Görüşler

Pürdikkat: Odaklanma becerisini nasıl yitirdik nasıl geri kazanabiliriz?

Pürdikkat: Odaklanma  becerisini nasıl yitirdik  nasıl geri kazanabiliriz?

Kırklareli Üniversitesi Pazarlama ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Görevlisi Kadir Metin Akbaş, modern zamanların problemi olan odaklanamamanın nedenleri üzerine değerlendirmede bulunuyor.

Modern zamanların en netameli problemi, bir işe tam anlamıyla odaklanamamak. Dikkatimiz çok çabuk dağılıyor. Herhangi bir meselede derin çalışmalar yapamıyoruz. Kendimizle baş başa kalıp, uzun saatler boyunca tek bir konu üzerine okuma yapmaktan, yazıp çizmekten, iç rahatlığı sağlayacak kadar çalışmaktan uzağız. İstisnasız hepimiz odaklanamamaktan şikâyetçiyiz. Odaklanma becerimizi nasıl kaybettik ve bunu yeniden kazanma şansımız var mı? Bu can yakıcı sorunun cevabını arayan Amerikalı bilgisayar bilimleri profesörü Cal Newport, bu konudan muzdarip olanlara yol göstermesi adına, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, önemli bir kitaba imza atmış. Metropolis Yayıncılık’tan çıkan “Pürdikkat: Odaklanma becerisini nasıl yitirdik, nasıl geri kazanabiliriz?” başlıklı kitap, odaklanamama problemini derinlemesine inceleyen iyi bir çalışma. Görece basit önlemler ve uygulanabilir tavsiyeler içeren kitap, dikkat dağınıklığı ve bir konuda derinleşememe sorununa çözüm arayanlar için hayati öneriler sunuyor.

İçinde bulunduğumuz çağa çok farklı isimler verilse de en popüleri “iletişim çağı” adlandırması. Özellikle iletişim araçlarının yoğun kullanımına bakacak olursak, bu araçlar tarihin hiçbir döneminde hayatımızı bu kadar yoğun yönlendirmemişlerdi. Telefonlardan tabletlere, kişisel bilgisayarlardan akıllı saatlere kadar bizi sarıp sarmalayan bu mavi ekranların bize en büyük hediyesi ise “kronik dikkat dağınıklığı” oldu. Kitap okumaya başladığımızda birkaç dakika geçmeden elimiz telefonumuza gidiyor. Bilgisayarımızda bir işe odaklanmaya çalıştığımızda, birkaç dakika geçmeden internette sörf yapmaya başlıyoruz. Film seyrederken sosyal medya hesaplarımızı kontrol etmeden duramıyoruz. Arkadaşlarımızla bir araya geldiğimizde sohbet etmek yerine telefon ekranına bakmayı tercih ediyoruz. Nereye gidersek gidelim, ne yaparsak yapalım, fotoğraf çekmekten ânın tadını çıkaramıyoruz. Hepimizde vaziyet bu! Ve bu hal hepimiz için çoktan sıradanlaştı. Dikkatimizi toplamakta zorlanıyoruz. Toparlarsak da dakikasına yeniden dağılıyoruz. İşin ilginç yanı her alanda rekabetin yoğun yaşandığı günümüzde, entelektüel ve akademik üretimimizi azami düzeye çıkarabilmemiz için uzun periyotlar boyunca, sadece tek bir iş üzerinde, dikkat çelici uyaranlardan koparak, tamamen odaklanmış bir halde çalışmamız gerekiyor. Ancak yapamıyoruz.

Bunu başarmanın tek yolu, dikkatimiz üzerinden kazanç sağlamak amacıyla üretilmiş ekranların kontrolünü ele almaktan geçiyor. “Pürdikkat çalışma” ve onun tam karşıtını temsil eden “yüzeysel çalışma” kavramlarını açıklayarak meseleye giriş yapan Newport’a göre pürdikkat çalışma; tamamen odaklanmış halde, büyük bir dikkatle gerçekleştirilen ve bilişsel yeteneklerimizin sınırlarını sonuna kadar zorlayan profesyonel faaliyetlerdir. Pürdikkat çalışmayla üretilen yeni değerlerin ve geliştirilen kişisel becerilerin başkalarınca taklit edilmesi çok zordur. Yüzeysel çalışma ise; odaklanmayı ve bilişsel çaba harcamayı gerektirmeyen, operasyon ve organizasyona dayalı işlerdir. Yüzeysel çalışmayla üretilen değerler ise dünyaya yeni bir şey katmaz ve ikame edilmeleri de çok kolaydır.

Buna göre; elimizden gelenin en iyisini ancak “pürdikkat çalışarak” ortaya koyabiliriz. Bu konuda temel ilkemiz, “dikkatimizi neye veriyorsak, dünyamız da onun bir sonucudur!” önermesi olmalıdır. Bunu gerçekleştirmenin ilk adımı ise derinleşmekten geçiyor. Hangi mesleği yapıyorsak, hangi ilgi alanına sahipsek, hangi konu üzerine ihtisas yapmak istiyorsak onun üzerine eğilmemiz, o konuda kendimizi yetiştirmemiz, derinleşmemiz gerek. Bu derinleşmeyi sağlarken, tüm uyaranlardan, dikkat dağıtıcılardan, akıl çelenlerden uzakta olmaya özen göstermeliyiz. Newport, bunun nasıl olması gerektiğine dair ipuçlarını kitabında ayrıntılı bir şekilde anlatıyor ki bunların çoğunluğu, uygulaması çok da zor olmayan, ancak kararlı bir irade isteyen yol haritalarından müteşekkil. Bu, kimi zaman sadece okumak istediğimiz kitabı alıp bir odaya kapanmak da olabilir. Laptopumuzu alıp kütüphaneye giderek, bitirmemiz gereken makalemize yoğunlaşmak da. Evimizde herkes uykudayken, internet üzerinden dil kursumuzu takip etmek de olabilir. Geçmemiz gereken dersin sınavına hazırlanmak için sabahları biraz daha erken kalkmak da. İşin püf noktasına bakacak olursak, bir konuda derinleşmek için kesin karar vermek ve bunu kesintisiz bir şekilde uygulamak şart.

Odaklanma becerisini geri kazanmamız için atacağımız ikinci adım, can sıkıntısından kaçmamak ve hatta canımızın sıkılmasına müsaade etmek. Günümüzde en sık duyduğumuz yakınmaların başında “can sıkıntısı” geliyor. Özellikle yetişme çağındaki çocukların, telefon, tablet gibi araçları elde etmek için öne sürdükleri bahanelerin başında gelen can sıkıntısı, aslında kıymetini çok da bilemediğimiz temel bir motivasyon kaynağımız. Elimizin altında akıllı cihazlar olduğu için canımız her sıkıldığında, sorgusuz sualsiz, mutat bir şekilde bu cihazlara gömülüyoruz. Masum gibi görünen bu alışkanlık, uzmanlara göre beynimizin odaklanma yetisini zayıflatan hatta beynimizi enkaza çeviren kötü bir davranış şekli. Düzenli çalışan kasların zamanla gelişmesi gibi beynimiz de bir şeye odaklandıkça -ve bu esnada canımız sıkıldıkça- kendini geliştiriyor. İlk kez kitap okumaya başlayan birisinin ilk on sayfayı zar zor okuması ama yılmayıp sabrettikçe, her geçen gün okuduğu sayfa sayısını artırması ve nihayetinde okuma eyleminin onda “alışkanlık” halini alması gibi bir durum söz konusu. Bu yüzden, can sıkıntısından kaçmamak, atmamız gereken ikinci adım.

Newport’un önerdiği üçüncü adım -kendi adıma konuşacak olursam biraz sert!- sosyal medyadan çıkmak. “İrade gücümüz kısıtlıdır ve albenili internet araçlarının dikkatinizi çelmesine müsamaha gösterdiğiniz ölçüde ciddi konulara odaklanmakta zorlanacaksınız.” Cümlesini okuduğumda, bu işin gerçek anlamda bir fedakârlık istediğini görmüş oldum. Hiçbir sosyal medya hesabının olmadığını gururla vurgulayan Newport’un atmamızı istediği bu üçüncü adım, diğer iki adıma göre canımızı en çok acıtacak olanı gibi duruyor. Merak duygumuza, egomuza ve konforumuza hitap ederek, bizi kendilerine bağlayan bu platformları bir çırpıda silip çıkmak kolay değil. Ancak bu medyaların bizi, sürekli paylaşım bombardımanına tutacak şekilde ayarlanmış olması, aklımızın devamlı bu platformlarda kalmasını sağlıyor. “Kim ne paylaştı? Az önce paylaştığım gönderi ne kadar beğeni aldı? Yorum yazan oldu mu? Hikâyede gördüğü halde paylaşımımı beğenmeyenler var mı?” Ve daha birçok soru, odaklanma yetimizi kemirip duruyor. Odaklanma yolunda bizi oyalama konusunda çok maharetli olan bu platformlar, akıllı telefonlar sayesinde elimizin altında hüküm sürüyor. Newport’un sosyal medya platformları konusundaki tavizsiz duruşuna hak vermemek, elde değil.

Odaklanma becerisini geri kazanma konusunda atmamız gereken dördüncü ve son adım ise “sığ sulara dikkat edin!” başlığıyla verilen, kendi zamanımıza saygı gösterme ve özenli olma pratiği. “E-postasız Bir Dünya: Aşırı İletişim Çağında İşi Yeniden Hayal Etmek” adında başlı başına bir kitap kaleme alacak kadar hassasiyet taşıdığı konu olan e-posta faaliyetlerini insanın zamanını çarçur eden “dijital diktatörlük” olarak tanımlayan yazar, sadece e-posta cevaplamanın bile insanı, odaklı çalışmaktan alıkoyup yüzeysel iş yapmaya sevk ettiğini söylüyor. Newport’un nefret ettiği e-posta faaliyetlerini bizler, “WhatsApp’ın hayatımıza çökmesi” olarak yorumlayabiliriz. Ne yazık ki birçok WhatsApp mesajının tek amacının, 7/24 bizi rahatsız etmek, bir işe odaklanmamızı engellemek, cevap verme zorunluluğu yüzünden stres katsayımızı artırmak ve özel hayat sınırlarını ihlal etmek olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kitabı okurken, Newport’un e-postaların zamanımızı almaması için önerdiği birçok yöntemi, hem e-posta, WhatsApp hem de sosyal medya platformlarının direkt mesajları konusunda uyguladığımı gördüm ki her eğitim dönemi başlangıcında ilk dersimde bu konunun üzerinde ısrarla dururum. En basitinden, “Hocam, bir şey soracaktım. Müsait misiniz?” diye bir mesaj atılmaması gerektiğini, tüm meramın tek bir mesajda anlatılması gerektiğini iyi bilir öğrencilerim.

Çok da bilincinde değiliz ancak “dikkatimiz” sahip olduğumuz en kıymetli güdülerimizden. Bunu bizden daha iyi bilen teknoloji şirketleri, dikkatimizi sadece kendilerine vermemiz konusunda çok pervasız davranıyorlar. Bu pervasızlık, bizi odaklanma konusunda çok olumsuz etkiliyor. Dikkatimizi nasıl toplayacağımızı, pürdikkat nasıl çalışacağımızı ve bunu nasıl başaracağımızı öğrenmemiz, es geçemeyeceğimiz bir ödev. Cal Newport’un “Pürdikkat” kitabı, bu konuda başvurulacak iyi bir rehber.

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir