Milyonlarca çalışanın geçim kaynağı olan asgari ücret, Ocak 2026 itibarıyla yüzde 27’lik artışla 28 bin 75 TL olarak uygulanacak. Ancak bu artış, yüksek enflasyon sarmalındaki Türkiye ekonomisinde "iyileştirme"den ziyade "erimeyi yavaşlatma" çabası olarak görülüyor. Ekonomist Prof. Dr. Selva Demiralp, BBC için kaleme aldığı makalede, mevcut ücret politikasının düşük gelirli kesimleri nasıl bir yoksulluk kıskacına aldığını verilerle ortaya koydu.
AÇLIK SINIRI MAAŞI ÇOKTAN GEÇTİ
Prof. Dr. Demiralp, asgari ücretin ilan edildiği an itibarıyla dahi Türk-İş tarafından açıklanan 29 bin 828 TL’lik açlık sınırının altında kaldığını vurguladı. 2025 yılında asgari ücretin her ay ortalama yüzde 3 reel değer kaybettiğini hatırlatan Demiralp, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 93 bin 697 TL’ye ulaştığı bir ortamda, tek seferlik güncellemelerin yetersiz kalacağını savundu.
ÇÖZÜM ÖNERİSİ: "OTOMATİK ENFLASYON ENDEKSLEMESİ"
Dünya Gazetesi'nin haberine göre, yüksek enflasyon dönemlerinde ücretlerin yılda sadece bir kez belirlenmesinin dar gelirli üzerindeki yükü artırdığını belirten Demiralp, şu kritik öneriyi sundu:
"Alım gücünün korunması devlete düşen temel bir sorumluluktur; bu bir ayrıcalık değil, vatandaşın en doğal hakkıdır."
Reel ücreti sabit tutmak için seçim dönemlerinden bağımsız, veriler ışığında işleyen bir "otomatik enflasyon endekslemesi" en adil yoldur.
ÜCRET ARTIŞI ENFLASYONU TETİKLER Mİ?
Asgari ücret zammının enflasyonu körüklediği yönündeki iddialara da ampirik verilerle yanıt veren Demiralp, ücret artışı ile fiyat artışı arasında bire bir bir ilişki olmadığını ifade etti:
"Asgari ücretteki her yüzde 10’luk artış, enflasyona yaklaşık 2 puanlık bir yük getirir. Bu hesapla yüzde 27’lik zam, enflasyon üzerinde yaklaşık 5,5 puanlık bir etki yaratabilir. Ancak maliyetlerin tamamı emekten oluşmaz; verimlilik artışları bu yükü absorbe edebilir."
"ÜCRET SIKIŞMASI" VE BEYİN GÖÇÜ TEHLİKESİ
Prof. Dr. Demiralp, Türkiye iş gücü piyasasında yaşanan "ücret sıkışması" (compression) problemine de parmak bastı. Toplumun yarısının asgari ücret civarında kümelendiğini belirten Demiralp, bu durumun yarattığı tehlikeleri şöyle sıraladı:
Teoriye Aykırı Durum: Tecrübeli ve vasıflı çalışanların, işe yeni giren vasıfsız çalışanlarla neredeyse aynı maaşı alması ekonomik mantığa aykırıdır.
Beşeri Sermaye Kaybı: Eğitimli iş gücünün emeğinin karşılığını alamaması, Türkiye'nin kalkınma odaklı büyümesini engellemekte ve beyin göçünü hızlandırmaktadır.
Siyasi Ödül Çıkmazı: Asgari ücretin siyasi bir "ödül" mekanizmasına dönüşmesi, diğer ücretlerin baskılanmasına ve orta sınıfın yok olmasına neden olmaktadır.
