Görüşler

‘Stanbol Kumkapısı’nda deniz mâlikleri oynar’

‘Stanbol Kumkapısı’nda deniz mâlikleri oynar’

Kültür Tarihi Araştırmacısı Taner Ay, Evliya Çelebi’nin Kumkapı’yı pek sevmediğini, bunun birinci nedeninin de semtteki meyhaneler olduğunu belirtiyor.

Evliya Çelebi’yi okuyanlar, onun Kumkapı’yı pek sevmediğini bilirler. Bunun birinci nedeni Kumkapı’nın bir meyhâne semti olmasıdır, ikinci nedeniyse Kumkapı’daki hîzân-ı dilberân fazlalığıdır. Evliya Çelebi’nin “esnâf” tabakaları arasında zikrettiği hîzân-ı dilberân konusunu başka bir yazıya bırakarak, Kumkapı’daki meyhâne faslına kısaca değinmek gerekiyor.
Seyyâhımız ağzına meyin katresini koymayanlardandır ama, Yahyâ Efendi de, bu semtin farkını, “Stanbol Kumkapısı’nda deniz mâlikleri oynar” şeklinde ifâde etmiştir. Kumkapı’nın bir meyhâne semti olmasının, Evliya Çelebi’den sonra bir müddet için kesintiye uğradığı, Eremya Çelebi Kömürciyan’ın “Eskiden burada Samatya’dakilerden daha fazla ve daha şen meyhâneler vardı” kaydından anlaşılıyor. Bununla birlikte, Kumkapı meyhânelerinin en parlak çağını 19’uncu yüzyılın sonuna doğru yaşadığı da muhakkaktır. Buysa Hagop Baronyan’ın “Kumkapı’da bin iki yüz Ermeni yaşar ama iki bin dört yüz meyhâne bulunur” diyerek bizimle kafa bulmasına neden olmuştur. Karabıçak, Aynalı ve Sarnıçlı meyhânelerine Osman Cemal Kaygılı yetişememiş olsa bile, Habib Efendi’nin kahvehânesinde oraların kokusunu özleyen eski nesilen pek çok kişiye rastlamıştır.

***

Biliyorum, yaşı altmışı aşkın olanlar, hemen Kör Agop diyecektir. Osman Cemal ‘31 yılında Yeni Gün gazetesinde “İstanbul Gezintileri” yazı dizisine başladığında, Agop İnciyan daha on altı yaşındaydı ve Kumkapı’nın eski meyhânelerinin hiçbiri kalmamıştı. Agop’un meyhâneciliği ‘38 yılından sonradır, şöhretli bir meyhâneci olana kadar da tam on altı mekân değiştirmiştir. Ona “Kör” denmesinin nedeni bir gözünün kör olmasıydı. Ama, karısı Marta’nın ve çok sevdiği köpeği Zalim’in de birer gözleri kördü. Sırrı Gültekin’in ‘67 yapımı “Yıkılan Gurur” filmindeki meyhâne, Kör Agop’un kim bilir kaçıncı mekânıydı. Bununla birlikte, Belgin Doruk’un, Ayhan Işık’ın ve Vahi Öz’ün Kör Agop’ta içtikleri sahne, seyredeni sadece güldürmez, ona meyhâne ile içkili lokanta arasındaki farkı da gösterir. Oysa, günümüzün cüzdanları şişkin zevk fukarasının müdâvimi oldukları mekânlar, meyhâne değil, içkili lokantalardır. Aydın Arakon’un ‘61 yapımı “Özleyiş” filmi de bir meyhânede başlıyordu. Belgin Doruk’un oynadığı Suna, orada midye dolma satmaya çalışırken, iki müşterinin tacizine uğrar. Nubar Terziyan’ın oynadığı meyhâneci ise buna çok kızıp, “Agop’un yerinde bu iş olmaz, hem Suna’ya!” deyip, araya girer. Nubar Terziyan’ın Agop’u, bizim Agop İnciyan’dan esinlenme midir, bilmiyorum, ama Agop isminin artık bir meyhâneci markası olup çıktığına işâret etmesi bakımından Arakon’un filmini önemli buluyorum.

***

Bizans Dönemi’nde “Konto skalion” isimli bir limana sâhip olan mahal, fetihten sonra donanmamızın merkez üssü olmuştur. Fatih Sultan Mehmed, kentin nüfus çoğunluğunu oluşturan Rumlara karşılık, 1461 yılında Bursa Ermenilerini getirtip, bir kısmını liman civârına yerleştirmiştir. 1513 yılında Haliç’teki Tersane-i Âmire yapılıp, donanmamız oraya nakledilince, terk edilen liman kum ile doldurulur. 1514 yılından sonraysa, Nahçıvan, Tebriz, Garin, Yerzınga, Gamah, Muş ve Sebastia gibi şehirlerden getirilen Ermenilerin bir kısmı yine bu semte yerleştirilmiştir. Bu nedenle, 20’nci yüzyılın başlarına kadar Kumkapı nüfusunun ağırlığı hep medar-ı maişetleri balıkçılığa ve kayıkçılığa dayanan Ermenilerden oluşmuştur.

***

17’nci yüzyılda semtin Kadırga tarafına doğru kısmında Çingene hânelerinin olduğunu Eremya Çelebi Kömürciyan’dan öğreniyoruz. Ama, 1656 ile 1661 arasında sadrazamlık yapan Köprülü Mehmed Paşa, fuhuş nedeniyle Çingenelerin meskenlerini yıktırtıp, onları Kumkapı’dan çıkartmıştır. Kumkapı’daki Rum nüfusun ise Ermenilere nazaran hep daha az olduğu muhakkaktır. Bunların bir kısmı hiç şüphesiz şehrin Bizans bakiyesindendi, aralarında elbette Midilli ve Kapıdağ Rumları da vardı, bir kısmınıysa Fatih Sultan Mehmed devrinde İstanbul’a getirilip Narlı Kapı’da iskan edilen Karamanlılar oluşturuyorlardı. Narlı Kapı’daki Karamanlılardan bazılarının daha sonra Fener ve Kumkapı mahallelerine taşınndıkları anlaşılmaktadır.

***

Kumkapı’nın yüzyıllar boyunca etnik ağırlık açısından pek değişmeyen nüfus yapısı, 93 Harbi yüzünden büyük bir kırılma yaşar. Babadağ, Çırpan, Edirne, Filibe, Hasköy, Karinabad, Kırım, Lofça, Plevne, Rava, Silistre, Sofya, Şumnu, Tırnova, Varna ve Vidin civârından gelen Müslüman muhacirlerin bir kısmı, muhtemelen 1877 yılının ikinci yarından itibaren, Kumkapı’daki tren yolu ile hisar dibi arasındaki araziye yerleşmeye başlayarak, Kumkapı Teneke Mahallesi’nin inkişâfındaki asıl etnik ve dinî unsuru teşkil edeceklerdir. Bir sefâlet merkezi olan Kumkapı Teneke Mahallesi’nde, Müslüman muhacirlerinden, 1892 kaydına nazaran yirmi üç aile, 1893 kaydına nazaran da yirmi beş aile ikamet ediyordu. Mahallede 1892 yılında yirmi altı Ermeni, bir Rum ve Anadolu’dan gelme iki Müslüman aile daha vardır. 1893 yılında Rum aile sayısında bir değişiklik görülmezken, Ermeni aile sayısı yirmi ikiye düşer, Anadolu’dan gelme Müslüman aile sayısı da dörde çıkar. Kumkapı Teneke Mahallesi’nde, 1892 yılında elli iki hânede toplam iki yüz on bir kişi, 1893 yılındaysa elli iki hânede toplam iki yüz üç kişi yaşamaktadır. Demiryolu ile hisar arasındaki bölge, mahalle olarak, belki 1875 yılından hemen sonra inkişâf etmiş olabilir. Şehremâneti Rehberi’ndeki 1875 tarihli haritada, Kumkapı Teneke Mahallesi’nin inkişâf ettiği mahalde bir yerleşim gösterilmemiş olması buna kanıt olabilir mi, emin değilim. Belki aynı mahalde, 1875 öncesinde bile Kumkapı’nın yoksul Ermeni balıkçılarının veya sandalcılarının tek tük kulübeleri bulunuyordu. Bu türden yapıların çoğu defa haritalarda işâretlenmediğiniyse herkes bilir. 1892 yılında mahallede Ermeni nüfusunun yüz yirmi dokuz, buna karşılık Müslüman muhâcirlerin nüfusu da yetmiş ikiydi. 1892 ve 1893 yıllarındaki Ermeni nüfusunun, İstanbul, Bursa, Divrig, Yerzınga, Vasburagan ve Kharpert asıllı olduklarını görürüz. Bunlar muhtemelen 93 Harbi muhâcirlerinden önce Kumkapı’ya gelip çâresizlikten o mahale yerleşmişlerdi. Bu da, 93 Harbi muhâcirlerinin, Kumkapı’nın eski yoksullarına eklemlenen yeni bir etnik ve dinî unsur olduğuna işâret etmektedir.

***

Kumkapı Teneke Mahallesi, “mahalle içindeki mahalle” görünümündedir. Haritalarda ve şehir rehberlerinde, Teneke Mahallesi, Şehsuvar Bey Mahallesi’nde, Şehsuvar Hisardibi Sokak veya Şehsuvar Caddesi üzerinde gösterilmektedir. ‘34 yılına ait “İstanbul Şehri Rehberi”nde, mahalle için, ahırların bulunduğu hisar boyu ifâdesi kullanılırken, birkaç yıl sonraki Akşam gazetesinin bir haberinde, damları teneke kaplı küçük kulübelerden terekküp eden mahallenin tren hattının iki tarafında bulunduğu belirtilmiştir. Bu da, 1892 ve 1893 yıllarında elli iki hâneden ibaret sefâlet mahallesinin, ‘41 yılında iki yüz kırk hâneye çıkarak, tren hattının diğer tarafına doğru hızla yayıldığına işâret etmektedir. Ahmed Rasim’in “pis ve müteaffin kulübeler dizisi” şeklinde tanımladığı Teneke Mahallesi için devrin Son Posta gazetesinin “sefîl, lâübâlî ve pis” ifâdesini kullanması da hayli dikkat çekicidir.

***

Ara Güler’in “Kumkapı Ermeni Balıkçıları” isimli foto röportaj türündeki eserinde, Doğan Hızlan’ın ifâdesiyle, meşakkat ile muhabbet bir aradadır. İstanbul’un son Ermeni balıkçı reisleri, Dacat Reis, Husig Reis, Kevork Reis, goygoycular, merametçi kadınlar, Sahil Yolu’nun yapılmasıyla ortadan kalkan balıkçı semti Alemdağ ve Teneke Mahalle, hepsi Ara Güler’in kitabında bulunuyor. Bu foto röportaj, ilk defa Jamanak gazetesinde 21-26 Mayıs 1952 arasında altı gün boyunca “Kumkapui hay tzıgnorsnerun hed” ismiyle yayımlanmıştı. Kumkapı o yılda hâlâ ufak bir balıkçı köyüydü. Ama, Sahil Yolu yapılınca, birkaç yıl içinde o şirin balıkçı köyünün büsbütün değişeceği, ne balıkçı reislerinin, ne Kumkapı halkının ve ne de Ara Güler’in aklına gelmiştir. Kumkapı’da hep cahil ve yoksul Ermeniler çoğunluktaydı ama oradan Müslümanların mürekkep yalamışlarının da çıktığını biliyoruz. Örneğin, şâir ve bestekâr Nazîm Yahyâ Çelebi’yi diğer Nazîm’den ayırmak için ona Gedikpaşalı denmişti. Şeyhülislâm ve bestekâr Ebûishakzâde Mehmed Esad Efendi’nin “Atrabü’l-âsâr” isimli eserinde onun üstadın beş yüzden fazla bestesinin bulunduğu yazılıdır. Nazîm gibi 17’nci yüzyıl şâirlerinden olan Osmanzâde Ahmed Tâib ise Kumkapı’daki Karamânî Mehmed Paşa Camii’nin bitişiğindeki medresede müderrislik yapmıştı. Benim aklıma bir de 18’inci yüzyıl şâirlerinden Kumkapılı Sabîh geliyor.

***

20’nci yüzyılın başlarında yaz geldiğinde Kumkapı bir “fukara plajı” olup çıkarmış. Çünkü, semtin ne kadar açlıktan nefesi kokanı Evredo köpeği varsa, çöp yığını dağlarını aşıp, bütün gün denizde yamalı iç donlarıyla çimerlerken, azıcık para kazananlarıysa, Gedikpaşa’nın çunguri cinsinden ensesi kalınlarıyla birlikte sayfiyede fildirik peşindedirler. Siz benim sayfiye dediğime pek aldırmayın, yürüyerek bile gidilse en fazla altmış dakika çekecek mesafedeki Topkapı’nın Takkeci Mahallesi’nden bahsediyorum. Yahudi olsalardı anlardım ama, Kumkapı ve Gedikpaşa Ermenilerinin, Takkeci Mahallesi’ndeki omuz vursan yıkılıcak ahşaplarda sekiz on aile birlikte yatıp kalkmaları akıl işi değildir. Bir de Ermeni kadının güzeli, hakikaten pek güzel olduğundan, insanın Madam Hayganuş gibi hoşor ve civelek bir karısı olursa, onu Şeyhülislâm Bahçesi’nin içindeki köşke getirmesi için kafayı yemiş olması gerekiyordu. Köşkün gerçi Hacı Ağa isminde yetmişlik bir bekçisi vardır ama, adamcağız bütün gün eli uçkurunda altmışlık dul Madam Maryam’ın peşinde dolandığından, kaçamakları görecek hâlde değildir.

***

Osman Cemal üstadım Vakit gazetesinin anketine 25 Mart 1930 günü verdiği yanıtta, “Kadında güzellik dendi mi, benim için Kumkapılı Madam Hayganuş ile Avrupa güzeli Matmazel Dipakru eşittirler” demişti. Onun Madam Hayganuş’u ile benim Madam Hayganuş’um aynı hoşor değilseler bile, sonuçta iş yegâne hakikate çıkıyor: Kumkapı’nın sadece Ermeni hoşorları değil, gençten Ermeni mıknatısları da pek salyalıdırlar. Örneğin, ‘23 öncesinde Piç Ardaş’ın kapattığı Kumkapılı dilber Agavni’yi bilen kaç kişi kalmıştır, işte bundan pek emin değilim. Ama, Agavni’nin adamı günaha sokacak kadar işveli bir mıknatıs olduğu, fotoğraflarından anlaşılıyor. Selâmsız’ın Piç Ardaş’ı, gönül koyduğu Agavni için Kumkapı’da Kirkor’un hânesine dalıp, zavallının kızını karşı yakaya kaldırmıştır. Onun polis kayıtlarına geçen son vukuatı Kuzguncuk’ta Mavnacı Ali’yi delik deşik etmesidir, ondan sonraysa Piç Ardaş ile Kumkapılı Agavni sırra kadem basmışlardır...

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir