Görüşler

El Kaide’nin yeni dönemi: Parçalanıyor mu?

El Kaide’nin yeni dönemi: Parçalanıyor mu?

Cihadi hareketler ve Lübnan konularında araştırmalar yapan Çağatay Cebe, “İç ve dış etkenler sebebiyle el Kaide her ne kadar ismen parçalanıp, merkezdeki idari kadroların kendilerini feshetme seçeneğini tercih etmesini beklenenler arasına eklesek bile kurmuş oldukları fikirlerin temsilci yapılanmalarını çeşitli coğrafyalarda bağımsız gruplar halinde faaliyetlerine devam edeceğini görebiliriz” diyor.

Afganistan’da yaşanan iktidar değişimi alışagelmişin oldukça dışında kalarak günlerdir dünya kamuoyunu fazlasıyla meşgul ediyor. Taliban’ın beklentileri, Amerika’nın attığı adımlar ve diğer devletlerin politikaları oldukça yakından takip ediliyor. Bütün bunların yanında ise Afganistan’ın işgal edilmesinin en büyük nedeni olarak gösterilen el Kaide’nin varlığının akıbeti merak edilenler arasında. Son yıllarda teşkilatlanma ve varlık gösterme açısından değişimler yaşayan el Kaide’nin Taliban’ın yeni döneminde nasıl hareket edeceği belirsiz. Amerika ise Taliban’ın Doha’da yapılan anlaşmaya uymasını umut ediyor.

Taliban ve el Kaide ilişkisi

Amerika ile Taliban arasında yapılan anlaşma çerçevesinde taraflar el Kaide’nin Afganistan’ı kullanarak Amerika ve müttefiklerine yönelik saldırılara izin verilmemesi konusunda mutabık kalmıştı. Taliban’ın bölgesel ve küresel aktörlerle yoğun diplomasi faaliyetleri yürütüp, sözcülerinin Afganistan’da yabancı yatırım istediklerini vurguladığı yeni devletleşme sürecinde El Kaide’nin ülke içinde faaliyet yürütmesinin Taliban tarafından kabul görmeyeceğine dair işaretler çoğalıyor. Yirmi yıllık bir mücadele ve beraberinde gelen çeşitli birikimlerin sonucunda kendi idaresini yeniden tahsis eden Taliban, el Kaide sebebiyle elde ettiklerini kaybetmek istemeyecektir. Zira, Usame bin Ladin ve el Kaide’nin Afganistan’a gelişi Taliban’ın isteği dışında gerçekleşmiş bir eylemdi. İslami kaideler ve Peştunvali töresi, Taliban’ın Usame bin Ladin’i korumasına neden oldu.

Tasavvuf çizgisinde bir Hanefi mezhep inancına sahip Taliban, el Kaide ve beraberindeki yapılanmalara sığınma hakkı verirken, ideoloji ve mezhebi görüşlerini yaymalarını engelledi. Öyle ki el Kaide yönetimi İran’da yaşarken, lider Eymen ez-Zevahiri’nin Pakistan’da yaşadığı, Taliban tarafından idari kadronun bir araya getirilmediği ve Afganistan’a sokulmadıkları biliniyordu. el Kaide ise korunması karşılığında Taliban ile çatıştığı noktalarda sessiz kalarak, örgüte bağlılığını sürekli olarak vurgulamıştır. Taliban’ın el Kaide ile ilişkisi noktasında ise Batılılar Hakkani ailesinin kilit rol oynadığını ve en büyük destekçilerin bu aile olduğunu ifade etmektedirler. Hakkani ailesi Taliban içerisinde siyasi ve askeri önemli makamlarda yer almakla birlikte bunu ailenin reisi olan ve Sovyetler Birliği’ne karşı savaşan Mevlevi Celaleddin Hakkani sayesinde kazanmıştır. Taliban’ın içerisindeki bu güçlü ailenin el Kaide ile bağına Batılılarca atıf yapılması, hareket ile Hakkani ailesi arasında hizipleşme oluşturmak için yürütülen faaliyetlerden biri olarak yorumlanmaktadır. Afganistanlı araştırmacı Paktiawal İsmail ise el Kaide ve Hakkani ilişkisinin geçmişte kaldığını belirtiyor. İsmail, iki taraf arasındaki yakınlığın üç yıl önce hayatını kaybeden Mevlevi Celaleddin Hakkani’nin döneminde yaşandığını lakin artık Batılıların belirttiği gibi sıkı bir ilişkilerinin olmadığını ifade ediyor. Taliban’ın Afganistan’da yönetimi devralmasıyla el Kaide ilişkileri de buna paralel olarak değişmesi bekleniyor. el Kaide’nin de bu yeni şartlara uygun çözüm arayışlarına gireceği tahmin ediliyor.

Arap Baharı etkisi

El Kaide merkezi yönetiminin uzun yıllardır belirli durumlar haricinde pek etkin olamaması ve son on yıldır yaşanan gelişmeler sebebiyle stratejik ve taktiksel değişikliklere gitmeleri bekleniyor.
Bu değişikliklerden bazıları saha şartları gereğiyle kendini belli etmiş durumda. Bahse konu olan değişikliğin mihenk taşını Arap Baharı’nda aramak gerekiyor. Orta Doğu’daki halkların temel hak ve ihtiyaç taleplerinde bulunarak çıktıkları sokaklar ya iç savaşa evirildi ya da istikrarsızlık ortamını ekseriyetle artırdı. Sadece kendi ülkeleri değil, komşu ülkelerde ve bölgede düzensizliğin sürmesinde fazlasıyla etkili oldu. Bu bölgelerdeki otorite yoksunluğunu fırsat bilen cihadi yapılanmalar da kendi ajandalarını hayata geçirebilmek için ya hücrelerini büyüterek silahlı örgüte dönüştüler ya da savaşçı sevk ederek teşkilatlanmaya başladılar. ‘Küresel Hilafet’ fikrine sahip olan el Kaide, faaliyet gösterebileceğini düşündüğü bu bölgelerde var olan gücünü daha artırmayı ve genişletmeye karar verdi. Arap Baharı, beraberinde örgüt için beklenmedik gelişmelere yol açan bir zemin oldu. Teknolojik iletişim kanallarının bu dönemde aktif ve anlık kullanılması, sahadaki ve diplomasideki gelişmelerin günlük bazda değişmesi, birden fazla aktörün son derece karmaşık ilişkiler ağı içerisinde şartlar dahilinde politikalar yürütmesi, el Kaide’nin de yeniliklere ayak uydurmasını gerekli kıldı. Bugüne kadar el Kaide’nin teşkilatlanma ve eylemselliği zamana yayılan doğrusallıktaydı.

11 Eylül saldırısından sonra Afganistan’dan dağılan el Kaide, operasyonelliğini sadece Afganistan-Pakistan coğrafyasından tutmak yerine başka ülkelerde kurduğu hücreler ya da örgütsel yapılanmalarla varlığını sürdürmeye başladı. Bununla birlikte Amerika’nın kendisiyle olan istihbari ve askeri mücadele gücünü sadece belirli bir coğrafi alandaki bölgede toplamaktansa odağı dağıtma stratejisini tercih etti. Bu aynı zamanda Küresel Hilafet amacına giden bir yol olarak görülüyordu. Bu dağılmalar beraberinde zayıf bağların kurulmasını da getirdi. El Kaide merkezi bu yapılanmaları denetlemesi için seçilmiş bir kişiyi gönderiyor ve kendi kadrolarından kimseyi ‘emir’ olarak atamıyor, talimat ve fetvalar ile başka coğrafyadaki yapılanmalara rehberlik ederek onları şekillendirmeye çalışıyorlar.

Arap Baharı ile birlikte toprak kontrol eden el Kaide yapılanmalarının artması, küresel politikada yaşanan değişimlerin bu bölgelerde de fazlasıyla hissedilmesiyle hem merkez hem de yerel silahlı yapılanmalar daha özerk bir karar alma sürecinin uygulanmasına başladılar. Yerelliğe dayanan bu idare politikası beraberinde merkeziyetçilik etkisinin azalmasına sebep oluyor. Zira, Afganistan-Pakistan’da eğitim alan ve el Kaide merkeziyle çok sıkı bağları olan önemli liderlerin yerine gelenler, kendileriyle merkez arasında güçlü bağlar kuramıyor ve yaşanan gelişmeler eşliğinde de farklı politik davranış yolları tercih ediyor. Bu davranış değişikliği ise bazı şartlar neticesinde gerçekleşiyor; iletişim kanallarının çok hızlı gelişmesi, küresel-bölgesel politik değişimler, birden fazla silahlı grubun varlığı, sosyo-ekonomik şartlar, siyasi ve askeri gerekliliklere ivedilikle cevap verilme zorunluluğu taktiksel ve hatta stratejik plan değişikliklerine yol açıyor. Usame bin Ladin’in Abbottabad mektuplarında da görüldüğü üzere el Kaide’ye bağlı olanlar askeri taktiklerini şekillendirmekten sosyal hayatlarındaki davranışlarına kadar geniş yelpazede yönetime danışıyorlardı.

Öte yandan el Kaide liderlerinin kendi aralarında mektuplarla haberleşmeleri daha etkin ve hızlı karar alma süreçlerini de etkiliyor. Belirli bir coğrafyada yaşanan gelişmeye dair atılacak adım için İran veyahut Pakistan’daki lider kadrolardan izin almak ya da talimat gelmesini beklemek, gelişmelerin gerisinde kalınmasına sebebiyet verebiliyordu. Devletlerin dahi birbirine zıt politikalar uyguladıkları son on yıllık dönemde el Kaide’de de benzer bir yol izlemek zorunda kaldı. Arap Baharı’nın olduğu ülkelerde şartlara uyum sağlayarak, pragmatik politikalar stratejisi benimsendi. El Kaide gruplarının bulunduğu her coğrafyanın kendine has şartları sebebiyle yerelde alınan kararlara ekseriyetle merkezden müdahale edilmiyor. Bu haliyle gittikçe özerk hale gelen yapılanmalar içerisinde el Kaide’den ayrılan iki oluşum istisnalarını koruyor; IŞİD ve Nusra Cephesi. IŞİD’in yoğun yabancı savaşçı tabanlı küresel hilafet iddiasını devam ettirmesinin aksine Nusra Cephesi’nin el Kaide’den ayrılarak önce “Şam’ın Fethi Cephesi” ve sonra da “Şam’ı Özgürleştirme Heyeti” adını almasıyla yerelleşme çabaları yıllardır devam ediyor.

Küresellik hareketinden yerelleşme stratejisine: Bölgesel yapılanmalar

“Küresel Hilafet” modeli ile bölge halkının temel ihtiyaçlarını karşılayamaması gibi ucu çok açık bir ideal ve bir gerçekliğin birleştirilemeyecek kadar zor olduğunu gören el Kaide yapıları gittikçe daha yerelleşme yolunu tercih etmelerini sağladı. Her ne kadar böyle yüksek bir ideal taşınmasına rağmen el-Kaide’nin Orta Doğu ve Afrika’da kurulduğu bölgelerden dışarıya çık(a)maması, Amerika’nın askeri varlığının azaltılamaması, Körfez monarşilerinin yıkılamaması mevcut stratejinin tıkanıklığını ortaya koyuyor. Tek merkezden nihai kararların alındığı ve farklı coğrafyalara dağılan tipik teşkilatlanma yerini gittikçe salkım gibi dağılan ve her yapılanmanın kendi şartlarına göre pragmatik kararlar alabileceği, politikalarda esneklik sağlayarak sahada kazanımlar elde edebilecek daha bağımsız bir sürece doğru ilerliyor. Paktiawal İsmail de el Kaide’nin son zamanlardaki durumu ve şekillenişi için örgütün diğer çatışma bölgelerindeki kolların bağımsızlığıyla ilgilendiğini ve merkezin kendisini lağvederek, Afganistan’da daha rahat ikamet etme amacı taşıdıklarını belirtti. (https://twitter.com/paktyaw4l?s=21) Bu noktada ise Hintalkıtası el-Kaidesi’ne (HeK) dikkat çekerek; Hindistan, Myanmar ve Bangladeş’i işaret etti. Mevcut stratejinin işe yaramadığını el Kaide’nin de gördüğünü ve askeri tabanın HeK kadrolarına katılıp, eylemlerine bu coğrafyada devam edebileceklerini öne sürdü. Taliban’da görevli bir kaynak ise el Kaide içerisinde fikirsel değişimlerin yaşandığını, örgütün bağımsızlığa yönelebileceğini ve bunun Taliban ile çatışmaya yol açmayacağını belirtti. Söz konusu bu değişimler ve bağımsızlık ya da lağvolma ise son on yılda çatışma bölgelerinde yaşanan saha gerçeklerine dayanıyor.

El Kaide’nin olduğu bölgelerde aynı şekilde IŞİD de olması, sahada el Kaide’nin yegane güç olmasını zorlaştırıyor. Zira bazı bölgelerde IŞİD kadrolarının eski el Kaide mensuplarından oluşması gücün bölünmesi, taktiklerin bilinmesi, istihbarat zafiyetini de getiriyor. El Kaide’nin bir de uluslararası güç ve yerel devletlerle mücadele etmesi işini daha da zorlaştırıyor. Bu aynı zamanda daha hızlı hareket etmesini ve daha esnek olmasını gerektiriyor. IŞİD’in Sahra Kolu’nun Batı Afrika’daki yoğun faaliyetleri buradaki el Kaide’nin zayıf olduğu bölgelerde yerel aşiretlerle pragmatik iş birliklerine yapmalarına neden oldu. Zira IŞİD’in keskin ve öngörülemez gidişatı, Mağrib el Kaidesi ile ortak zihin yapıları olmasa da bazı aşiretlerin IŞİD’e karşı ortak mücadele etme kararı almalarına vesile oldu. Aşiretlerin el Kaide iş birliğinin arkasında yatan en büyük nedenlerden bir tanesi de Mali’deki darbenin oluşturduğu istikrarsız ortamdan doğan güvenlik zaafiyetinin giderilmesi. Yerel halktan güç toplamaya çalışan Mağrib el Kaidesi, Batı Afrika ülkelerinin yoksul olması sebebiyle halka maaş ve güç sağlaması etkenleriyle bazı bölgelerde tabandan güç almalarını sağladı. Mağrib el-Kaidesi’nin Mali ve Burkina Faso ile tutuklu değişimi, bazı bölgelerde yasakların hafifletilmesi gibi anlaşmalar yapılması, örgütün yerellik düzeyini yoğun şekilde artırmasına neden oldu. Zira örgütün, devletlerle yaptığı anlaşmalar yerel dinamiklere göre şekillenmesi sebebiyle hızlı karar alma mekanizması ve yerel için daha kapsayacı sonuçların çıkması için bölgesel liderliğin daha etkin olmasını gerektiriyor. Afrika’daki bir başka el Kaide grubu olan Somali’deki eş Şebab da tıpkı Mağrib el Kaidesi gibi denizaşırı ülkelerdeki sempatizanlardan gelecek yardımlar yerine yerelde daha kalıcı olmak için etkin iş birliklerine başvuruyor. Somalili bazı nüfuzlu siyasi simsarlar ve iş insanları, ekonomik çıkarları olan ve eş-Şebab’ın yönettiği bölgelerin çatışmadan uzak istikrarlı alanlar olması sebebiyle yaptıkları anlaşma çerçevesinde örgüte bu buralarda bulunmanın ücretini ‘zekat’ olarak veriyor.

El Kaide’nin dünya çapındaki operasyon üssünün Afganistan-Pakistan bölgesinin dışında Yemen’de olması merkezi yönetimin etkin varlığı ve doğrudan bağlantı kurulması gerekliliğini sorgulatıyor. Paris’teki ünlü Charlie Hebdo saldırısını yapan Kuaşi kardeşler eski Fransız sömürgesi olan ve Akdeniz’in diğer tarafındaki Sahraaltı Afrikası’ndaki Mağrib el Kaidesi yerine Arap Yarımadası el Kaidesi tarafından eğitilip, eylem için gönderildiler. El Kaide merkezi, eylemselliklerin çıkış noktası olarak Afganistan-Pakistan bölgesinin gösterilmesinden elinden geldiğinde kaçınıyor. Örgüte yönelik dünya çapında yürütülen çalışmalar, el Kaide’nin çatışma sahası olmayan ülkelerde hücre sisteminde ve kısıtlı hareket alanıyla yaşamalarını gerektirmesi nedeniyle küresel çapta herhangi bir küresel hilafet devriminin yapılamayacağı ziyadesiyle kendisini çoktan belli etti.

Taliban’ın Afganistan’daki yönetimi süresince uluslararası güvenliği tehdit edebilecek her türlü durumdan kaçınmak istemesi el Kaide’nin baskılanmasını, Amerika’ya verdiği sözü tutmasını gerekli kılıyor. Arap Baharı ile değişen bölgesel ve küresel şartlara uyum sağlamak zorunda kalan el Kaide yönetimi, merkeziyetçilikten uzaklaşarak yerelleşme politikasını zorunlu olarak desteklemek zorunda kalıyor. El Kaide merkezinden ziyade yerel liderlerin daha görünür olması bir süredir ve pratikte görece özerkliğin yaşandığını kendini belli ediyordu. İç ve dış etkenler sebebiyle el Kaide her ne kadar ismen parçalanıp, merkezdeki idari kadroların kendilerini feshetme seçeneğini tercih etmesini beklenenler arasına eklesek bile kurmuş oldukları fikirlerin temsilci yapılanmalarını çeşitli coğrafyalarda bağımsız gruplar halinde faaliyetlerine devam edeceğini görebiliriz.

İlgili Haberler
YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir