Görüşler

İnsan davranışının doğası üzerine

İnsan davranışının doğası üzerine

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Çamdalı “Zincirlerini kırmış, özgün, bazı sınırları zorlamış veya aşmış bireylerin olduğu toplumlar ilerleyecektir” diyor.

İnsan davranışının psikolojik sosyolojik ve sosyolojik temellerinin, kuşkusuz bilimsel zemini vardır. Konunun uzmanları bunu bilir. Ancak bizim de yaşamdan elde ettiğimiz deneyimlere dayalı tecrübelerimizin olduğu bilinir. Bilimsel bilgiler ile tecrübeler elbette birebir kıyas ve birbirine feda edilemez. Zira ikisinin de yeri farklıdır. Taş yerinde ağırdır. Bu da vurgulanmalıdır.

Bu yazıda insan davranışının olumsuz değişiminin nedenleri ve temelleri, tecrübelere ve gözlemlere dayalı olarak ortaya konmaya çalışılacaktır. Bu düşünceler kişiseldir ve belli kişileri de hedef almamaktadır. Asıl gaye bazı gerçeklerin ortaya konmasıdır. Umarım pek çok duygu ve düşünceye tercüman olur ve ders alınır. Olmazsa da zamana not düşülür; hiç değilse iz bırakılır…

İnsanoğlunun her yaşa uygun duygu ve düşünceleri söz konusudur. Yaşam zaten sürekli değişim ve dönüşüm üzerinden evrimleşerek oluşur. Dolayısıyla değişimi, hayatın olağan akışı içerisinde doğal karşılamak hatta kabullenmek gerekir. Fakat değişmeyen olguları da unutmamak ve sürdürmek gerekir. Bunlar: inançlar, gelenekler ve örfi değerler ile diğerleridir.

Eğitim ve öğretimin temel amacı: bir anlamda değişmeyen hakikatlerin taşınmasının ve benimsenmesinin sağlanması, gelişimin önünün açılmasıdır. Zira her şey değişirse yaşam anlamını bugünkü manada kaybeder. Başka bir yapıya evrilir. Bunun için değişmezlerin öneminin vurgulanması gerekir. Bunlar zaten başka yazılarda defaten belirtilmişti.

Bu yazıda, insanoğlunun belli bir yaşa gelince hayatın acımasız koşullarından etkilenerek, geçmişini unuttuğu; en yakınını bile kıskanacak bir yapıya büründüğü; daha fazla maddi kazanç elde etmeye dayalı bir yaşam biçimi benimsediği; bunun sonucunda da nasıl değiştiğinin, kişisel gözlemlere ve tecrübelere dayalı nedenleri ile temelleri ortaya konmaya çalışılacaktır. Bunun psikolojik ve sosyolojik temelleri bilimsel zeminde yapılsa da yukarıda ifade edildiği gibi yaşamdan elde edilen gözlemlerin ve tecrübelerin ortaya konmasının önemli olduğu da düşünülmektedir.

İnsanlar genel olarak belli yaşlarda özellikle de genç yaşlarda; daha yardımsever, insancıl (hümanist) ve idealist yapıdadır. Çevresine duyarlı, kendisiyle birlikte diğer fertleri ve canlıları da düşünen karakteristik bir yapı ortaya koyarken; belli maddi kazançlar ve makamlar elde ettikten sonra değiştiği gözlenmektedir. Daha çok kazandıkça; mal, mülk ve itibar sahibi oldukça; eski çevresinden ve geçmişten uzaklaşarak daha çok bencilleşmektedir. Bunun en tipik örneği tarihteki Karun’dur. Fakir ve iyi bir insanken birden bire zengin ve itibar sahibi olan Karun, sonrasında bencilleşerek kötü ve değer tanımaz birisi olmuştur. Bedelini de ağır ödemiştir. Hikâye, insanoğlunun belli maddi güçler ve itibar elde ettikten sonra geçmişi unutmasının ve bencilleşmesinin sonucunda gelişen değişiminin, acı sonunu göstermesi açısından manidardır; aynı zamanda da ibretliktir. Karun bu anlamda tarihi örnek model bir kişilik olsa da küçük ve büyük ölçeklerde tüm zaman ve mekânlarda, Karunlara rastlamak mümkündür. Belki de herkesin içinde az veya çok benzer özellikler vardır. Tüm mesele bunları kontrol etmek ve akıbeti de unutmamaktır.
Bir zamanlar geçmişe dayalı hukukumuz olan ve uzun süre de görüşemediğimiz bir grup arkadaşla, farklı zaman ve mekânlarda buluşur, sohbet eder ve geçmişi yâd ederdik. Ben onların çoğunun geçmişteki gibi olduğunu düşünürdüm. Onlara geçmiştekinden daha fazla kıymet verirdim. Hâlâ da veriyorum. Ancak acı gerçekle karşılaştığımı da belirtmem gerekir. Arkadaşlardan biri bana “içimizde sadece sen özgün (otantik) özelliğini korumuşun!’ demişti. Gerçekten de tespit, hem benim açımdan hem de arkadaşların değişiminin vurgulanması açısından önemliydi. Değişim elbette herkes için geçerli ancak onlardaki değişim: belli maddi olanaklara ve makamlara gelmenin sonucunda gelişen, bir durumdan veya pozisyondan kaynaklıydı. Hâlbuki pek çoğunun geçmişinde, nice yoklukların ve yoksunlukların olduğunu biliyordum. Belli maddi gücü elde edince ve belli makamlara gelince, geçmişi çoktan unuttuklarını gördüm…

İnsanlar sanki tüm yaşamaları boyunca hep bulundukları konum veya pozisyonlardaymış gibi davranıyor. Geçmişi çabuk unutuyor ve değerlere de pek önem vermiyor. Dolayısıyla bu durum daha içine kapanık, daha dünyevi ve maddi değerlerin ötesine geçmeyen bir yaşam anlayışının doğmasına ve gelişmesine neden olmaktadır. Doğu toplumlarının bence temel sıkıntılarından biri de budur. Maddiyat, elbette Batı toplumlarında da önemli ancak onlar için bilim, sanat, edebiyat, kültürel değerlerin de önemli olduğu bilinmektedir. Bizim gibi toplumların sıkıntısı: maddi değerler ile maddi olmayan değerler arasındaki dengeyi kuramamaktan kaynaklı ortaya çıkan sorunların ve engellerin çözülememesi veya aşılamamasıdır. Bu durum rahatlıkla gözlenmektedir. İnancımıza göre hiç ölmeyecekmiş (umut) ile hemen ölecekmiş (umutsuzluk) arasında yaşamak, tavsiye edilirken toplumun çoğunluğunun “hiç ölmeyecekmiş” gibi yaşadığına şahit olmaktayız. Dolayısıyla tüm dikkatler eşyada toplanmaktadır. Bu da ister istemez belli alanlarda, sınırlı ilerleme ve gelişme sağlanmasına; alternatif değerler üretilememesine; tarihteki değerlerle övünülmeye ve avunulmaya dayalı bir anlayışın gelişmesine vd. sonuçlara neden olmaktadır. Tarih elbette önemli ve atalarımızın her alandaki başarıları ile dolu. Ancak tarihle övünme ve avunma maalesef tek başına yeterli değildir.

Zincirlerini kırmış, özgün, bazı sınırları zorlamış veya aşmış bireylerin olduğu toplumlar ilerleyecektir. Eğitimin, değişmeyen (temel) değerlerin benimsetilmesi ve gelişimin önünün açılması ile birlikte kişisel potansiyellerin de kullanılmasını teşvik eden bir yapıya dönüşmesi, elzemdir. Yerel sınırları aşamayan, onları (sonrasında) geldiği alana taşıyan, değişime kapalı, tabiri caizse “kargadan başka kuş tanımayan” bireylerin çoğunlukta olduğu toplumlarda; gelişim, yenilikçilik, icat ve evrensel değer üretimi olamayacaktır. Olsa da sınırlı kalacaktır. Onlar sadece seyirci olacaktır. Torpil arayacak veya torpil yapacaktır.

Bilim, edebiyat, sanat ve diğerleri; çaba ve emek gerektirir. Uygulamayla ve yazıyla gelişir. Yazıya geçmediği için kültürümüzdeki pek çok teknik, edebi, folklorik ve diğer değerlerimiz maalesef unutulmuştur. Tüm değerlerin yazılması bir anlamda kayıtlanması anlamına gelmektedir. Sonuç olarak bu yazı da insanımızın (belki de insanoğlunun) yaşamda bugün geldiği noktanın anlaşılmasına, katkı vermek amacıyla kaleme alınmıştır. Bir mühendisin sosyal yaşama bakış akışını da yansıtmaktadır…

YORUMLAR (22)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
22 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir