Görüşler

Kent yoksulluğu kıskacınca atık toplayıcıları

Kent yoksulluğu kıskacınca atık toplayıcıları

Menekşe Tokyay “Atık toplayıcılarının yaşadığı toplumsal kriz, hepimizin sorunudur ve toplumsal dayanışmayla, farkındalıkla, empatiyle çözülecektir” değerlendirmesinde bulunuyor.

50 yaşındaki Nusret, yirmi yıldır İstanbul’un Şirinevler semtinde çöplerden kâğıt toplayarak geçimini sağlayan bir Roman vatandaş. İlkokulu ancak üçüncü sınıfa kadar okutmaya maddi imkânları el verdiği kızı da bir süre önce çekçekiyle kâğıt toplarken darp edildi. “Çekçeklerimizin altını yırtıyorlar, motorları ellerimizden alıyorlar, yasak diyorlar. Biz yasak bir şey yapmıyoruz, çöplerden insanların attığı kağıtları topluyoruz. Biz bu işi yapmaya mecburuz. Okumuşluğum yok. Bu yaşta beni kim işe alsın? Hırsızlık mı yapayım? İki çocukla yatağa aç mı girelim?” diye soruyor Nusret. Yaptıkları “ticaret”e bakıldığında onlar atık toplayıcıları. Etnik olarak ise ağırlıklı “Roman”.

YOKSULLUK SADECE ‘EKMEK’ Mİ?

Kent yoksulluğu perspektifinden bakıldığında, İstanbul’daki katı atık toplayıcıları bugünlerde derin yoksulluk ile açlık arasındaki o ince çizgide geziniyor. Aylardır depolarına yapılan baskınlar sebebiyle birçoğu gözaltına alındı, eve ekmek getiremez oldu, geçim kaynaklarından oldu, atık toplama araçlarının yüzlercesine el kondu. Sistemin kolay lokması olmamak için çabalıyorlar şu günlerde. Çünkü yoksulluk sadece eve akşam ekmek götürmek değil; ekonomik yetersizlikler beraberinde eğitimden sağlığa birçok erişimi de imkânsızlaştırarak yoksulluğu kronikleştiriyor.

Her ne kadar İstanbul Valiliği bu denetimlerle “atıkların geri kazanımı ve geri dönüşüm faaliyetlerinin mevzuatla uyumlaştırılmasını” amaçladıklarını ve izinsiz-ruhsatsız atık toplama ve ayırma faaliyetlerinin çevre ve halk sağlığı başta olmak üzere kayıt dışı istihdama yol açıp haksız kazanca sebebiyet verdiğini söylese de atık işçileri bu sürecin onların yararını gözetecek şekilde yürütülmesi, “ekmeklerinin ellerinden alınmaması” gerektiğini vurguluyor. “Günde zaten alnımızın teriyle 50-60 TL kazanıyoruz. Topladığımız atıkları kâğıt toplayan bir şirkete veriyoruz” diyor Nusret, açlık sınırının 3 bine, yoksulluk sınırının 10 bine geldiği ülkemizde...

Peki katılımcı bir demokrasi anlayışımız olsaydı, bir yandan da kâğıt toplama işi lisans belgesine sahip şirketlere verilmek istenseydi bu süreç nasıl işleyecekti? Düşük gelirli, sağlıksız, sosyal güvenceden yoksun koşullarda çalışan, toplumda da zaten dışlanmış olan bu kesimin elinden ekmeğini alan bir uygulama başlatılmadan önce, ilgili tüm tarafların temsilcileri, tüm aktörler bir müzakere masası etrafında bir araya getirilip talepleri dinlenirdi. Hak temelli bir anlayış çerçevesinde sosyal güvenceden yoksun ve ağır yoksulluk koşulları altında yaşayan bu kesimin hakları dikkate alınarak sosyal politikalar geliştirilirdi.

SİVİL TOPLUMUN ÖNERİLERİ

Romanların sosyo-ekonomik sorunlarını uzun yıllardır dillendiren ve çözüm önerilerini siyasi arenada korkusuzca ve sağduyuyla gündeme getiren Sıfır Ayrımcılık Derneği başkanı Elmas Arus, “Atık toplayıcıların sorunlarının çözümü ve iç huzurlarının sağlanabilmesi için kamu, özel sektör, belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve atık toplayıcılarından oluşacak bir komisyon kurulmalıdır” diyor.

Dolayısıyla, kârlılığın keşfiyle birlikte bir zamanlar toplumun “pis” bir iş kolu olarak nitelendirdiği bir “angarya” iş kolu, kurallarını artık büyük işletmelerin koyduğu bir sektör haline dönüşürken, atık toplayıcıları bu yeni düzende oyun dışı bırakılıyor. “Sorunlarını bir yetkiliye ilettin mi?” diye sorduğumda Nusret’in yanıtı net oluyor: “Kim dinler ki benim gibi garibanı?” Yoksulluk sadece ekonomik değil, temel haklara erişimde de bir yoksunluğu beraberinde getiriyor.

Peki talepleri nedir? Öncelikle, bu sürecin tamamen ilgili tüm tarafları bir araya getiren bir komisyon eşliğinde, bu kişilerin güvenli koşullarda ve kayıt altında çalışmalarını sağlayan gerekli yasal düzenlemeler eşliğinde yürütülmesi. Yani sabah uyandıklarında depolarına yapılan baskın sonucu işsiz kalmamak; Avrupa’daki diğer Romanlarda olduğu gibi bir gün bile çalışsalar sigortalı, güvenceli ve haysiyetli koşullar altında çalışabilmek, sağlık koşullarına uygun depolama alanlarında geri kazanım, geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik için kritik önemdeki bu katkıyı gerçekleştirmek. Ne yapılabilir? Atık ayrıştırma işi yapacak büyük işletmeler, doğrudan atık toplayıcılarından atık tedarikinde bulunabilir, bunun için de belirli yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılabilir; bu kişiler bir ara şirkete, taşerona dönüştürülebilir.

Bu noktada Sıfır Ayrımcılık Derneği ve Roman Diyalog Ağı’nın (RODA) geçtiğimiz günlerde yayınladıkları basın bildirilerinde dillendirdikleri talep ise, geçiş sürecinde ilgili belediye öncülüğünde İŞKUR tarafından katılımcılara günlük ücret ödenerek ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından görevlendirilecek öğretmenlerle atık toplayıcılara yönelik eğitim programı düzenlenerek çalışanların sertifikalı olarak çalışmasının sağlanması... Dolayısıyla bu süreç planlı, eğitim temelli ve tarafların tümü için kazan-kazan odaklı bir yaklaşım benimsenirse herkes akşam yastığa başını koyduğunda karnı tok, vicdanı rahat olacak.

Atık toplayıcılarının yaşadığı bu toplumsal kriz, hepimizin sorunudur ve toplumsal dayanışmayla, farkındalıkla, empatiyle çözülecektir. Elli yaşında bir atık toplayıcı “ben bu yaştan sonra hırsızlık mı yapayım?” diye soruyorsa, bunun salt bir kamu sağlığı sorunu değil, güvenliği de ilgilendiren bir boyutu olduğu hepimizin aklının bir köşesinde durmalıdır.

KUZEY MAKEDONYA’DA YAŞANANLAR

Benzer sorunları yakın dönemde yaşayan ve 2005 yılından beri Avrupa Birliği üyeliğine aday ülke olan Kuzey Makedonya’nın başkenti Üsküp’te, Romanların ağırlıkta olduğu katı atık toplayıcıları için yeni bir iş modeli geliştirildi. Geçtiğimiz sene geliştirilen ve hükümetin kabul ettiği plana göre; birkaç şirket bünyesinde bir araya getirilecek olan atık toplayıcılarının kamusal alanlarda çalışmalarına izin verilecek ve böylelikle hem aracı depolarla olan ilişkileri kesilecek, hem de lisans ve örgütlenme yoluyla çalışmaları normalleştirilecek.

Kuzey Makedonya’nın atık toplayıcıları açısından bir “başarı öyküsü” olarak kabul edilmesi gereken söz konusu iş planı, 2021-2027 Sosyal Girişimcilik Ulusal Strateji Planı’na da “öncelikli desteklenecek alan” olarak girdi. Karpos ve Aerodrom belediyelerinde pilot uygulamaları devam ediyor.

Avrupa Komisyonu’nun üyelik müzakereleri yürüttüğü Türkiye için hazırladığı son İlerleme Raporu’na (2020) göre, “çoğunlukla temel kamu hizmetlerinden yoksun ve sosyal yardımlara bağımlı olan Roman vatandaşlar, kötü barınma koşullarında yaşamaya devam etmektedirler. Kentsel dönüşüm projeleri, öncelikle Roman yerleşim yerlerini etkilemeye devam etmekte ve aileleri bütün olarak yerlerinden olmaya zorlamaktadır.” (1)

Avrupa Komisyonu ayrıca Roman vatandaşların yoğun olarak yaşadığı mahallerde “bütünsel aktif istihdam tedbirlerinin” olmadığını, bunun da Roman çocuklar nezdinde ciddi bir maddi yoksunluk ve yoksulluğa yol açtığını kaydediyor.

Nusret de arkadaşları da bu ülkenin yoksulları ve yoksunları... Bu kişiler seslerine kamusallık kazandırmak istiyorlar. Ve şu anda bu ülkenin birer yurttaşı olarak yetkililerden onları görünmez saymamalarını, endişelerine kulak verip uzlaşı zemininde bu akut sorunu çözmelerini bekliyorlar.

KAMUSAL ALAN NASIL KURGULANMALI?

Alman felsefeci, sosyolog Jürgen Habermas’ın kamusal alan kavrayışında olduğu gibi, kamusal alan, toplumun ortak yararını saptamak için eylem ve düşüncelerin üretilip geliştirildiği ortak bir kamuoyunu oluşturan alandır. Burada ortak sorunlara dair tartışmaya herkesin erişimi olmalıdır. Bu anlayış çerçevesinde toplumsal dayanışma temelli bir kamusal düzen idealinde ise atık toplayıcılarının toplumsal dışlanmışlığı kamusal alan tartışmalarının odağına yerleşmeli, yoksulluğu anlama ve tepki verme biçimimiz de bu tartışmanın kapsayıcılığı ile birlikte güncellenmelidir.

Yoksa medyada birkaç gün yer alan ve “hit” rekorları kıran röportajlar, atık toplayıcılarının hayatında orta vadede çok büyük bir değişim yaratmayacak, daha ziyade sorunu bireysel olarak gösterip dramatize edecek, acının pornografisine dek varacak, meseleyi “seyirlik” hale getirip kolay tüketilen bir malzemeye dönüştürecektir.

Ayşe Buğra’nın Kapitalizm, Yoksul

luk ve Türkiye’de Sosyal Politika (2)

kitabındaki ifadeleriyle, Türkiye’de sosyal politikalar hak temelli bir kavrayıştan uzaklaşıp hayırseverlik, STK’lar ve enformel dayanışma ağları üzerinden yürütüldükçe bu kesimlerin de geleceği belirsizliğe sürüklenecektir. Birhan Keskin’in dizelerinde atık toplayıcılarının sesini kamulaştırmak isterim, elimizdeki yegâne güçle, medyayla...

“Denizler dalgalar dövdü beni,

sert rüzgârlar yurt bildi zirvelerimi.

Kırıldım, söküldüm, ufalandım;

döndüm bitiştim tekrar kendime

açsan, kırsan, baksan;

bütün yeryüzü, her zerremde.

Taş taşıdım, içim kendimden yorgun benim,

dilim çok uzun bir yankı.

En eskisiyim ben buranın.”

(1) Avrupa Komisyonu, Türkiye İlerleme Raporu 2020, https://www.ab.gov.tr/siteimages/trkiye_raporustrateji_belgesi_2020/turkey_report_30.10.2020.pdf

(2) Buğra, Ayşe (2008) Kapitalizm, Yoksulluk ve Tьrkiye’de Sosyal Politika. İstanbul: İletişim Yayınları.

MENEKŞE TOKYAY KİMDİR?

Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Belçika Katolik Louvain Üniversitesi’nde Avrupa Birliği alanında yüksek lisans çalışmasını gerçekleştirdi. Avrupa Birliği alanında danışmanlık firmalarında uzman olarak görev aldı. 2003 yılından beri çeşitli dergi ve yayınevleri için çeviri yapmaktadır. Ayrıca, 2010 yılından bu yana Southeastern European Times, Al Arabiya English, Business New Europe, International Business Times, Deutsche Welle, Washington Post, Euronews Türkçe, Arab News gibi uluslararası haber ajanslarında Türkiye muhabiri olarak görev almıştır. Halihazırda Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü’nde Çocuk Hakları alanında doktora çalışmasını yürütmekte ve bir yandan da uluslararası haber ajanslarına Türkiye’ye ilişkin gelişmelere dair analizler hazırlamaktadır. Mülteci hakları, çocuk hakları, kadın sorunları ve Orta Doğu’daki gelişmeler, başlıca ilgi alanları arasında yer almaktadır.

d1106b16-107a-4363-9ee9-85fa15e7ee9c.jpg

İlgili Haberler
YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir