Çavuşoğlu'ndan F-35 açıklaması: Trump, Türkiye'ye hak verdi

Çavuşoğlu'ndan F-35 açıklaması: Trump, Türkiye'ye hak verdi

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu "Biz S-400'ü alacağız, biz diyalogdan yanayız. Şimdi daha sakin bir ortamda bu sürecin işlediğini söyleyebilirim" dedi. Doğu Akdeniz'deki gelişmelere için de Çavuşoğlu "Rum kesiminin bu tür tehditlerinin bizim için bir anlamı yok. Onlar da biliyor ki bize karşı bir adım atamazlar, atmaya cüret ederlerse de cevabını alırlar geçmişte olduğu gibi" ifadelerini kullandı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İdlib üzerinden bir kez daha Rusya'yı eleştirerek "Rusya'nın İdlib'deki saldırılar konusunda rejimi kontrol altında tutması gerekiyor" açıklaması yaptı. TRT Haber'de gündeme ilişkin soruları cevaplayan Çavuşoğlu F-35'lere ilişkin "Biz S-400’ü alacağız, NATO’yla da diğerleriyle de görüşüyoruz. Eğer bir tereddüdünüz varsa gelin bunu konuşalım diyoruz, biz diyalogdan yanayız" dedi.

Çavuşoğlu'nun açıklamaları kısaca şöyle:

 "G20 gerçekten Türkiye’nin 2015’te Antalya’daki ev sahipliği yaptığı zirvede gündeme getirdiği konuların bizden sonraki dönemde de devam ettirilmesi bakımından önemliydi bizim açımızdan baktığımız zaman ama tabii bu bizim açımızdan değil en az gelişmiş ülkelerin sorunlarından tutun da ilk defa kadın 20, W20’yi biz G20’nin gündemine getirmiştik. Kadının güçlendirilmesi ile ilgili önemli toplantılar da yapıldı.

"DİJİTAL EKONOMİ KONUSUNDA OTURUMLAR YAPILDI"

Dijital ekonomi ön plandaydı. Bir taraftan az gelişmiş ülkelerin sorunları gündemdeyken dijital ekonomi konusunda da oturumlar yapıldı. Yani dünya genelindeki genel konuların dışında spesifik konular da gündeme geldi. Sadece ekonomi ile ilgili değil, iklim değişikliği ile ilgili konular, bizim için de hassas bir konu. Bu konuyla ilgili gerek Dünya Bankası Başkanı gerekse Genel Sekreter ve ülkelerle de çok verimli bir görüşme gerçekleştirdik.

Terörle mücadele konusunda Sayın Cumhurbaşkanımız, terörle mücadeledeki ikiyüzlülüğü ve çifte standardı G20 zirvesinde gündeme getirmiş oldu. Bu konudaki hassasiyetlerimiz de gündeme geldi.

"PATRİOT'LA İLGİLİ BİZE BİR GERİ DÖNÜŞ OLMADI"

Trump’ın basının önünde, ikili görüşmede Sayın Cumhurbaşkanımızla yaptığı görüşmede bunu açıkça söylemesi bakımından önemliydi. Hatta bunu daha sonra düzenlediği basın toplantısında daha geniş bir şekilde vurgulaması bakımından da önemliydi. Esasen Trump’ın herkesin önünde söylediği şeyleri daha önceki ikili görüşmelerimizde Sayın Cumhurbaşkanımıza defalarca söylemişti. Telefon görüşmelerinde de Sayın Trump, Türkiye’nin bir suçunun olmadığını, kendilerinin ama Obama döneminin hatası olduğunu defalarca söylemiştir.

Trump iş başına geldiği zaman da biz Patriot almak istediğimizi yazılı bir şekilde ABD’ye ilettik. Daha 6 ay önce, başvurumuzdan yaklaşık 2 sene sonra bize cevap geldi. Yani bunu sadece Obama dönemine yıkmayalım. Doğru, Obama döneminde biz 10 sene almaya çalıştık alamadık. Trump’ın ilk 2 senesinde de Patriot’la ilgili bize bir geri dönüş olmadı.

"S-400 BİTMİŞ BİR ANLAŞMADIR"

Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi S-400 bitmiş bir anlaşmadır. Artık teslim süresi konuşuluyor. Biz S-400’ü alacağız, NATO’yla da diğerleriyle de görüşüyoruz. Eğer bir tereddüdünüz varsa gelin bunu konuşalım diyoruz, biz diyalogdan yanayız. Ama Amerika’nın daha önceki yaklaşımının da doğru olmadığını kendilerine hep söyleyegeldik. Şimdi daha sakin bir ortamda bu sürecin işlediğini söyleyebilirim.

"TEPKİMİZİ YAZILI OLARAK İLETTİK"

Genel Sekreterle görüşeceğiz. Görüşme konusunda mutabık kaldık. Arkadaşlarımız zamanlamasını ayarlamaya çalışıyorlar. Daimi Temsilcimiz Feridun Bey, bizzat Genel Sekretere giderek yazılı protestomuzu da iletmiştir. Bu şahısla ilgili kırmızı bülteni önüne koymuştur. Genel Sekreter bunu görünce çok şaşırmış. Çünkü bu şahsın terör listesinde olduğunu ve de kırmızı bültenle arandığını bilmiyorlarmış. İşte terörle mücadeledeki çifte standart ve ikiyüzlülük bu. Kırmızı bültenle aranan kişi nasıl oluyor da İsviçre’ye gidebiliyor? İsviçre ki her zaman terörle mücadele ve diğer hak ve hukuk konusunda diğer ülkelerin biraz daha önünde olmaya çalışan bir ülke esasen.

Burada olumlu taraftan bakarsak, BM’nin bu terör örgütünün çocukları zorla savaşa götürdüğünü kabul etmesi ve tespit etmesi önemli. Fakat bu sorunu çözmek için bu terör örgütünü ve kırmızı bültenle aranan bir şahsı, teröristi muhatap olması çok vahim bir hatadır. Sorunun kaynağı bu. Aynı anlayışı başka yerlerde de görüyoruz. Yani terör tanımı konusunda gerçekten dünya ilginç bir geçiş sürecinden geçiyor. Çok farklı tanımlar ortaya çıkmaya başladı. Terörle mücadele konusunda dünya şu anda büyüm bir zaaf içerisinde. Bunu da başlatan ABD’dir. Yani ABD’nin bazı ülkelerle Suriye’de YPG’yle iş birliği yapması bu süreci başlatmıştır.

"WASHİNGTON POST TERÖR PROPAGANDASI YAPTI"

Washington Post, herkes ifade özgürlüğü diyor, basın özgürlüğü diyor. Tamam, bu konuda bir sıkıntı yok. Peki terör propagandası ifade özgürlüğüne girer mi diyorsun, hayır girmez diyor. Nasıl oluyor da ABD’nin de terör listesine eklediği PKK’nın azılı teröristinin görüşlerini siz yansıtıyorsunuz. Şöyle sorayım, Washington Post, bugün DEAŞ’ın başındaki Bağdadi’nin makalesini yayınlar mı? Veya El Kaide’nin herhangi bir yetkilisinin makalesini yayınlar mı? Boko Haram’ın bir makalesini yayınlar mı? Onu yayınlamıyorsan yine terör listesinde olan PKK’nın azılı teröristinin makalesini neden yayınlıyorsun. Maalesef bugün dünyanın terörle mücadeledeki içine düştüğü zafiyetin göstergesidir. Washington Post terör propagandası yapmıştır.

"BİZE KARŞI BİR ADIM ATAMAZLAR"

Rum kesiminin bu tür tehditlerinin bizim için bir anlamı yok. Onlar da biliyor ki bize karşı bir adım atamazlar, atmaya cüret ederlerse de cevabını alırlar geçmişte olduğu gibi. O yüzden onlar da haddini esasen bili ama siyasi bakımdan böyle çalışma yaparlar. AB’ye gittiler, Türkiye’ye yönelik yaptırım kararı aldırmaya çalıştılar aldıramadılar. Çünkü biz bu konuda gerekli bilgilendirmeyi net bir şekilde yaptık. Bu konuda da son derece rahatız. Attığımız tüm adımlar uluslararası hukuka uygundur.

Türkiye’nin kıta sahanlığı içinde ne yapacağına ancak Türkiye karar verir. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türk halkının bir garantör ülke olarak hakkını korumak Türkiye’nin vazifesidir ve sorumluluğudur. O nedenle KKTC’nin de ruhsat verdiği alanlarda sondaj çalışmalarımızı yapacağız. Bu noktaya gelmemizin sebebi Rum kesiminin defalarca uyarmamıza rağmen Kıbrıs Türk halkının hakkını garanti altına almadan, yani orada çıkacak petrol ya da gazdan elde edecek geliri Türk tarafı ile paylaşım garantisi vermeden tek taraflı sondaja başlamasıdır. Biz bunları Yunanlara söyledik, Rumların kendisine de söyledik.

"HAFTER GÜCÜ PAYLAŞMAK İSTEMİYOR"

Biz başından beri önce Roma toplantıları, daha sonra da Fas’taki konferanstan sonra herkesin, tüm Libyalıların kabul ettiği ve BM başta olmak üzere uluslararası toplumun meşru olarak tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümetini tanıdık. Onlarla ilişkilerimizi geliştirdik, büyükelçiliğimizi tekrar açtık, THY’nin uçuşlarının tekrara başlaması konuşuluyordu. Bu süreçte ben 2 defa Trablus’a gittim ve enerji satışları başlandı, Türk firmalarımızın alacakları ödenmeye başlandı. Yavaş yavaş ülke konferansa gidiyordu. Ulusal Mutabakat Hükümetinin başındaki Sarrac, tüm ülkeyi birleştirme konusunda çaba sarf ediyor. Ama diğer tarafta bu Ulusal Mutabakat Hükümetini tanımak istemeyen bir Hafter vardı. Hafter de bazı komşu ülkeler tarafından destekleniyor. Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri özellikle… Bu desteğini de saklamıyorlar. Dolayısıyla tam bu konferans tekrar başlayacakken Hafter saldırıya geçti. Hafter gücü paylaşmak istemediği için saldırıya geçti. Gerekçesi de teröristlerle mücadele diyor.

"LİBYA HERKESİ YAKINDA İLGİLENDİRİYOR"

Ulusal Mutabakat Hükümeti meşru olarak tanınan bir hükümet. Teröristler var Libya’da, hatta ben Trablus’tan ayrıldıktan 2 gün sonra, ziyaret ettiğim Dışişleri Bakanlığı binasına terör saldırısında bulundular. Birkaç kişi öldü orada. Dolayısıyla terörle mücadele demek, mevcut bir hükümeti yıkmak demek değildir. Sonuçta burada gerginlikler oldu, herkes bir taraf tutuyor ama biz BM’nin çabalarını destekliyoruz. Cumhurbaşkanımız sürekli vurguluyor. Ne diyor? "Hemen demokratik bir sürece geçilmelidir, seçimle ülkeyi kimin yöneteceği belirlenmelidir, halk karar versin."

Zaten BM’nin çabaları da bu yöndeydi. Dolayısıyla biz bu konudaki tutumumuzu da sürdürüyoruz ama taraf tutan ülkelere de gerekli uyarılarda bulunduk. BM dahil, bazı diğer ülkelerle de temasımız oldu. Libya’daki durum herkesi yakından ilgilendirir, özellikle de Avrupa’yı yakından ilgilendirir.

Son zamanlarda işte bu bizimle daha önce görüşmek isteyen Hafter, illa Cumhurbaşkanımızla görüşeceğim dedi böyle üst perdeden. Cumhurbaşkanımız da dedi ki, "Orada resmi bir yönetim var, ben onunla görüşürüm." Hatta Sarrac’la görüştü. Siyasi süreçle ilgili Türkiye’nin desteğini verdi, cesaretlendirdi de. Ama bizlere dedi ki siz görüşebilirsiniz. Dolayısıyla bu görüşme de olmadı.

"SON DERECE NET, SARİH VE ÇOK KARARLIYDIK"

Türkiye’ye de bir cephe açtılar. Çünkü Türkiye haklıyı ve hakkı savunuyor. Vatandaşlarımızla ilgili attıkları adımlar ise tam bir korsanlıktır, haydutluktur. Ve o gün Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla, Dışişleri Bakanlığı olarak biz açıklamamızı yaptık, eğer vatandaşlarımız bırakılmazsa Hafter ve birimleri meşru hedefimiz olacaktır… Son derece net, sarih ve çok kararlıydık. Bıraktılar vatandaşlarımızı. Bundan sonra da vatandaşlarımıza yönelik böyle bir şey yaparlarsa da bu açıklamamız geçerlidir. Başka vatandaşlarımız da vardı. O vatandaşlarımız iş yerleri ile ilgili resmi kapatma işlemlerini yapıyorlar, dönecekler. Gemiciler de orada Libya’da bir yerel gemide çalışıyorlardı. Gemi sahibiyle de vatandaşlarımızla da büyükelçiliğimiz temasta. Gerekli belgeler hazırlanıyor. Vatandaşlarımızı da yine ya Trablus üzerinden ya da üçüncü bir ülke üzerinden Türkiye’ye getireceğiz.

"İRAN'A ELİMİZDEN GELEN YARDIMI YAPIYORUZ"

ABD ve İran arasında ihtiyaç olursa memnuniyetle arabulucu oluruz. Çünkü hakkaniyetli ve objektif, dengeli tutum sergiliyoruz. Amerika’ya yaptıklarının yanlış olduğunu söylüyoruz. İran’a da kardeş ve komşu bir ülke olarak nükleer silahlanma ile ilgili anlaşmaya uymalarını ve AB ve Avrupalı ülkelerin desteğini kaybetmemelerini tavsiye ediyoruz. Olayı, süreci tırmandırmamaları konusunda gerekli tavsiyelerde bulunuyoruz. Diğer taraftan, İran’a yönelik Amerikan yaptırımlarına karşı olduğumuzu her defa söyledik.

Avrupa Birliği ülkeleriyle ve diğer ülkelerle, bu yeni kurulan INTEX mekanizması olsun, diğer ikili düzeydeki mekanizmalarla da İran’a elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Çünkü bu yaptırımlardan İran halkı zarar görüyor. Yani kardeş İran halkının acı çekmesini de istemeyiz. İran’ın istikrarı, güvenliği bölge için çok önemlidir. Bu gerilim, bölgenin aleyhinedir, en çok da körfez ülkelerinin aleyhine olur. Gördüğüm kadarıyla da İran’a karşı olan körfez ülkeleri de bu riskleri görmeye başladı. Onlar da Amerika ve diğer ülkelere de sükunet çağrısında bulunmaya başladı. Bazıları, hepsi değil. Edindiğimiz bilgilere göre görüyoruz, takip ediyoruz süreci.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN