorumlara katılıyorum: Seçimleri Biden kazanmadı, Trump kaybetti. Amerika Trump’a ve temsil ettiği yönetim ve siyaset anlayışına “Dur” dedi.  

Bu nedenle Biden dönemi ilk olarak başarısı hiç de kolay olmayan, Trump’ın yarattığı tahribatın düzeltilmesini ve Amerika’nın sistem ve kurumsal temelde yeniden inşasını amaçlayan bir süreci başlatacaktır.     

RESTORASYON 

Bu sürece “restorasyon dönemi” deniliyor; tahribat sonrası yeniden-inşa. 

Amerika’nın kendi içinde yıkıcı kutuplaşmadan normale dönmesi; denge ve denetleme sistemini, kurumlarını ve kurumlar arası işbirliğini tekrardan güçlenmesi kısaca “yönetebilen demokrasi”yi yeniden kurması gerekiyor.   

Uluslararası ilişkiler ve dünya siyasetinde de tekrardan küresel liderlik konumunu kazanmak en azından etkisi ve gücü kabul edilmiş bir konuma geri dönmek için çalışılması gerekiyor. 

Hiç de kolay olmayacak ve başarı olasılığının yüksek olmadığı bir dönem Biden’ı bekliyor. 

Amerika’nın içe dönerek son dört yılda yapılan tahribatı durdurup yeniden-inşa sürecine geçmesi gerekiyor. Bu, Amerika’nın içe dönmesi anlamına da geliyor. 

Trump, yaptığı hatalar ve sergilediği tutarsızlık dolu dış politika manevralarıyla çok kutuplu dünya içinde “küresel ve bölgesel sorunlara ve süreçlere etkisi giderek zayıflayan bir Amerika tablosu”nun ortaya çıkmasına katkı verdi. Benzer olarak Amerika-Avrupa ve Amerika-Uluslarararası Kurumlar ilişkileri de bu dönemde ciddi boyutlarda bozuldu, tahrip oldu.  

Dış politikayı liderlerarası ilişkiye indirgeyen Trump dönemi sadece Amerikan hegemonyası ve dış politikası temelinde değil Batı ve Transatlantik İttifak düşünceleri üzerinde de ciddi tahribat yarttı.   

Amerika’nın küresel ve bölgesel ölçeklerde yeniden inşası, aktif ve dost ülkeler ve kurumlarla ilişkilerini düzeltme gayretinde olan bir hareket tarzını gerekli kılıyor hem sahada hem masada hem de algıda.   

Biden başkanlığı bu noktada ciddi bir ikilemle karşı karşıya kalacaktır; içeriye odaklanırken dışarıda, dışarıya odaklanırken içeride etkisizleşebilir. Diğer bir değişle Biden’ın içe kapanmadan içeriye odaklanırken, içeriyi unutmadan dışarıda proaktif olması gereken bir yönetim tarzı ortaya koyması gerekiyor.     

Hem içeriyle hem dışarıyla eş zamanlı ilgilenen ve yapıcı bir çaba içinde olan, bu yapılsa bile başarının garanti olmadığı zor bir dönemi bekliyor Biden başkanlığı. Göreceğiz…  

TÜRKİYE-AMERİKA İLİŞKİLERİ 

Türkiye için Biden Başkanlığının tüm sorunlara ve olumsuzluklara rağmen Trump’ın ikinci döneminden daha yararlı olacağını düşünüyorum.  

Biden başkanlığında en azından ilk yıl içinde Türkiye Amerika ilişkilerindeki olumsuzluk devam edecektir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tercihi şüphesiz ki Trump başkanlığının devam etmesiydi. 

Trump’ın en fazla konuştuğu ve etkilendiği liderin Erdoğan olduğunu artık Trump üzerine yakın çevresinin yazdığı kitaplardan bile biliyoruz.   

İki lider birbirlerini seviyorlar, iyi ilişkilerdeler, sorunları kendi aralarında çözmek istiyorlar. 

İki lider de denge ve denetleme mekanizmalarını sevmiyor, kurumların önemine çok inanmıyor, lidere indirgenmiş dış politika anlayışını benimsiyor ve lidere sadakatı birincil önemde görüyor. 

Fakat altını çizelim son dört yıl içinde bu anlayışın ne Türkiye’ye ne de Amerika’ya bir yararı oldu.   

Kazanan ve bölgesel hegemonya alanını genişleten ülkelerse başta Rusya ve Çin oldu.   

Bu nedenle Biden’ın başkanlığı Türkiye’ye girdiği dış politika çıkmazında ve sert güç sarmalında kendini ve dünya ile ilişkilerini tekrardan düşünme ve yenileme olanağını verebilir. 

Amerika gibi Türkiye’nin de içeride ve dışarıda restorasyona gereksinimi var.  

Göreceğiz… 

İlgili Haberler
YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir