ESOGÜ İlahiyat Fakültesi Kelam Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Namık Kemal Okumuş, geçen hafta vefat eden Prof. Dr. Hüseyin Atay'ın ardından bir yazı kaleme alıyor.
Hayata gözlerini yuman değerli üstadımız Hüseyin Atay Hocamıza rahmet dileklerimizi sunmayı görev bilmekteyiz. Bunun ardından, bazı kesimler nezdinde sunulan dinsel kabullere değil, tevhit anlayışının bilgesi durumunda olan şahsiyete saygı duyulmasının gerekliliğine de inanmaktayız.
Esasında Atay hoca, geleneksel sunumu hakikat bazında öne çekip, vahyin ilkesel önerilerinden uzak duran kişi ve grupların büsbütün eksik hatta yanlış bir dindarlığa kapı araladıklarından haber veren kişidir demek lazımdır. Onun her daim açık öneri ve etkin tavsiye hükmünde aktarılan vahyi öne alan bu duruşu, Müslüman denilen muhatabı kontrol eden ana ilkelerden haberli olunmayı devreye almaktadır diyebiliriz. Ve dahi bu duruş, zaman içinde öğretici şahsiyet bazında seçilen elçileri bile vahiy üzerinden eğiten Kur’anî dâvet ve ahlâk projesidir demenin gerekliliğinden bahsedilmelidir.
Hak Din olan İslâm adına öncelikle vahyin öne sürdüğü şeylerin muhatabı olmayı devreye alan en değerli şahsiyetlerin başında gelmektedir. Onun bu tavrının vahyin eğittiği dindar hatta sağduyulu kişilerin kolaylıkla sahiplenebileceği bir aşamaya denk gelmektedir. Onun en değerli tutumlarından birisinin de, İslâm Dini’nin Hz. Âdem’den başlayıp Hz. Muhammed’le son bulan ilkelerinin temelinde aynı hususları kapsadığının bilinmesi gerektiğinin açık edilmesidir.
Vahyin eğittiği hatta ilkesel kabullerini ortaya koyduğu elçilerin yani ilk öğretmenlerin onun dışında herhangi bir esası devreye almadıklarının da bilinmesi elzem gözükmektedir. Bu şekliyledir ki, seçilen elçiler, öncelikle kendilerine inen vahyi pratiğe aktarmaktadırlar. Onların bu vazifesi, gönderilen dini eksik bulup yeniden eklemeler yapmalarının önüne geçmiş bulunmaktadır. Böylelikle, Din adına öncelikle tevhidin savunulmasını devreye alan Atay hoca, din ve dindarlık adıyla sunulan her şeyin kontrol merkezi Kur’an olmalıdır demek suretiyle Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar aynı ilkeleri öneren Hak Din İslâm’ın etkin bir muhatabı olmuş olmaktadır.
Hem dünden kalanlar hususunda, hem de yeniden öğrenilmesi elzem olanlar konusunda olan ve olması gereken konusunda vahyin eğittiği bilim insanı olan Atay hoca, geleneğin bıraktığı kabullerin asla ve kata din yerine ikame edilmemesi gerektiğini açık eden din ve bilim insanıdır. Bu sebepledir ki, daha ilk adımda önerilen vahdetin Kıyâmete değin öne alınan ve de bu sayede her daim akışkan bir eğilim olması adına mücadele eden Hüseyin Atay; kişi, grup ve kesimlerin hatta mezhep adı verilen kurumsal yapıların hakikat adına öne sürdüğü geleneğin din olmadığını savunan en değerli şahsiyettir.
Küçük yaştan itibaren Kur’an’ın öğrencisi olmayı tercih eden Hüseyin Atay, insanlığın tek dini olan Hak Din’in ilk öğretmen bazında devreye alınan Peygamberleri de eğiten vahyin ürünü olduğunu açık eden sağlam duruşlu muvahhittir. Gariptir ki, vahyin öğrencileri olan dindarların kendilerini öne alan böylesi sunumlardan etkilenmesi gerekirken, zaman içinde ondan değil, elçilerden hiç değil, kendilerine lider olan şahsiyetlerden beslenilmesini şart koymuş gibidirler. Böylelikle, Kur’an’ın kendisinden çok, sadece onun tefsirinden yararlanmayı dindarlık sanan tuhaf eğilimlere şahitlik etmekteyiz.
Onun öğrencisi olan herkesin yakından bildiği veçhile, vahyin talebesi durumunda olan Hüseyin Atay, aynı zamanda seçilen elçilerin de ilk adımda vahye uyan muhataplar olduğundan haberli olan saygın bir kişiliktir. Akleden insanın vahye uymasını merkeze alan bu eğilim, kendilerine verilen vahyin ilk örnekliği durumunda olan elçilerin durumundan haberli olunması gerektiğini de ortaya koyabilmektedir. Gerektiğinde iman esası olan bu aşama, ilk adımda elçileri, peşinden de bütün insanlığı eğitecek olan vahyin geldiğinden haberli olunmayı devreye almaktadır diyebilmeliyiz.
Peygamberliği onanan şahsiyetlerin geçmiş hayatlarının değil, bu görev taksiminden sonraki adımlarının örnekliğinden haberdar olunmasını öne alan şahsiyetlerden birisi de sayın hocamızdır. Onun en değerli adımlarının birisi de, elçilik denilen makamın örneklik kapasitesiyle yeni güne taşınabileceğinden de haberdar olunmasıdır. Bu yüzdendir ki, dinin muhatap aldığı insanlık için seçilen elçilerin olası kapasitesinin örneklik bazından dışarı çıkabilecek yetenekte işler olmadığının bilinmesi gerekmektedir. Ayrıca, onun bize aktardığı en bâriz vasıflardan birisinin; daha ilk adımda öğretici örneklik sürecine dâhil edilen elçilerin, ahlâkî yapılarının yalnızca bugünkü yaşamlarında değil, bilakis dünkü hayatlarında da makbul bir aşamaya denk geldiğinden haberli olunmayı da devreye almış olmasıdır.
Kur’an’ın öğrencisi olmayı merkeze alan Atay hoca, gelişen ve değişen zaman içinde daha ilk basamakta seçilen öğretici mahiyetinde olan elçileri eğitime alan Hak Din’den habersiz olanların haksız ve dahi bilgisiz hatta önyargılı bir şekilde suçladığı ender muallimdir.
Kanaatimizce, yalnızca Müslüman kesimde değil, Yahudi, Hıristiyan, Hindu ve Budist eğilimlerde dahi hemen her dönem ve hemen her kesim nezdinde öne alınan bu seçenek, ilkesel uyarılardan ziyade şahsiyet bazlı önerilerin merkeze taşındığı tuhaf dindarlıklardan haber vermektedir. Tarihsel manada yakından bilindiği kadarıyla, daha ilk dönemlerden itibaren öne alınan bu davranış şekli, yalnızca benim gibi düşünenleri, sadece bizi onaylayanları ve ancak bizim kabullerimizle örtüşen dinsel sunumları kabul ederiz diyen tuhaf grupçuluğun dindarlık kisvesine büründüğünü de açıkça izhâr etmektedir.
Yapılan çalışmalarının ortaya koyduğu ana ilkeye göre; daha ilk basamakta seçilen örnek kişi durumunda aktive edilen elçiyi eğiten Kur’an’ın, onların sunumlarını takip etme adına, aynı yolda iş tutan bizleri de eğiteceğinden haber veren şahsiyetli bilim insanıdır. Gelinen bu aşamadır ki; din nedir, iman nedir, gerçek nedir? önerilerini bilmeyenlerin eğitimine hasredilen dinsel sunumlar, kendi dönemlerinde seçilen elçilerin olası pratiklerinden yararlanabilmeyi de imkânlı kılabilmektedir. Bunun yanında, dünün aktif uyarıcısı hatta örnekliklerini pratiğe aktaran Peygamberlerin yardımcısı olma adına, sosyal hayatın etken unsuru durumunda olan bugünden yararlanabilecek ilim adamlarının yetişmesi de söz konusu edilmelidir. Her iki basamağın ilk adımının vahyin eğittiği muhataplıktan geçtiğinden de emin olunmalıdır.
Açıkça bilindiği gibi, hemen her gününü öğrenme ve öğretmeye adayan Atay hocamız, günlük 10 saati düşmeyen araştırma ve üretme aşamasında iş tuttuğundan da haberli durumdayız. Onun çabasının karşılığı olan üretimlerin de vahyin anlaşılmasına katkı sunduğundan emin gibiyiz. Ayrıca, Arapçadan İbraniceye kadar pek çok eserin incelenmesi de onun değer verdiği bir aşamaya tekabül etmektedir. Bunun yanında, etkin olan vasfı gereği yazma eserler üzerinde geçirilen zamanların bile, başta İngilizce olmak üzere yapılan pek çok eserin anlaşılmasını da kolaylaştırmıştır diyebiliriz.
Bütün bu uğraşları sonrasındadır ki, yakından bilindiği kadarıyla bilimsel çalışmalar üretmenin şevkinde olan hocamız, etkin şahsiyetinin yanında, kendini tarihe taşıyabilecek olan en değerli basamağı kullanmış olmaktadır. Onun bu tercihi sayesinde yeme içmeden ziyade iş görmeye verilen öncelikten bahsedilmektedir. Hatta böylesi bir yaşamı hemen her durumda aktive eden hocamız, insan ömrünü kapsayan çalışma ve üretmenin bilim insanına görev olarak telkin edilen vuslat olduğundan da haberli olan saygın bir üretkendir dememize fırsat verebilmektedir.
İlim adamının özgürlük seçeneğini aktif eden hocamız, yalnızca derslere katılan öğrencilerin değil, Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerinin yanında, Kelâm ve de Felsefe hatta diğer bölüm hocalarının fikirsel özgürlüğünü dahi savunan saygın bilim insanıdır. Yakinen bildiğimiz kadarıyla, hoca ve talebe arasında benzeri şeylerin söylendiği her durumda, kendi tecrübesini öne alıp, en az kırk yıllık çalışmasıyla ulaştığı bazı şeylerden bahsetmesi de sıklıkla şahit olunan bir aşamadır.
Ateist eğilimleri savunan pek çok insanı ince bir tarzda dinleyip, peşinen de, onların dediklerinin olması gereken din özelinde yeniden ele alınmasını tavsiye ettiği açıkça bilinmektedir. Kim olursa olsun, nasıl derse desin muhatabı sonuna dek dinleyen bu tercih, kendisinin farklılığını merkeze alan donanımdan haberdar olunmasını kolaylaştırmış gibidir. Tıpkı bunun gibi, Türkiye içindekilerin yanında, ülke dışında tanıdığı bilim insanlarının katkılarından da bahseden Atay hocamız, gelişen zaman içinde muhatabı etkileyen bir sunumun merkeze alınmasından da sıklıkla bahseder olmuş idi.
Yüz yaşına dayanan ömrün etkin muhatabı olan Atay hoca, gece gündüz çalışmayı vazife sanan değerli üstadımızdır. Yine yakından bilindiği gibi, hangi sınıf ve ortam olursa olsun, derslere hazır girmeyi tercih eden etkin bir muallimdir. Yazarak konuşmadan çok, ezberine yakın düşen konulardan da bahseden Atay hoca, bilgi ya da merak hatta tanıma isteğiyle odasına gelenini kim olduğunu sorgulamayan bir hocamızdır. Fakültedeki odasının kapısının hemen herkese açık olduğu bu durum, özellikle Cuma günü namazdan sonra dolup taşan odanın sahipliğine ulaşmasına da vesile olmuş gibidir. Onun bu vasfıdır ki, uzun süre zarfında kolayca ulaşılabilecek durumda pratiğe aktarılan bu tercih, ender yapı gereği kapıları açık tutan erkin gönüllülerden sayılmasına da vesile olmuştur diyebileceğiz.
Saygıdeğer Atay hocamızın kendine özel bazı fikirleri olması, hemen herkesi itaate yakın gören bir yaklaşıma eğilmesine de fırsat vermemiştir. Çoğu zaman ‘benim görüşüme göre böyledir’ diyen Hüseyin Atay, düşünen öğrenci ve peşinden gelinen bilim insanı yetiştirilmesinde engin bir adıma denk gelmiş olmaktadır.
Hakikatin keşfi ve ilmî kapsamda onun üretimlerinin katkı sunacağından emin olmamız durumunda demek lazımdır ki, kendisinin göçtüğü Âhiret hayatının Cennet olması dileklerimizle…