Görüşler

Everest’i değil, iblisi yenmek niyetindeydi...

Everest’i değil, iblisi yenmek niyetindeydi...

Kültür Tarihi araştırmacısı Taner Ay “George Mallory 13 kişilik ekibiyle yola çıkar. Ancak 1922 yılının keşif seferi zirve fethedilemeden sona erer. Ama başaramamak, Mallory’de Chomolungma’yı bir takıntıya dönüştürmüştür. Onun için Chomolungma, bir dağdan ziyade artık bir iblistir. Dağı değil, iblisi yenmek niyetindedir” diyor.

1975 yılında Çinli dağcı Wang Hongbao, Everest’te bir “İngiliz ceset” bulur. 1923 ile 1999 arasında Everest’te 170 dağcı hayatını kaybetmişti ve bunlardan 120’sinin cesedleri bulunamamıştı. Bu ceset acaba o 120 kişiden hangisinindi? Cesedin George Mallory veya Andrew “Sandy” Irvine’a ait olabileceği düşüncesiyle, 1986 yılında, Tom Holzel ve Audrey Salked önderliğinde ilk arama seferi düzenlenir. Ama, kötü hava koşulları ve bir şerpanın ölümü nedeniyle, sahaya gelmeden dönülür. 1999 yılında, yeni bir arama ekibi daha kurulur. Conrad Anker, saat 11.45’te, 8.155 metredeyken, rüzgârın bir şeyi dalgalandırdığını görür gibi olur. Oraya doğru yürür. Yaklaştıkça yanılmadığını anlar, “dalgalanan şey”, bir cesetten geriye kalanlardır. Arkadaşlarını telsizle yanına çağırır. Botlarına ve parçalanmış giysisine nazaran, cesedin çok uzun yıllardan beri orada olduğu anlaşılmaktaydı. Adamın ceket yakasının iç kısmını çevirip baktıklarında, iki etiket görürler. İlk etikette, beyaz bez zemin üzerine kırmızı iplikle üç satır halinde “W. F. Paine-78 High Street-Godal Ming” yazılıdır. Bunun altındaki biraz daha küçük olan etikete ise, beyaz zemin üzerine yine kırmızı iplikle “G. Mallory” isminin işlendiğini görürler: George Mallory’nin cesedi 75 yıl sonra bulunmuştur. Cesedin üzerinden gözlüğü, ismine düzenlenmiş bir irsaliye faturası, kırık altimetresi, saati, et pastilleri, bir kibrit kutusu, bir çakı, vazelin, bir yedek eldiven, kalem, çengelli iğne, tırnak makası ve mendil çıkar ama, karısı Ruth’un fotoğrafı ile yanından hiç ayırmadığı “Vest Pocket Kodak” kamerası yoktur.
George Mallory’nin cesedinin bulunması üzerine, onun zirveye çıkmayı başarıp başarmadığına ilişkin tartışma da 75 yıl sonra yeniden başlar. Reinhold Messner, bir basın açıklaması yaparak, şunu söyler:
“İkinci Adım’dan sonra dimdik bir yamaç başlar. Oradan sırtınızda onların kullandıkları gibi 17 kiloluk oksijen tüpleriyle zirveye çıkmanız mümkün değildir.”
*
George Mallory’nin zirvenin biraz altında Andrew Irvine’ı oksijen tüpleriyle bırakıp, o kayaya tek başına tırmanmış olabileceği kanısındayım. Kamerasını da Andrew Irvine’a zirvenin fethini görüntülemesi için vermiş olabilir. Zirveye çıktığındaysa, karısının fotoğrafını muhtemelen Chomolungma’ya bırakmıştır. Şâyet Mallory ile Irvine birlikte zirveye çıkmış olsalardı, Mallory’nin sırtındaki 17 kiloluk oksijen tüpü de bulunurdu. Bu nedenle, günün birinde Andrew Irvine’ın cesedi bulunabilirse, Everest tarihinin yeni baştan yazılacağını düşünüyorum.

Francis Edward Younghusband haklıydı. Everest, yüksekliğine karşın, kendisini başka dağların arkasına saklayan, sanki görülmeyi istemeyen bir dağdı. George Mallory de, karısına yazdığı 4 Mayıs 1922 günlü mektubunda, bin tane dağın tanrıçalarını korumak ve onu herkesten saklamak için etrafına dizilerek görünmesini engellediklerini belirtecektir. İngiliz haritacılar 1848 yılında bu dağı Zirve XV olarak işaretlemişlerdi. Batılılar için 1852 yılına kadar da Zirve XV olarak kaldı. O yıllarda Kangchenjungo’nun dünyanın en yüksek dağı olduğu sanılıyordu. Ama, 1852 yılında, Hindistan Kadastro Kurumu’nda çalışan bir memur her şeyi değiştirdi. Radhanath Sikdar, Zirve XV’in yüksekliğini 8.848 metre olarak ölçmüştü. Deniz seviyesi sıfır noktası olarak kabul edildiğinde, Radhanath Sikdar’ın hesaplamaları doğruydu. Bu da, Zirve XV’in Kangchenjungo’dan 262 metre daha yüksek olduğu anlamına geliyordu. Dünyanın en yüksek dağı keşfedilmişti ama, artık isimsiz ve numaralandırılmış bir zirve olarak kalması mümkün değildi. Hemen Zirve XV’e bir isim arandı. 1823 ile 1843 yılları arasında Hindistan Kadastro Kurumu’nun yöneticiliğini yapmış olan George Everest’in anısına binâen Zirve XV’e Everest ismi verildi. Bu isim ve ölçüm bilgileri 1856 yılında Kraliyet Coğrafya Topluluğu’na sunuldu. Zirve XV’e verilen Everest ismi, Kraliyet Coğrafya Topluluğu tarafından da onaylanıp, isim ve ölçüm bilgileri resmileştirildi. Ancak, bir süre sonra, dağın Evererst’ten önce bir isminin olduğu anlaşıldı. Cizvit rahiplerinin 1717 ile 1718 yılları arasında yaptığı haritalarda, bu dağın Chomolungma veya Jumulungma ismiyle işaretlenmiş olduğu ve aynı ismin Jean Baptiste Bourguignon d’Anville tarafından 1737 yılında yapılan bir haritada da kullanıldığı ortaya çıkmıştı. Cizvit rahipleri Chomolungma veya Jumulungma ismini Rongbuk Manastırı’nın kayıtlarına nazaran kullanmışlardı. Cizvit rahiplerinin 1717 ve 1718 yıllarında ziyaret ettikleri Rongbuk Manastırı, Chomolungma veya Jumulungma dağının kuzey yüzünün az yukarısına inşâ edilmişti. 1907 yılında, Imja Khola halkı tarafından da Everest’in Chomolungma olarak bilindiği öğrenildi. Bu ismi Imja Khola’da yaşayan bir şerpa, Charles Granville Bruce’a söylemişti. Charles Granville Bruce ismi, daha ziyade Everest için oluşturulan İngiliz keşif heyetlerinin, 1922 ve 1924 yıllarındaki ikinci ve üçüncü seferlerinde bulunmasıyla bilinir. Ama, bu adam, 1892 yılında William Martin Conway ile Karakurum’un, 1895 yılında Alfred Frederick Mummery ile Nanga Parbat’ın ve 1907 yılında Tom George Longstaff ile Trisul’ın keşif gezilerine de çıkmıştı. 1920 yılındaysa Sidney Gerald Burrand Everest için Cha Ma Lung ismini kullanmıştı.
*

Sömürge İmparatorluğu’nun 19’uncu yüzyıl boyunca kâşiflerini dağ geçitlerini bulmaları için görevlendirmesine karşın, Everest’in zirveye çıkan yolları ve Orta Asya’ya açılan geçitleri 20’nci yüzyılın başında hâlâ bilinmiyor, dağa ait tek bir harita bile bulunmuyordu. Hint Ayaklanması’ndan sonra, Birinci Dünya Savaşı’nın, Ekim Devrimi’nin ve Mustafa Kemal’in önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın sömürgeciliğin kültürel köklerinde yarattığı çatlaklar, en fazla gerçek dağcılara yarar. Bunlardan biri de George Mallory ismindeki İngiliz dağcıydı. Magdalene Koleji’ndeyken Cambridge Fabian Topluluğu’na ve Cambridge Dağcılık Kulübü’ne katılmıştı. Cambrige Fabian Topluluğu’ndan en yakın arkadaşları Lytton Strachey, Rupert Brooke, Geoffrey Young, John Maynard Keynes ve Katherine “Ka” Cox’tur. Magdalene’den mezun olduktan sonra Charterhouse’da öğretmenliğe başlayan George Mallory, okulun mütevellilerinden Hugh Thackerey Turner’ın kızı Ruth ile Birinci Dünya Savaşı’nın ikinci günü Godalming’de evlenir. Ancak Mallory’nin aklı fikri hep Chomolungma’dadır. Öğretmenlerin askerlikten muaf tutulmalarına karşın, arkadaşlarının çoğu savaşa gidince, George, huzursuz olur. Dayanamaz, o da gönüllü yazılıp, cepheye gider. Somme Meydan Muharebesi’ne katılır. Cephedekilerin hayatta kalma sürelerinin ortalaması 16 gündür. Almanlar’ın ileri gözetleme mevkiine birkaç metre kala bir havan mermisiyle yaralanır.

*
Eve sağ döndüğünde postallarının bağcıklarını çözerken, Ruth, kocası ile aralarına yine Chomolungma’nın gireceğinin farkındaydı. Haklı çıkar. 1922 yılında Ruth’u yalnız bırakıp, 13 kişilik ekibiyle yola çıkar. Ancak, Kuzey Geçidi’nin altlarında zirve için tırmanırlarken, üstlerine inen çığ yedi şerpanın ölümüne neden olur. Böylece 1922 yılının keşif seferi zirve fethedilemeden sona erer. Ama, başaramamak, Mallory’de Chomolungma’yı bir takıntıya dönüştürmüştür. Onun için Chomolungma, bir dağdan ziyade artık bir iblistir. Dağı değil, iblisi yenmek niyetindedir. 1924 yılında Charles Granville Bruce’un kurduğu ekiple yeniden yola çıkar. Ama, Bruce malaryaya yakalanıp, Darjeeling’e dönmek zorunda kalacaktır. Bunun üzerine ekibin önderliğini Edward Norton alır. 28 Nisan’da Rongbuk’a varırlar. 6.350 metre yükseklikteki Kamp III’e geldiklerinden sonra, iki hafta boyunca, her şey ters gider. Şiddetli tipi yüzünden orada mahsur kalırlar. Hava muhalefetine karşın, Edward Norton ile Howard Somervell’ın 7.065 metreye ulaşıp, orada Kamp IV’ü kurmalarının ertesi günü karanlık çökmeden Kamp III’e geri dönmeyi başarmaları gerçek bir mucizedir. Tipi yüzünden 725 metreyi sekiz saatte inmişlerdir. Yani, saatte ancak 90 metre. Ertesi gün de Mallory, Noel Odell ve Guy Henry Bullock 7.650 metreye tırmanıp Kamp V’i kurarlarsa da, şiddetli tipi yüzünden ertesi gün Kamp III’e dönmek zorunda kalacaklardır. 6 Haziran sabahı saat 08.45’de yeniden yola çıktıklarında, Edward Norton kar körlüğü yaşar ve onu Richard William George Hingston, John de Vars Hazard ve iki şerpayla birlikte Kamp III’e geri gönderirler. Noel Odell’ı da tırmanış desteği için bırakırlar. Mallory saat 17.00 gibi Noel Odell için “Burada rüzgâr yok ve bu iş umutlu görünüyor” şeklinde bir not yazıp, dört hamal ile ona gönderir. Ertesi sabah Noel Odell yanına bir şerpa alıp, Kamp V’e doğru yola çıkar. Ama, Mallory ve Irvine Kamp VI’ya tırmanmak için ayrılmışlardır. Mallory ona not defterinden yırttığı kağıda kurşun kalemle yazdığı bir not bırakmıştır. Kampı böylesine dağınık bıraktıkları için de özür diliyordur. 7 Haziran gecesini 8.245 metre yükseklikteki çadırında Ruth’a son mektubunu yazar. 8 Haziran sabahıysa çok erken bir saatte Mallory ile Irvine birlikte yola çıkarlar.

Saat 12.50’de Noel Odell onları uzaktan, iki küçük karartı halinde, İkinci Basamak denilen yerde, zirvenin 180 metre kadar aşağısında görür. Sonra bulutların arkasında kalıp, görünmez olurlar. Mallory önde, Irvine ise arkasından ilerliyordur.
Ruth Mallory, St. Paul Katedrali’ndeki anma töreninden eve döndüğünde, paspasın üzerinde George’un son mektubunu bulur. Zarfı yırtıp açacak cesareti kendinde bulamaz. Biraz sakinleşince, George’un 7 Haziran 1924 günlü mektubunu ancak okuyabilir:
“ Yarın senin fotoğrafını dünyanın en yüksek noktasına koyup, bu iblisi sonsuza dek kafamdan çıkartmak ve sana dönmek istiyorum.”

*

Mallory’nin öyküsünü gerçek bir dağcı olduğu için yazıyorum. Ondan öncekilerin hepsi, sömürgeci Doğu Hindistan Şirketi’nin adamları veya kapitalizmin kuramcısı olan serüvenci aydınlardı: Batılıların Everest’i keşif tarihi de, aslında İngiliz Sömürgeciliği’nin yeniden keşfetme öyküsüdür. Oysa, Himalayalar’ın yüksek vadilerinde insanlar hep vardılar ve bu insanlar dağ geçitlerini Batılılar gelmeden önce de binlerce yıldır kullanıyorlardı. Ama, İngiliz sömürgeciler, Büyük İskender’e, Marco Polo’ya ve Ippolito Desideri’ye karşın, bu dağ bölgeleri hakkında çok az şey biliyorlardı. Büyük Britanya’nın Rusya İmparatorluğu’na karşı askerî ve ticârî üstünlük sağlayabilmesi için, Hindistan’dan Kaşmir ve Ladakh’a kadar genişlemesi gerekiyordu. Dönemin bütün keşif seferleri, Orta Asya’nın sömürgeleştirilmesi amacıyla yapılmıştır. Ama, Büyük Britanya’nın Hindistan’dan Orta Asya’ya çıkma isteğinin önünde büyük bir engel vardı. O da, dağlardı. Bu nedenle dağcılık, sömürgeciliğin hizmetindeki kâşifliğin zorunlu bir unsuru hâline geldi. Himalayalar’daki ilk keşif seferlerine, zirvelerin fethi için değil, Orta Asya’ya açılan dağ geçitlerini bulmak amacıyla çıkılmıştır. Bu dağ geçitleri keşfedildikleri takdirde, İngilizler Orta Asya’ya girebileceklerdi. Thomas Tomson, A.F. Mummery ve F.E. Younghusband bu amaçla dağlara tırmandılar. Sadece Mallory kafasındaki iblisi yenmek için Everest’in zirvesine çıkmak istemişti...

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir