Görüşler

Kruşçev, gerçeklik yitimi veya bir geleceğimiz olacak mı?

Kruşçev, gerçeklik  yitimi veya bir geleceğimiz olacak mı?

“Hayatı inşa ettiğimizi, geleceği kurguladığımızı, iktidar tesisinde aşılmaz yollar kat ettiğimizi düşünürken elimizdekini yitirdiğimizi acı tecrübelerle yaşıyoruz, yaşamaya devam edeceğiz. Yakalandığımız tuzağı fark edemiyoruz bir türlü.”

Kruşçev’in ABD’ye yaptığı ziyaret sırasında ABD’lilere özgüvenle “merak etmeyin, torunlarınız da sosyalist olacak” dediği söylenir. Dünyanın tümünün sosyalist olacağına ilişkin evrimci-ilerlemeci kesin inancın dışa vurumu olan bu sözler, gerçeklikle irtibat yitirildiğinde nasıl fantastik bir hal alındığının ibretlik bir görünümünü sunuyor. Nitekim bu gerçeklik yitiminin nasıl derin bir boyut taşıdığını Kruşçev’in iddiasının tam tersinin gerçekleşmesiyle yaşamış olduk. ABD’lilerin torunlarının sosyalist olması bir yana SSCB dağıldı, torunlar sosyalist olmaktan çıkmakla kalmadılar aynı zamanda toplumsal bir enkazın altında hayat yoksunu kaldılar.

Kesin inançlılık, Kruşçevlerle sınırlı bir mesele değil. Hayatımızın her alanı kesin inançlılığın pençesinde neredeyse. Özgüvenli ve iddialı söylemler eşliğinde siyasal mühendislik operasyonlarına maruz bırakılıyoruz. Heidegger’in ifadesiyle sükûnetle düşünen düşünme üzerinden meseleleri ele alamadığımız için, marifetleri kendi inancımız olan bir takım sloganlarla hayatı zapt etmeye çalışıyoruz. Hayatı inşa ettiğimizi, geleceği kurguladığımızı, iktidar tesisinde aşılmaz yollar kat ettiğimizi düşünürken elimizdekini yitirdiğimizi acı tecrübelerle yaşıyoruz, yaşamaya devam edeceğiz.

Yakalandığımız tuzağı fark edemiyoruz bir türlü. İktidar olmanın daha doğrusu iktidarda olmanın handikapı bu. İktidarda olduğu için işlerin yolunda olduğunu, kontrolünde seyrettiğini düşünüyor insan. Hayat da bir noktadan sonra bir iktidar oyununa, iktidarda kalma çabasına dönüşüyor. Buna odaklanıldığında nasıl bir hayat yaşamanız gerektiğine ilişkin diri ve özeleştirel bilincinizi yitirmekle kalmıyorsunuz aynı zamanda yürürlükte olanın ne olduğunu, muhafaza etmeye nasıl çalıştığınızın, neyi elde ettiğinizin ve bunu nasıl yaptığınızın farkına varamıyorsunuz. Geniş ölçekli bir anlam yitimi söz konusu olduğunda, çürütücü bir zihinsel mevcudiyetin koşullarında agresifleşen bu tutum, maalesef bir Türkiye gerçeği olarak önümüzdedir.

Şanlı bir gelecek vaadi üzerinden katlanılması gereken zor(un)lu bir eşik olarak bugüne ilişkin gerekçe üretme stratejisi, esas itibariyle geleceği tüketiyor. Anlamlı bir geleceğin inşası, anlamlı bir bugünün var olması için gösterilen titizlik ile bağlantılıdır. Aksi taktirde bugünü kayıtdışılık parantezine alan ve dolayısıyla her türlü şeyin olabileceği bir dizginsizlikle sarmalayan gerçeklik, ancak nitelikli bir şey olma ihtimali olan bir mevcudiyetin kundaklanması anlamını taşıyabilir.

Günümüzde, mevcudu büyük anlatılar sosunda görünmez kılma ve böylelikle tahkim etme şeklinde bir gerçeklikten kaçış stratejisi yürürlüktedir. Bu strateji sadece mevcudu muhafaza etmekle kalmaz aynı zamanda yukarıda da değinildiği gibi bir odak kaymasına yol açmakta ve bizi bir anlamsızlık girdabında teyakkuzda bulunmaya zorlamaktadır. Hal böyle olunca gerçeklikten kopuk iddialı ve özgüvenli bir meydan okumadan geriye bir şey kalmıyor maalesef. Ekonomik gerçekliğimizde derinleşen bir gelir adaletsizliği, sistematik şekilde yoksullaşmanın artışı, bir takım sosyal politika uygulamalarıyla toplumsal kesimlerin önemli bir kesiminin bağımlı hale getirilerek güçsüzleştirilmesi görülemiyor, konuşulamıyor. Bu ekonomi-politikle de bağlantılı olan sosyal-kültürel çözülmelerin derinleşmesi sosyolojik gerçekliklerinden arınık şekilde karanlık ve gizemli mahfiller üzerinden çözümleniyor. Basın, akademi, eğitim, sivil toplum gibi hayatımızın tüm alanları benzer bir konumlanışın ürettiği yozlaşmayla malul.

Sorulması gereken sorular sorulmadığında, yüzleşilmesi gereken acı gerçekler göz ardı edildiğinde daha doğrusu hayat bu soruları sormamak ve bu gerçeklerle yüzleşmemek üzere organize edildiğinde elimizde kalan tek şey bugünkü enkazı meşrulaştıracak bir mutlu gelecek anlatısı olacaktır elbette. Ancak her şeyin giderinin olduğu postmodern koşullarda bizim için mesele, bir göz boyama meselesi olmanın çok ötesinde olmak durumundadır. Zaaflarımıza, duygularımıza, bilinçaltımıza yönelik dokunuşların rıza üretecek şekilde gerçekleştirildiği bir yönetimsellik içerisinde gündelik akışımızın seyrine yönelik yaşadığımız felç halinin bir gelecek üretemeyeceğini, tam da bu üretememeden bir kaçış ve bu üretememeyi gizleme faaliyeti olarak ihtişamlı gelecek oyununa sürüklendiğimizin altını ciddiyetle çizmek zorundayız.

Anlamlı bir gelecek anlamlı bir bugünün tesisiyle mümkündür. Büyük ve ihtişamlı bir gelecek bugüne ilişkin özen, gayret ve ciddiyetle bağlantılıdır. Tevarüs edileni aynı şekilde muhafaza ettikten sonra bir takım makyajlarla düzenin yeniden yapılandırıldığını söylemek akla ziyandır. Şu an sürmekte olup olmadığı belli olmayan yeni çözüm sürecinden bir anlatı kalabalığı içinde ne olduğu anlaşılamayan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ne, derinleşen gelir adaletsizliğinden Aile Yılı kapsamında açıklanan destek paketine uzanan pek çok duruma bakıldığında Türkiye’nin dünü bugüne taşıma gayreti, arzusu içinde olduğu rahatlıkla görülecektir. Dünün işlevsizleşmiş, sorun çözücü olmayan, varlıklarıyla sorunları kronikleştiren yapılarının hem mantık hem de işleyiş olarak başka bir hikâye üretmek üzere cilalandığı acı gerçeği önümüzdedir. İkinci el bir düzene niçin rıza gösterildiğinin bile farkında olunmadığında bu düzenin nasıl bir inşa kapasitesinde olacağının düşünülmesini beklemek elbette fazla iyimserlik olarak değerlendirilebilir. Varlıklarını ve meşruiyetlerini dünün çözümsüz düzenine borçlu olan kesimler kendi devri iktidarlarında, üstelik çok daha kötü yönettikleri halde, bu düzenin ülkeyi şaha kaldıracaklarını vaat ediyorlar. Bu düzenin sahiplerine yar olmayacağının en büyük göstergesi kendileri olanlar, bunu görmek yerine aynı düzeni, aynı mantığı, aynı kurguyu sürdürerek Türkiye için farklı bir gelecek tasavvur ediyorlar. Şüphesiz bu bir yanılgıdır. Bu, büyük bir yanılgıdır. Tarihin tekerrür etme mecburiyeti de huyu da yoktur. Ancak ders alınmadığında yaşananların aynıyla yaşanmasında da bir sürpriz görülmeyeceği açıktır.

Başlayan ancak devam edip etmediği belli olmayan yeni çözüm sürecinde yaşadığımız gibi sorunu konuşmaktan ziyade dayatılan bir çözümün yönlendirmesinde yol almak bu durumun müşahhas bir örneğidir. Çözülmesi istenilen şeyin neden soruna dönüştüğü, bağlantılarının neler olduğu tartışılmadığında ve sorunlarla özdeşleşen aktörlerin direktifleriyle sorunun çözüleceği varsayıldığında aşırı mekanik ve yüzeysel bir parkurda çözümsüzlüğe sürüklendiğimizi göstermiyor mu bu durum? Veya Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Öğretmenlik Mesleği Kanunu gibi düzenlemelerle eğitim alanındaki sorunları çözeceğini ve yerli ve milli bir kimlik temelinde yeni bir makbul vatandaş üretimi yapacağına inanan hükümet, benzer bir hayal ile yol alan kendinden önceki iktidarın neden bunu başaramadığının, eğitim alanının neden bir kronik sorunlar yumağı olarak hayatımızda bulunduğunun muhasebesini yapıyor mu? Eğitim alanında sorun nedir, yaşadığımız problemlerin kök sebepleri nelerdir ve çözüm olarak ileri sürdüğümüz hususlarla bu durumlar arasında bir bağlantı var mıdır? Büyük bir memnuniyetsizlik odağına dönüşen eğitim alanında problem nedir ki MEB, müfredat düzenlemesiyle buna çözüm üreteceğini düşünüyor? Veya Cumhuriyet öncesinden bu yana dile getirilen öğretmen niteliği problemi nereden kaynaklanıyor ki hükümet çözümün Öğretmenlik Mesleği Kanunu olduğunu ileri sürüyor? Veya ailenin yaşadığı krizin ne olduğuna gerçekten odaklanmış mı ki çözüm olarak evlere şenlik bir takım maddelerin yer aldığı destek paketini açıkladı?

İngiliz başbakanın “Türkiye çok parlak bir geleceğe sahiptir. Ve hep öyle kalacaktır” dediği söylenir. Bu sözler Türkiye’de, ne tür bir kıskacın varlığına göndermede bulunduğu şeklinde anlaşılmak yerine gururu okşanmış bir çocuğun sevinci içerisinde iltifat olarak değerlendirilmiştir. Mevcudun onanması ve muhafazası için bir hayat mücadelesine dönüştürülerek İngiliz başbakanın arzuları istikametinde işlev görecek şekilde bir performansın icra ediliyor olması da ayrı bir trajedi.

Kruşçev Amerikalılara torunlarının sosyalist olacağını özgüvenle söylerken kendi torunlarının başına çökecek bir düzeni nasıl ayakta tutmaya çabaladığını elbette fark etmiyordu. Ancak bu onu SSCB’nin çöküşünden ve yarattığı tahribattan muaf tutabilir mi? Gerçekliği görmek yerine anlatısına meftun olmakta ısrar ederek gidebileceğimiz yer en iyimser halinde bulunduğumuz mevcut yer olabilir. İçinde bulunduğumuz durumu meşrulaştırmak, muştulanan yarınlar için sürekli methiyeler düzmek yerine sorgulayıcı bir şekilde yüzleşmeyi tercih etmek bir geleceğimizin olabilirliği için önemli ve gerekli ilk adım olarak duruyor maalesef.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir