Görüşler

Varlığımızın inşasında kadın emeği

Varlığımızın inşasında kadın emeği

Eğitimci, yazar Hasan Köse “Kadının emek mücadelesi, hakikatte bir özgürlük mücadelesidir. Daha da kadının emek mücadelesi emeğinin takdir vefasının gösterilmesi talebidir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Emeğin önüne özgürlüğü, özgürlüğün önüne de insan haysiyetini koymak gerekir. Kadının emek mücadelesi, hakikatte bir özgürlük mücadelesidir. Daha da ötesi, kadının emek mücadelesi emeğinin takdir vefasının gösterilmesi talebidir. Erek zihin, varlığımızın imkânı tabiata ve varlığın bedi-i ve banisi Tanrı’ya bile şükran duymadığı gibi, varlığımızın imkânı tabiata ve aynı zihniyetin süreği beşeri ve insani varlığının nedeni ve biçimlendiricisi kadına ve kadınının ilineği, emeğine de saygı ve minnet duymamaktadır.

Oysa kadın, ekonomik ve sosyal varlığı var eden emeğin arkasındaki güç ve yaratıcı kudretin tecelligâhı saf emektir.

Kadının emeği ile yaratımın gerçekleşmesi için her alanda özgür olması gerekmez fakat; insan varlığının yaratılış amacına uygun bir yaşam sürebilmesi özgürlüğüne bağlı olduğu için, kadının da özgür olması gerekir. Paradoks o ki, bu özgürlüğü sağlamak için de emek gerekir.

Tanrı ile tabiat, tabiatla beşer ve insan varlığı arasındaki yaratıcı güç kadın ve kadın emeğidir. Her emek toplamında insan ömrüdür ve kâinatta insan hayatından daha kıymetli olan tek şey insan haysiyetidir. Kadın haysiyetinin baş tacı edilmediği bir dünyada, insan haysiyetinin gerçekleşme imkânı yoktur. Bu da en temelde kadının özgürlük adına emek mücadelesinin ana sebebini oluşturmaktadır. Yani kadının emek mücadelesi temelde özgürlük, özgürlük mücadelesi ise yalnız kadının değil, genel olarak insanın haysiyet mücadelesidir.

Tanrı, Âdem’i topraktan yarattığı gibi Âdem nesli beşeri kadında ve kadınla yaratmaktadır. Söz konusu beşerden insan yaratmayı da kadın eliyle gerçekleştirmektedir. Beşer kalanlar hayvanât düzeyini aşamadıklarından; insani yaratımın temelinde kadın emeğinin yattığını ya görmemekte ya da Tanrıya ve tabiata sahip olup, tanrıyı ve tabiatı gütme arzusunda olduğu gibi, kadına da sahip olup gütme ve kullanma arzusundadırlar. Bunu tüm ilahi ve hikemi müdahaleye rağmen aşamamıştır.

Varlık âleminde kadının yaratıcı gücü tanrı ve tabiattan sonra üçüncü kudrettir. Erkek dördüncü yaratıcı güç olduğu gerçeğini gizlemek için önce kaba gücünü tabiatüstünde kullanarak, kullanılabilir tabiatı ele geçirmiş, temerküz ettirdiği güçle de kadında minnet duygusu oluşturmuş, oluşan minnetle de mihnete sokmuştur. Mihnete soktuğu kadını esir alıp, köleleştirmiştir. İşin kötü tarafı kadınlardan çoğu bu süreci göremediği için sunulan hali iman haline getirmiş, köleliği doğal bir sürecin olması gereken parçası gibi algılamıştır. Aynı şekilde algılamaya da devam etmektedir. Çünkü tanrıyı tabiatı ve kadını ele geçiren erek güç, tanrıya, tabiata ve kadına istediği şekli vermiş, tanrıyı, tabiatı ve kadını nesneleştirmiş, kendisi özne olmuştur. Bu hiyerarşik tersyüz oluş bütün insan erdemlerinin sonunu hazırlamıştır.

Sayılan tüm bu olgulara rağmen, özgür olmasa da yaratıcı gücünü kaybetmeyen kadın, gözümüzün gördüğü ve içinde yaşadığımız bütün güzellikleri yaratan insanın ve insan üretiminin arkasındaki güç olmaya devam etmektedir. Beşerin tüm hoyratlığına rağmen tanrının yaratmaya tabiatın ona boyun eğmeye devam etmesi gibi kadın da, var olmaya ve var etmeye devam etmektedir. Kadın rahminde mayaladığı beşeri, kucağında büyütüp, ocağında şekillendirerek erdemli eril ve dişil çocuklar yetiştirerek, insan kılmaktadır. İnsan kılınan bu çocuklar zorbalığın karşısına çıkmaya devam etmektedir.

Sanayi çağı ve sömürge çağının ürettiği modernizm eleştirisi yaparak üstü örtülen hakikat, bu tiranlığın özel, sivil ve tüm kamu alanlarında, komünal yaşam süren toplumlar hariç hemen tüm toplum ve zamanlarda sürdüğüdür. Toplumun en küçük yapı taşı ailede olması gerekenler arasında, “sivil” etkinliklerde ve kamu görevlerinde kadının tasarlanmış haysiyetsizlik rolü işlemeye devam etmektedir.

Bunu ortadan kaldırmaya da hiçbir din, mezhep, ideoloji, kültür ve siyaset yapısının niyeti yoktur. Günah keçisi haline getirilen modernizmin yaptığı da, bütün bunları derinleştirip kurumlaştırmaktan ibarettir.
Hâsılı sorun, kadının yalnızca rakamla hesaplanabilir emeğinin gasp edilmesi değil, daha derin. İnsan varlığı üzerindeki örtük/örtülmüş emeğidir. Söz konusu emek olmasaydı belki de insan varlığı olmayacak, âdemler ve havvalar doğrudan tanrı tarafından topraktan yaratılıp duracaktı. Anne rahminden çıkıp, kucağından inip, ocağında büyümeyen beşer ne olurdu sorusuna belki cevap vermek zor fakat anladığımız insan olmaklığı tartışma götürür bir muammadır. Tabiat genelde canlı, özelde insan türünü beslediği için bir şey kaybetmezken, insan türünün devamını sağlamak için kadın hem biyolojik hem de fiziksel gücünü ve son tahlilde kendi öz varlığı bedenini kullanmaktadır. Biyolojik boyutuyla insan varlığının yaratılması aşamasında erkeğe işin keyifli tarafı düşmekte, üstelik erkek kendini tanrı ve tabiatta olduğu gibi kadın ve çocuğun da sahibi saymaktadır. Elbette erkeğin, güvenlik ve geçim sağlama konusundaki emeğini, yok saymıyoruz fakat, yukarıda da belirttiğimiz üzere, erkek bunu bir mal edinme süreci olarak işletmektedir. Ekonomik ve sosyal açıdan yürütülen tüm üretim ve hizmete yönelik emekte, gerek evde ve gerekse bizzat sosyal ve ekonomik yaşamın içinde de var olduğu için kadına ve kadın emeğine saf emek dedik. Eğer insan haysiyetinden söz edeceksek, önce kadınların özgürlüğü ve emeklerinin takdir ve tahsilini öne almak zorundayız.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir