Görüşler

İç sorunları çözmek bize ne kazandırır?

İç sorunları çözmek bize ne kazandırır?

Eski Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara “Türkiye hem ciddi meydan okumalar hem de imkânlarla karışılacağı bir dönemin şafağında” değerlendirmesinde bulunuyor.

Küresel sistem farklı çalkantılar içinde ve gelecekte yeni dizaynların ortaya çıkma olasılığı yüksek. Var olan siyasal/ekonomik/güvenlik merkezli çalkantılardan en çok etkilenecek yerlerden birisi de ülkemizin bulunduğu coğrafya. O nedenle geleceğe hazırlıklı olmak şart. Hazırlığın temel adımlarından birisi de iç sorunların çözülmesi. Vatandaşlar ile devletin taraf olduğu sorunların çözülmesine ilişkin genel değerlendirmeyi yazmıştık. Var olan sorunları tek tek ele alıp çözmek yerine, hepsini hedefleyen demokratik bir dönüşümün etkili olacağını vurgulamıştık. Bütüncül demokratikleşme perspektifi, çözme iradesini bloke etmek isteyen unsurların çabalarını da boşa çıkartabilir. Bu çabanın en önemli sonucu ise sorunları kullanarak toplumsal yapılar üzerine baskı kuran ve taşınamaz yüklere dönüşen örgütlerin devreden çık(arıl)ması olacaktır.

Bu konudaki çalışmaları demokratikleşme ve normalleşme açısından, alan temizliği ve sanal korkularından arındırılan devletin gerçek anlamda kurumsallaşması olarak değerlendirmek gerekir. Bu faaliyetlerin nihai hedefi, vatandaşların tümünün güçlenmesi, enerjinin heba edilmeden doğru kanallara akıtılması ve yaşadığımız deneyimlerle adil ve özgür bir sistemin kurulmasıdır. Bu tür çabaların ilk koşulunun, yıllardır egemen olan negatif dili aşmak ve onun yerine, pozitif ajanda, pozitif dil oluşturmaktan geçtiğini biliyoruz. Bu noktada iki temel konu ön plana çıkıyor. İlki; iç sorunlardan beslenen tüm örgütlerin toplumsal kesimler için birer yük olduğu gerçeğini görmek ve göstermek. İkincisi ise iç sorunların çözülmesiyle ortaya çıkabilecek olumlu sonuçları konuşmak, tartışmak. Bu kapsamda ön plana çıkan ana başlıkları; devletin demokratik dönüşümünün sağlanması, sivil siyasetin güçlenmesi, devlet içi kayıt dışı unsurların tasfiyesi, toplumsal yapının güçlendirilmesi, toplumsal barışın tesisi, uluslararası ilişkilerin sağlıklı bir zeminde işlemesi, iç güvenliğin pekiştirilmesi, küresel güvenliğe katkı sağlanması olarak sıralayabiliriz.

DEVLETİN MİLLET TARAFINDAN BENİMSENMESİ

İç sorunların nedenlerinden birisi, devletin demokratik karakterinin zayıflığı, demokratik süreçlerin tam anlamıyla işletilememesi, devlet ile millet arasındaki kopukluk ve uygulamalar nedeniyle devletin millet/vatandaşlar tarafından temellük edilememesi. Yani; kavranamaması ve benimsenememesi. Bunun temel nedeni ise ‘bölünme’, ‘Cumhuriyet’i yıkma’, ‘yabancıların etkilerine açık olma’ ve ‘irtica/gericilik’ gibi korkulardan üretilen reflekslerdir. Ülkeye ilişkin risk analizi yapmak ve gerekli tedbirler almak ayrı, korkuların esir olup vatandaşı tehdit görmek ayrı. Vatandaş tehdit olarak görüldüğünde her türlü talep bahsettiğimiz korkular üzerinden okunur ve baskılanır. Hatta talepleri dile getiren vatandaşlar tehdit kapsamına alınır ve bunlarla ‘mücadele’ edilir. Hatta bu tür durumlar demokratik süreçlerin işletilmemesi için gerekçe olarak kullanılır. İşte bu yönetim perspektifi, kimi olumlu uygulamalara rağmen, aradan geçen 99 yıla rağmen varlığını sürdürüyor. Buradan da sağlıklı bir ilişki çıkmıyor.

Bahsettiğimiz yönetim perspektifinin en olumsuz sonucu ise iç sorunlardan beslenen terör örgütlerine alan açmasıdır. Örgütler bu tür süreçleri kullanarak, toplum ile devlet arası kopuşun ivmesini artırıyor. Daha kötüsü, örgütlerin kullandığı şiddet ve ortaya çıkan terör atmosferi, tüm demokratikleşme çabalarının ötelenmesi için gerekçe olarak kullanılıyor ve toplumu kuşatan sürekli teyakkuz hali ortaya çıkıyor. Bu ise ülke için risk olan fay hatlarını oluşturuyor ve ülkeyi operasyonel anlamda hassas bir konuma sokuyor. Yani; sonu olmayan bir sarmal. Özetlemeye çalıştığımız nedenlerden dolayı vatandaşların taraf olduğu sorunların çözülmesi ve devletin bu sorunlar nedeniyle vatandaşa karşı sergilediği tutumdan vazgeçmesi, onu tehdit olarak görmemesi devlet için bir zafiyetin tezahürü değil, hukuk devletinin her alana egemen olmasıdır. Çoğulcu demokratik devlet yapısının güçlenmesidir. Kısacası, devletin vatandaşlar tarafından temellükü, kavranması, benimsenmesidir.

GÜÇLÜ SİVİL SİYASET, DERİNLEŞTİRİLMİŞ DEMOKRASİ

Terör-güvenlik denklemi üzerinden kurulan ilişkinin bir diğer olumsuz sonucu ise sivil siyaset alanının daraltılmasıdır. İç sorunları kullanarak ortaya çıkan örgütler ve bunların ürettiği terör atmosferi, birçok siyasi parti açısından “güvenlik birimlerine havale edilmesi gereken alan” olarak görülüyor. Bununla birlikte, iç sorunları kullanan örgütlerin varlığı ve ürettikleri terör, demokratik süreçlerin işlemesini sınırlamakta ve hak taleplerini ertelenebilir, ötelenebilir kılmaktadır. Ülkeyi yöneten siyaset kurumunun bu yaklaşımı, sorumluluktan kaçmadır. Daha olumsuzu, hesap verebilirliğin ve şeffaflığın ortadan kalkmasıdır. Halbuki tüm meselelerde olduğu gibi bu mesele de sivil siyasetin yönetmesi gereken bir alandır ve keyfilik kabul etmez.

Bu döngü, 2009 ile 2015 yılları arasındaki süreçte kırılabilmiş ve siyasal iktidar bu alanının yönetimini eline almıştı. Sonrasında ortaya çıkan kimi koşullar bu işleyişi enfekte etti. Çünkü mesele tek başına sivil siyasetin yönetmesi değil, sivil siyasetin mevzuata bağlı kalmasıdır. Normalleşme ve iç sorunların çözümü, her türlü alanın sivil siyaset tarafından yönetilmesi, millet iradesinin ülke yönetimi anlamına geleceği için kıymetlidir. Nitekim terör gerekçesinin ortadan kalkması siyasal örgütlenme, siyasal katılım, insan hakları ve hak talepleri konusunda daha sağlıklı bir yönetim atmosferi oluşturabilecektir. Ayrıca kimi siyasi partilerin ve STK’ların yaşadığı ötekileştirici ve ayrıştırıcı tutumu da ortadan kaldıracak ve bu yapıların da demokratikleşmesi anlamına gelecektir. Nihayetinde şu hususun her daim akılda tutulması gerekir; güçlü devlet, güçlü toplumsal bünyeye sahip ve toplumla devlet arasında toplumsal güvenin inşa edildiği devlettir. Sovyetler Birliği yıkıldığında ABD’den daha fazla nükleer başlığa sahipti. Buna karşın toplumsal bünyesi iğdiş edilmiş ve toplumla devlet arasında güven duygusunun yok olduğu bir unsura dönüşmüştü. Sonucu hepimiz gördük!

HUKUK DIŞI UNSURLARIN TASFİYESİ

İç sorunlar, terör örgütleri ve terörle mücadeleyi kullanan kayıt dışı yapılar gibi iki hukuk dışı unsuru üretiyor. Terör örgütleri, iç sorunların varlığı üzerinden ortaya çıkıyor, diğeri ise örgütlerin ürettiği terörle mücadele üzerinden besleniyor. Yani; “terörle mücadele ediyoruz” ifadesi üzerinden, bürokratik kadrolar içinde yer alan kimi unsurların, kayıt dışı alanlar oluşturması söz konusu. Bunlar, terörle mücadeleyi zehirleyen ve kendi çıkarları içi kullanan unsurlardır. Terör örgütlerinin ne olduğu, neye mal olduğu biliniyor. Ancak hukuk dışı uygulamalara, yargısız infazlara, kaynak kullanımında keyfiliğe, hesap vermekten kaçınmaya, kayıt dışı güç kullanımına, kayıt dışı ekonomik alanlar oluşturmaya, mafyatik yapılarla işbirliğine ve suç örgütlerinin yaptıklarını meşrulaştırmaya neden olan kayıt dışı yapılar pek bilinmiyor. Deşifre olmuş kimi unsurlar ise gerçeği tümünü yansıtmaktan uzak.

Terörün ortaya çıkardığı bu iki yapı, terör örgütleri ve terörle mücadeleyi kullanan kayıt dışı unsurlar, son yıllarda alan ve güç kaybettiler. Ancak varlıklarını sürdürdükleri açık. Bu iki yapı da ülke ve toplum açısından taşınamaz yüklere dönüşmüştür. Devletin ve toplumun sırtında birer kambura dönen bu asalaklardan kurtulmak şart. Bunun yolu ise demokratikleşme ve normalleşme üzerinden meselelerimizi çözecek ortak bir siyasal irade geliştirmektir. Aksi durumda kendi ellerimizle bu yapıların ömrünü uzatmış ve geleceğimizi karartmış oluruz. Çünkü terör, silahla ve mücadele ile bir noktaya kadar geriletilebilir. Fakat onun üzerine yaslandığı veya kullandığı toplumsal zemin, ancak siyaset, demokrasi, toplumsal güven ve çoğulcu politikaların uygulanmasıyla ortadan kaldırılabilir.

TOPLUMSAL BARIŞIN TESİSİ

Politik karakteri, beşerî kapasitesi ve geleceğe ilişkin motivasyonu giderek güçlenen toplumsal yapının, ülkenin geleceğini biçimlendirmede etkili olacağı açık. Temel soru şu; var olan toplumsal/beşerî kapasite, ‘öteki’, ‘bölünme’, ‘irtica’ gibi kavramlar üzerinden mi, yoksa demokratik Türkiye kavramı üzerinden mi kendini ifade edecek? Ülkeyi yöneten veya yönetmeye aday olduğunu söyleyen siyasi partilerin bu soruya cevap vermesi lazım. Kuşkusuz siyasi partilerin büyük bir kısmı bu soruya, “Elbette demokratik Türkiye” cevabını vereceklerdir. İşte o zaman, “Peki, bunu nasıl hayata geçireceksiniz” sorusu sorulmalı. Çünkü tartışma bundan sonra başlıyor. “Ama veya ancak” ile başlayan tüm cevapların sahici olmadığı, bütüncül bir demokratikleşmenin amaçlanmadığı ve toplumun bir kesiminin ‘öteki’ olarak görüldüğü açık. İç sorunların çözülmesinin ne anlama geleceğini konuşurken, yeni sorunların ortaya çıkmasına izin verilmemesi şart.

Oldukça güçlü bir toplumsal enerjimiz var. Bu enerjiyi, demokratik Türkiye ülküsü, ideali, tezi üzerinden devreye koymak ülkeye büyük bir katkı sağlayacaktır. Bunun yolu ise normalleşmeyi sağlamak ve iç sorunları çözmektir. Ayrıca uzun yıllardır devam ettirilen sorunlardan kaynaklı hak ihlallerinin, ülkeye aidiyet duygusunu zayıflattığı açık. Aidiyet duygusunda ortaya çıkan yıpranmanın yönetilmesi ve onarılması açısından da sorunları çözmek önemli ve acil. Çözüm, terör örgütlerin vatandaşlar üzerinde oluşturduğu baskı ve terör atmosferinin ortadan kalkması açısından da kıymetli. Bu atmosferin neden olduğu hak ihlallerinin, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda ortaya çıkan ayrımcılıkların son bulması büyük bir kazanım olacak ve farklı kabiliyetlerin önünü açacaktır. Olumsuz atmosferden beslenen propaganda üzerinden, vatandaşların bir kesiminde karşılık bulan ötekileştirici/ayrıştırıcı dilin ve tutumların etkisiz kılınması da çözüme bağlı. Ayrıca kimi partilerin, örgüt isimlerini kullanarak oluşturduğu baskı kırılacak ve farklı siyasal örgütlenmeler için uygun bir zemin oluşabilecektir.

DIŞ POLİTİKA VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Türkiye’nin dışarıda yaşadığı sorun, büyük oranda, kendi vatandaşlarının taraf olduğu iç meselelerden ve demokratikleşmeye ilişkin sorunlardan kaynaklanmaktadır. Normalleşme ve sorunların çözümü, uluslararası ilişkilerde hem ülkenin elini güçlendirecek hem de farklı alanlarda işbirliği kapasitesini ortaya çıkaracaktır. Çünkü mevcut küresel sistem, büyük ülkelerin yanı sıra bölgesel ülkelerin de ön plana çıkmasına imkân tanımaktadır. Yani bölgesel ülkeler, yeni dönemin taşıyıcı aktörleri haline gelebilecektir. Bu ise iç sorunlarını çözmüş olmanın yanı sıra kendi içinde konsolidasyon sağlamış olmaya bağlıdır. Bunu sağlamış bir Türkiye hem bölgenin taşıyıcı aktörü olabilecek hem kimi bölge ülkelerinin (Rusya ve İran) kendine kurmak istediği olumsuz denklemleri bozabilecek hem kendi doğal havzasına hem de halkları Müslüman olan ülkelere örnek teşkil edebilme fırsatı yakalayacaktır.

Türkiye, kendisini var eden kimlik bileşenlerinin başka ülkeler tarafından kendisine tuzak olarak kullanılmasına müsaade etmemelidir. Bunun da en etkin yolu, var olan kimlik bileşenlerinin hepsinin hak/hukukunu tanımak ve onlara Türkiye’nin sahibi olma duygusunu vermekten geçiyor. Dış politika söyleminde sadece güçlü Türkiye değil, aynı zamanda itibarlı Türkiye söylemi de yer almalıdır. İtibar ise ancak iç öykümüz üzerinde inşa edilebilir.

Ülkemizin iç sorunlarını çözmesine bu çerçeveden bakmak lazım. Çünkü iç sorunları çözme gayretini ‘küçülme’, ‘geri adım atma’, ‘örgütlerin tezlerine teslim olma’ değil, demokratik bir ülkenin kurumsallaşması, kalkınması, hukuk devleti ilkelerinin işletilmesi, şeffaflığın/hesap verebilirliğin her alanda hayata geçirilmesi ve bölgesel ülke olmanın ilk adımı olarak görmek lazım. Bunun mümkün olduğu, PKK’ya ilişkin çözüm sürecinde görülmüştü. Ayrıca iç soruların çözülmesi, bölgesel ilişkilerde daha esnek ve kendi çıkarlarını önceleyebilen bir tutuma da olanak tanıyacaktır. Bu ise kendi coğrafyasına sıkışmayı aşacak bir etki oluşturabilir.

Türkiye’ye yönelik ‘operasyonların’ odaklandığı alan, toplumsal barış, ekonomi, sivil-asker ilişkisi, gelir dağılımı, yoksulluk, dış politika, eğitim gibi sorunlu alanların üzerine oturduğu fay hatlarıdır. Meseleleri çözmek, bahsettiğimiz fay hatları üzerine oynama olasılığını ortadan kaldıracaktır. Ayrıca çözüm, örgütlere destek verenlerin etkisini de sınırlayacaktır. Nitekim farklı ülkelerin örgütlerle kurmuş oldukları ilişkilerin sonlanması, farklı imkânlar üretebilir. Terör sorununun ortadan kaldırılması, dünya açısından da Soğuk Savaş dönemi aktörlerinden biri olan ‘silahlı ideolojik örgütler’ döneminin kapanması anlamına gelecektir. Bu ise uluslararası ilişkilerin daha sağlıklı bir zeminde ilerlemesi demektir.

KÜRESEL GÜVENLİK

Türkiye, bulunduğu coğrafya bakımından, küresel terörizmle mücadelenin sigortasıdır. Çünkü ülkenin terörle mücadele refleksleri güçlüdür ve farklı saldırılara karşı farklı tedbirler geliştirme kapasitesine sahiptir. Batı’nın benzer bir kapasiteye sahip olduğunu söylemek ise güç. Dolayısıyla bu konum ve tecrübenin göz ardı edilmemesi gerekir. Göz ardı edilmemesi gereken bir diğer konu ise Batı’da yaşayan milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Bu insanlar, Türkiye’deki barış-demokrasi veya şiddet-terör ortamından etkilenmektedir. Bu etkiyi yaşadıkları ülkelere yansıtma olasılıkları ise oldukça yüksek. Batı bundan doğrudan etkileniyor. Dolayısıyla var olan örgütler, Batı açısından da sorun üretiyor ve yük oluşturuyor. Örgütlerin ürettiği terör atmosferi Türkiye’nin dış politika perspektifinin de değişmesine neden oluyor. Dış politika önceliklerinin değişmesi ve içe kapanma hem Türkiye’yi hem de Batı’yı olumsuz etkiliyor. Sorunlar çözülmediği müddetçe, bu örgütler kullanışlı bir şantaj aracı olarak kalacaklar. Kısacası; iç meselelerin çözülmesi Türkiye-Batı ilişkilerini zehirleyen en temel başlıklardan birinin ortadan kalkması anlamına gelecektir. Bu ise hem Türkiye hem de dünya açısından önemli bir adımdır.

HER KOŞULDA ÇÖZÜM ÖNEMLİ

İç sorunlar ve bunları kullanan örgütler, sayabileceğimiz çok daha fazla gerekçeden dolayı taşınamaz bir yüktür. Türkiye sahip olduğu birikim, terörle mücadelede ulaştığı kapasite, terörle mücadele refleksleri açısından örgütlerle mücadeleyi sürdürebilir. Bu konuda sorun yok. Mesele; ülke enerjisinin bir kısmının dahi olsa bu tür meseleler için harcanması ve örgütlerin yürüttüğü terör faaliyetlerden etkilenen insanların yaşadıkları mahrumiyetlerdir. Bu anlamıyla terör örgütlerinin varlığı, toplum açısından, taşınamaz yüktür. Dolayısıyla; var olan sorunlara çözüm üretildiğinde ortaya çıkacak olumlu sonuçları analiz etmek ve bunun üzerinden pozitif bir dil geliştirmek önemli. Kuşkusuz, farklı siyasal perspektiflerle bu konuları tartışmak daha sağlıklı ve olumlu sonuçlar ortaya çıkarabilir. Bu nedenle, pozitif dil/pozitif ajanda oluşturmakta ve siyaseti yüreklendirmekte yarar var. Türkiye hem ciddi meydan okumalar hem de imkânlarla karışılacağı bir dönemin şafağında. Yeni dönemde daha iddialı bir jeopolitik aktöre dönüşmenin yolu, toplumun taraf olduğu sorunları çözmek ve iç siyaseti demokratikleştirmektir. Bu, hem jeopolitik kapasiteyi hem de öykümüzü daha güçlü kılacaktır.

ADNAN BOYNUKARA KİMDİR?

1987-2009 yılları arasında farklı kurumlarda mühendis ve yönetici olarak çalıştı. 2009-2015 yılları arasında ise Adalet Bakanlığı’nda Yüksek Müşavir olarak görev yaptı. 25 ve 26. dönemlerde Adıyaman milletvekili olarak TBMM’de bulundu.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir