Görüşler

Volney ve harabelerin cazibesi

Volney ve harabelerin cazibesi

Anarşik Armoni kitabının yazarı Halil Turhanlı “Fransız düşünür Volney’in 1792’de yayınlanan kitabı İngiltere’de romantik devrimcileri, Amerika’da reformcuları ve kölelik karşıtlarını etkiledi” diyor.

İngiliz romancı Rose Macaulay Pleasure of Ruins (Harabelerin Hazzı) başlıklı incelemesinde Ortadoğu’daki, Kuzey Afrika’daki ve dünyanın daha pek çok yerindeki çökmüş uygarlıklara, antik şehirlere ait harabelerin kazı yapan arkeologlar açısından merak ve araştırma konusu olmakla kalmadığını, gezginler, tarihçiler, sanatçılar, edebiyatçılar, şairler açısından da tuhaf bir çekiciliğe sahip olduğunu ileri sürer.

Julia Hell ise Andreas Schönle ile birlikte editörlüğünü yaptığı Ruins of Modernity (Modernitenin Harabeleri) başlıklı derlemede yer alan yazısında harabelerin cazibesine kapılan, taşlara, yıkılmış sütunlara büyülenmişçesine uzun uzun bakanlara “harabelere bakakalan” (ruin gazer) adını verir. Hayranlıkla gözlerini harabelerden alamayan bu figür pasif bir seyirci kesinlikle değildir.
Sanatçı kimi kez eski görkemli zamanların, büyük imparatorlukların harabeleri karşısında üzüntüye kapılmış, çaresizlik hissetmiştir. Hayatının büyük bir bölümünü Londra’da geçiren İsviçre asıllı ressam Fuseli’nin 1778-1780 yılları arasında yaptığı Sanatçının Antik Harabelerin İhtişamı Karşısındaki Çaresizliği başlıklı çizim bu duyguyu yansıtır. Adı geçen eser Roma’daki sanat ve arkeoloji müzesi Capitol Müzesi’nde bulunan İmparator Konstantin’in devasa heykelinin kalıntılarına sanatçının estetik tepkisidir. Çizimde sanatçı geçmişe ait bir heykelin el ve ayak parçalarını büyüklüğü karşısında çok küçük görünür, başını elleri arasına almıştır. Zamanın içinde donmuş geçmişi bütün o büyüklüğü ve göz kamaştırıcılığıyla geri getirmenin, canlandırmanın ve hatta geçmişe öykünmenin mümkün olmadığını anlamıştır.

Atina harabeleri Batının kültürel yenilenmede, Rönesans’ta örnek aldığı, yön gösterici olarak benimsediği bir dönemi, bilgelik çağını temsil ediyorlardı. Örnek alınacak bir geçmişin sembolleriydi. Ama harabeler aynı zamanda insanlık tarihinde belirli halkların, kavimlerin, toplulukların başına gelmiş büyük felaketleri, siyasal ve toplumsal çöküşleri hatırlatırlar. İhtişamdan çöküşe uzanan bir geçmişin, insanın elleriyle inşa ettiği ve insanın yine elleriyle yıktığı medeniyetlerin, şehirlerin tanıklarıdırlar. Gerçekten tarihte birçok göz kamaştırıcı medeniyet, bir zamanların canlı ticaret ve kültür merkezi olan şehir insan eli ve insan emeğiyle inşa edilmiş, yine insan eliyle yıkılmıştır. Buradan hareketle insanlık tarihine bir inşa etme ve yıkma diyalektiğinin ya da döngüsünün egemen olduğunu söyleyebiliriz.

Harabeler tarihçilerin entelektüel yaratıcılığını ateşleyen mekânlar. Edward Gibbon, büyük eseri Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş Ve Çöküş Tarihi’ni 1769’da Roma’nın şehir merkezi olan ve imparatorluğun kamusal hayatının zenginliğinin, canlılığının kanıtı sayılan Forum harabelerini gezerken tasarlamıştı. İngiliz tarihçi de insanlığın tarihine bir inşa ve yıkım döngüsünün egemen olduğunu, ancak insanlığın bu trajik döngünün dışına çıkabileceğini, insanlığın harabelerden oluşan bir geçmişe yazgılı olmadığını düşünmüştü.

Harabelerde çekicilik bulanlardan bir başkası da Fransız düşünür, gezgin, kölelik karşıtı, Fransız Devrimi’nin ardından kurucu meclis üyesi olan Volney (asıl adıyla Constantin François de Chasseboeuf, comte de Volney) idi. Eski imparatorlukların kalıntıları, antik limanlar, ölü şehirler, yıkılmış tapınaklar, sütunlar onu da cezbediyordu. Harabelere romantik bir bakışı ve yaklaşımı vardı. “Tarihin tiyatro sahneleri”nde gezinmekten haz alıyor, şimdi harabeye dönüşmüş olan şehirlerde bir zamanlar yaşamış olan insanların geleneklerini inceliyordu Çökmüş saraylara, tapınaklara, sessiz taşlara bakarak onların yaşam koşulları hakkında fikir sahibi olmaya çalışıyordu. Bir zamanların zengin ve görkemli şehirlerinin “ acı bir sessizliğe gömülmüş” ıssız kalıntılarına baktıkça yerkürenin ve halkların geleceği hakkında iyimser olamıyordu. Aslında harabelere baktığında gördükleri yaşadığı dünyanın gerçekleriydi. Bu gerçekler ona umut ve iyimserlik aşılamıyordu.

Volney 1782 yılında Ortadoğu’ya bir gezi yapmış, bugün Lübnan sınırları içinde ve Akdeniz kıyılarında bulunan tarihi Sur (Tyre) şehrini ziyaret etmişti. Bir Fenike kolonisi olan bu eski liman şehri aslında bir adanın üzerinde kurulmuş, sonradan dolgu yapılarak ada karaya bağlanmıştı. Bir zamanlar canlı bir ticaret merkezi ve kültür merkezi olan şehir şimdi bir harabeydi.

Volney’i cezbeden bir diğer eski şehir Suriye’de bulunan, bir zamanlar önemli bir dinsel merkez sayılan Palmira idi. Şehrin adı Babil tabletlerinde Tadmur olarak geçiyordu. Fırat’ın güneybatısında vahada, ticaret kervanlarının geçiş yolu üzerinde kurulmuştu. Volney gün batımlarında güneşin kızıllığında bu kadim şehirlerin harabelerinin ortasında, taşların üzerinde düşüncelere dalmış, oralarda yıkıntılar ıssızlıkları ve dinginlikleriyle zihninde derin düşünceler yaratmıştı. Harabeler başlıklı kitabını bu çok eski şehirlerin kalıntılarına bakarak tasarladı.(C.F.Volney, Harabeler ve İmparatorluk Devrimleri Üzerine Düşünceler, çev.N.Dijle, Liberus Kitap, 2021)

Tarihte yapılmış nice adaletsizliklerin, mağdurların ve mağlupların gördükleri zulmün, yoksulların çektikleri acıların tanığı olan harabeler Volney’e gerçekleri haykırıyor, tarih dersi veriyorlardı. Zihninde düşüncelerin ve soruların doğmasına neden olmuşlardı. Harabelere baktıkça görkemli zamanların neden geride kaldığını, neden çöküşle sonuçlandığını öğrenmek istiyordu. “ Tapınaklar çökmüş, saraylar yıkılmış, limanlar dolup tıkanmış, kentler yok olmuştu; artık üzerinde insanların bile yaşamadığı bu topraklar yürekler acısı bir mezarlıktan başka bir şey değildi. Yüce Tanrım! Bu uğursuz derin değişmeler nereden geliyor? Bu ülkelerin talihini böyle değiştiren sebepler neydi? Neden bunca kent harap oldu?

Neden bu eski toplumlar çoğalarak soylarını sürdüremediler “ (Volney, Harabeler, s. 15).
Edward Said, Volney’in bir oryantalist olarak Yakın Şark’ı “Fransa’nın sömürgecilik tutkusunu gerçekleştirmesine elverişli bir yer “olarak gördüğünü”, Napolyon’a Mısır’ı sömürgeleştirme konusunda yol haritası çizdiğini belirtir. (E.Said, Şarkiyatçılık, çev. B.Üner, Metis Yayınları, Ekim 2013, yedinci basım, s.91). Kuşkusuz, Said’in söylediklerinde gerçeklik payı mevcut. Ancak eklenmesi gereken bir şey var: Volney Aydınlanma’nın aslında Janus yüzlü olduğunu ortaya koyan Batılı düşünürlerden biriydi. Düşünceleri Avrupalı ilerici aydının çelişkilerini barındırıyordu. Sömürgecilere yol gösteriyordu, ama beri yandan kölelik karşıtıydı. Eşitlik ve adalet ilkelerinin doğal hukuktan kaynaklanan, herkes açısından geçerli evrensel ilkeler olduğunu savunuyordu.1789 Devrimi’ni desteklemiş, cumhuriyetçi düşünceleri benimsemişti.

Edward Said, Volney’de “ din ve siyasal kurumlar dizgesi olarak İslam’a yönelik “bir düşmanlık tavrı bulunduğunu da ekler. (E.Said, Şarkiyatçılık, s.92). Bu da tartışılabilir bir iddiadır; çünkü Fransız düşünür ve gezgin bütün dinlere sorgulayıcı, bütün dinsel inançlara eleştirel yaklaşan kuşkucuydu. Harabeler’de bu eleştirel tutumunu kanıtlayan sayfalar ziyadesiyle mevcuttur. Dahası var: O sömürgecilere uyarıda bulunuyordu. Şark’da kim hâkimiyet kurmak isterse bir direniş gücü olarak İslamiyet’i karşısında bulacağını belirtiyordu.

İnsanlığın geleceğine dair kafa yoran Volney, Doğu’da insanlığın daha iyi bir gelecek yönünde yol alabileceğine dair hiçbir belirti görmez. “Hiçbir yerde mutlu bir değişikliğin belirtisini görmüyorum ya da bu değişikliği doğuracak sebep hissetmiyorum. Bütün Asya en derin karanlıklara gömülü. “(Volney, Harabeler, s.84). Çin’deki koyu baskı rejimi, Hindistan’daki önyargılar ve kast sistemi, Asya’nın göçebe toplumlarının vahşiliği, Araplar’daki aşiret kavgaları onu Doğu’nun geleceği konusunda iyimser olmaktan alıkoyar. Ama Volney’e göre Avrupa’da da durum pek iç açıcı değildir. Batının köleci, sömürgeci toplumlarında da iyi bir geleceğe dair umut verici belirtiler yoktur. “Uygar geçinen” Batı toplumları yüzyıllarca nice adaletsizler yapmışlardır. Orada da zenginlikler bir avuç insanın elinde toplanmıştır. Yönetenler yetkilerini toplum yararına kullanmamaktadırlar.

Volney’in kitabı 1792’de Fransa’da yayınlandı. Çok kısa bir süre içinde İngilizceye çevrildi. İngiltere’de romantik devrimcileri, Amerika’da reformcuları ve kölelik karşıtlarını etkiledi. Percy Shelley’in İslamın İsyanı şiirinin Volney’den etkilendiği bilinir. Keza Ozymandies şiirindeki harabe imgelerinin de. Şairin en az kendisi kadar ünlü olan karısı Mary Shelley’in Frankenstein romanında doğaya meydan okuyan ihtiraslı bilim insanının laboratuvarda yarattığı ucube sığındığı çiftlik evinde Volney’in Harabeler’ini okur. Böylelikle yeryüzündeki halkların medeniyetleri, gelenekleri hakkında bu kitap sayesinde fikir sahibi olur. İnsanların dünyalar kurabildiklerini, ama bu dünyaları acımasızca yıkabildiklerini de öğrenir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir