İran ile ABD arasında Umman arabuluculuğunda başlayan nükleer müzakerelerin İsrail’in beklemediği yönde ilerlemesi, Tel Aviv yönetimini harekete geçirdi. İsrail, İran’ın nükleer programını tamamen ortadan kaldıracak "Libya modeli"ni gündeme getirdi.
İsrail, Umman’ın arabuluculuğunda yeniden başlayan ve İran için daha yumuşak sonuçlar doğurabileceği değerlendirilen nükleer müzakerelere karşı Washington’a alternatif bir plan sundu. İsrail basınında yer alan haberlere göre, Başbakan Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’a İran’ın nükleer programının "tamamen ve kısa sürede ortadan kaldırılması" anlamına gelen “Libya modeli”ni tavsiye etti.
Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi, bu öneriye sert tepki göstererek, “Libya modeli İran'a uygulanamaz. Böyle bir şeye inanmak rüya görmektir” ifadelerini kullandı.
5 soruda İsrail yönetiminin İran'ın nükleer programının sonlandırılmasına yönelik ABD'ye sunduğu "Libya modeli" inceledi.
LİBYA NÜKLEER PROGRAMI NEDİR?
Muammer Kaddafi'nin 1969’daki askeri darbenin ardından iktidara gelmesinden sadece bir yıl sonra, Libya’da nükleer reaktör kurma çalışmaları başladı ve böylece ülkenin nükleer programı ilk kez görünür hale geldi.
1970 yılında Libya, sanayi ve enerji alanında yerli teknolojiyi geliştirmek ve nükleer programı desteklemek amacıyla Endüstriyel Araştırma Merkezini kurdu.
Kaddafi’nin bu alandaki kararlılığı, uranyum açısından zengin Ozo Şeridi’ni ele geçirmek için Çad’a yönelmesiyle daha da belirginleşti. Ancak 1980-1987 yılları arasında yaşanan ve "Toyoto Savaşı" olarak bilinen bu uzun çatışma, Libya açısından başarısızlıkla sonuçlandı ve Kaddafi uranyuma ulaşma hedefini gerçekleştiremedi.
LİBYA'NIN NÜKLEER PROGRAMI NE AŞAMADAYDI?
Kaddafi'nin liderliğinde yürütülen Libya'nın nükleer programının teknik düzeyine dair net bilgiler bulunmasa da, uluslararası alanda birçok bağlantı ve girişimin devreye sokulduğu biliniyor.
Çad’la yürütülen savaş devam ederken Kaddafi, bir yandan da nükleer alanda kritik bir hammadde olan "sarı kek" olarak bilinen ham uranyumu temin etmeye çalıştı. Bu kapsamda Afrika ülkelerinden uranyum satın alımına yöneldi ve özellikle Fransa’nın Nijer’deki nükleer programı için kullandığı kuzey madenlerinden, kaçakçılar aracılığıyla Libya’ya gizlice ham uranyum getirildi.
Libya, ilk hafif nükleer reaktörünü 1979 yılında, Sovyetler Birliği’nin desteğiyle Trablus’un doğusundaki Tacura bölgesinde kurdu. İkinci nükleer tesis ise ABD'nin Arjantin ve Belçika üzerindeki baskıları sonucu yine Sovyet iş birliğiyle, Kaddafi'nin memleketi Sirte'de inşa edildi.
Ancak Sovyetler, Libya’ya nükleer silah üretiminde kullanılabilecek ileri teknolojiyi vermeyi reddedince, Kaddafi bu alandaki hedeflerine ulaşmak için alternatif arayışlara girdi. Bu doğrultuda, Pakistan’ın nükleer programının mimarı olarak bilinen Abdulkadir Han ile gizli iş birliği başlattı.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın verilerine göre Han, 1984 yılında üst düzey bir Libyalı yetkiliyle görüşerek, uranyum zenginleştirme için gerekli teknoloji ve ekipmanları Trablus’a sağlama teklifinde bulundu.
Yıllarca milyarlarca dolar harcanan bu çabalar sonucunda Libya'nın askeri nükleer programı ilerleme kaydetmiş görünse de, UAEA Kaddafi’nin girişimlerini atom bombası üretimi açısından yetersiz ve başarısız olarak değerlendirdi.
Libya’nın uzun süredir gizlice yürüttüğü nükleer faaliyetler, Ekim 2023’te ABD öncülüğünde İtalya’nın Taranto Limanı’nda gerçekleştirilen istihbarat operasyonuyla açığa çıktı. Operasyon kapsamında, Libya’ya doğru yola çıkmaya hazırlanan bir Alman kargo gemisinde gelişmiş santrifüj parçaları ele geçirildi.
Yapılan incelemeler, bu ekipmanların Libya’ya uranyum zenginleştirme amacıyla gönderildiğini ve gönderimin Pakistanlı bilim insanı Abdulkadir Han’ın kurduğu nükleer şebeke ile yapılan gizli bir anlaşma doğrultusunda gerçekleştiğini ortaya koydu. Gönderimin, Malezya merkezli Scomi Precision Engineering adlı şirket üzerinden sağlandığı da tespit edildi.
Bu operasyon, bugüne dek gerçekleştirilen en büyük nükleer teknoloji kaçakçılığı vakalarından biri olarak tarihe geçerken, Libya'nın gizli nükleer programı da böylece tüm dünyaya ifşa edilmiş oldu.
LİBYA NÜKLEER PROGRAMINI NEDEN SÜRDÜREMEDİ
Taranto Limanı'nda gerçekleştirilen operasyonun ardından, Libya uluslararası toplumun yoğun baskısıyla karşı karşıya kaldı. Bu gelişmeden yalnızca iki ay sonra, 19 Aralık 2003’te, Muammer Kaddafi Libya’nın nükleer programını tamamen ve gönüllü olarak sonlandıracağını ilan etti.
Ocak 2004’te Libya, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) denetiminde sahip olduğu tüm nükleer ekipman ve belgeleri ABD’ye teslim etti. Böylece yaklaşık otuz yıl boyunca gizlice sürdürülen nükleer silah geliştirme faaliyetlerine resmen nokta koyuldu.
Kaddafi’nin bu denli hızlı bir şekilde nükleer programdan vazgeçmesinin iki temel gerekçesi olduğu değerlendirildi. İlk olarak; yıllarca süren uluslararası yaptırımların ardından bu adımı, ülkesine diplomatik meşruiyet kazandırmak ve liderliğini sağlamlaştırmak için attığı yorumlandı. İkinci neden ise, ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra devrilen Saddam Hüseyin’in başına gelenlerin Kaddafi üzerinde caydırıcı bir etki yaratmış olmasıydı.
İSRAİL’İN AMACI NE?
İsrail'in, İran'ın tüm nükleer altyapısından vazgeçmesini içeren bu modeli gündeme taşımasının temel nedenleri şöyle sıralanıyor:
İran’ın nükleer programının kalıcı olarak ve tamamen ortadan kaldırılması,
Müzakereler sonucunda İran için ılımlı bir uzlaşmanın önlenmesi,
Nükleer silahlanma ihtimalinin tümüyle devre dışı bırakılması,
Sürecin Libya örneğinde olduğu gibi kısa sürede sonuçlanması.
Tel Aviv yönetimi, bu modeli ABD’ye dayatarak İran’ın nükleer alanda uzun vadeli hiçbir kapasiteye sahip olmamasını hedefliyor.