Düşkünlük erkânı Aleviler için yargılama kurumudur

Düşkünlük erkânı Aleviler için yargılama kurumudur

Alevilik’te hayatını yol-edep-erkâna bağlayan bir kişi, işlediği suçtan dolayı cezalandırılırsa düşkün ilan edilir. Bu karar ‘Görgü Cem’inde alınır ve yargılamaya Pir, Mürşit ve Rehber üçlüsü ile diğer talipler katılır. Bir kişi düşkünse çevresi tarafından vicdani hapse makum edilir.

ŞENOL KALUÇ / YAZI DİZİSİ -11

Alevi toplumunun kendi içinde üretmiş olduğu en önemli yargılama kurumudur Düşkünlük Erkanı. Musahip tutmuş, yol’a talip olup ikrar vermiş ve bu ikrardan sonra suç işleyen ve cezalandırılan talibe “düşkün” denir. Talip “suçlu” olsa bile “Görgü Cemi”nde yargılanmadan “düşkün” ilan edilmez.

İFADE YEMİNLE ALINIR

Bir talip yola girdikten sonra hal ve hareketlerinden tek başına sorumlu değildir. Musahibi ve yol kardeşleri de sorumludur. Bir talibin hal ve gidişatında bir takım kusurlar görülür, uyarılara rağmen düzeltmez ve ısrar ederse, yol kardeşleri de talibi dar’a (Pir Huzurunda sorguya) çekebilirler. Çünkü “yol” “hatır”dan üstündür, “Hatır kalsın, yol kalmasın” denir. Hakkında şikâyet olan talip için Pir veya mürşit, Rehber’i görevlendirerek olay hakkında tahkikat yaptırır. Rehber, bir suç işlendiğine kanaat getirirse, talibe pir divanına çekileceğini söyler. Bu erkânda mümkünse Pir, Mürşit ve Rehber üçlüsü ile ikrar verip görgü erkânından geçen tüm talipler ve ehl-i kâmiller katılır. Her iki tarafın tanıkları da davet edilir. Öncelikle olay erkânda bulunanlara etraflıca anlatılır. Sonra davacı meydana alınır ve dâra çekilir, doğru konuşacağına dair yemin ettirilir, ifadesi alınır. Varsa şahitleri dinlenilir.

TÖVBE SURESİ OKUNUR 

Pir, Tövbe suresinin 68. Ayetini okur: “Allah; münafık erkeklerle, münafık kadınlara ve kafirlere cehennem ateşini vaadetmiştir. Orada temelli kalıcıdırlar. Bu, onlara yeter. Ve Allah; onlara la’net etmiştir. Onlara, sürekli bir azab vardır.”

Pir bu ayeti okuduktan sonra bunlara, doğru söyledilerse Allah’ın yardımcıları olması; iftira ve bühtan etmişlerse de ayetin anlamına uygun bir dua verir: “Allah Allah! Geldiğiniz yolda durduğunuz dârda, Ehl-i Beyt’in yolunda doğru konuştuysanız, Hakk Muhammed Ali yardımcınız olsun. Sizleri doğruluktan, doğru yoldan ayırmasın. Dilden dileğinizi, gönülden muradınızı versin. Eğer bu dârda, bu yolda yalan edip iftira ettiyseniz, Tövbe suresi’nin 68. Ayetinin belirttiği azaba uğrayasınız. Doğruların Ali yardımcısı, Hızır kılavuzu olsun. Gerçeğe Hü” der ve dârdan indirir.

Arkasından, Rehber, suç isnat edilen talibi huzura getirir ve dâra çeker; talip yemin eder ve ifadesi alınır. Varsa onun da şahitleri dinlenilir ve onlara da aynı ayet okunur. Karar açıklandıktan sonra talip düşkün ilan edilmişse erkânı derhal terk etmesi istenir. Ve verilen karar tüm çevreye ve cemaate açıklanır. Suçlu görülen talip suçun derecesine göre, bir, üç, beş, yedi veya on yıl cem ve cemaatlerin hiçbirine giremez. Kendisine selam verilmez ve selamı alınmaz. Evine gidilmez ve hiç kimse evine sokmaz. Maddi manevi hiçbir yardım yapılmaz. Ancak bir ölüsü olursa, ölüsünün defnine yardım edilir. Fakat ölü için verdiği yemek dahi yenmez. Böylece talip toplum dışına itilerek vicdan hapsine mahkûm edilir.

SAHABELERE DE YAPILDI

Suç işleyen talibin suçu mağdurlar tarafından affedilip razılık alınsa da bu tek başına yeterli değildir. Cemaatin de razılığının alınması için cem tertip edilir. O cemde talip, pirler ve cemaat huzurunda tekrar yargılanır ve cem erenleri “Biz razıyız, Allah da ondan razı olsun” diye razılık verirse, pir cemaatle birlikte cezayı yeniden karara bağlar ve uygular. Buna “Düşkünlük Erkânı” denir. Bu erkândan geçen ve cezasını çeken taliplerin, itibarları da iade edilmiş olur.

Düşkünlük uygulaması Peygamber Efendimizin sünnetinden alınmıştır. Tebük Seferi sonrasında, sefere katılmayan üç sahabe hakkında verilen cezaya benzer. Süresi belirsiz bir şekilde başlayıp ellinci günde Allah’ın lütfu ile hitama eren bu cezalandırmada sahabeler, Allah ve Resulü’nün emri ile bu üç sahabeden el etek çekmiş, konuşmamış ve İslam toplumundan dışlamışlardır. Bu üç sahabe en ağır şekilde vicdan hapishanesine mahkûm edilmiş ve yaptıkları hata ile baş başa bırakılmışlardır. Burada dikkat etmemiz gereken en önemli husus bu üç sahabenin gönülden inanmış, teslim olmuş ve peygamberle biatleşmiş olmalarıdır. Hâlbuki Peygamberimiz münafıkları beyan ettikleri özürlerine karşılık affeder görünmüş ve hesaplarını Allah’a bırakmıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bir kişinin “düşkün” ilan edilebilmesi için yol-edep-erkân’a bağlanması ve canını ve malını teslim etmiş olması şarttır.

ON İKİ İMAM: 11- HASAN EL-ASKERÎ (Ö. 260/874)

Abbâsî Halifesi Mütevekkil-Alellah tarafından babası ile beraber yeni hilâfet merkezi Sâmerrâ’ya götürüldü. Hayatı boyunca buradan ayrılmasına izin verilmeyen Hasan b. Ali bu sebeple Askerî nisbesiyle anılmıştır. Kendisine Sâmit, Zekî, Nakī, Refîk, Hâdî ve Hâlis gibi lakaplar verilmiştir. Abbâsî yönetimince çok sıkı bir kontrol altında tutulduğu için taraftarları ile temas imkânı fazla bulamamıştır. Hasan el-Askerî 260 yılında(874) hastalandı ve bir hafta süren bu hastalık sonunda vefat etti. Bazı İmâmî rivayetlere göre Halife Mu‘temid-Alellah’ın evine gönderdiği tabipler tarafından zehirlenerek öldürülmüştür. Kendinden sonra imâmeti devam ettirecek erkek evlât bırakmadan öldüğü ileri sürülen Hasan el-Askerî’nin vefatı İmâmîler arasında büyük bir buhran yaratmış ve onların on dört veya on beş fırkaya ayrılmasına sebep olmuştur.

YARIN: TARİKATTA SECDE

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN