Akşener: Milletimizden yiyecekleri tokatla sarsılacakları o kutlu güne çok az kaldı

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM'deki partisinin grup toplantısında konuştu. Sandığı işaret eden Akşener, "Sandıkta milletimizin elinden yiyecekleri okkalı tokatla sarsılacakları o kutlu güne çok az kaldı" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM'deki grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Tokat'ta çiftçilere verdiği tavsiyeden çiftçinin sorunlarına, koruma polislerinin yaşadığı sıkıntılardan millet ittifakının cumhurbaşkanı adayına kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulundu.

Akşener'in konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:

KUTLU GÜNE ÇOK AZ KALDI

Sizce bir bakan yardımcısı neden 3 ayrı yerden maaş alır? Gençler işsiz ve çaresizken bir bakan yardımcısı nasıl ayda 314 bin lirayı cebe indirir? İşi milletine hizmet olan bir kişi nasıl utanmadan milletin cebinden çıkan o paraları yiyebilir? Aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyorlar. Gördükleri her makama çöküyor, buldukları her maaşı cebe indiriyorlar. Saray bürokratları ballı maaşlarla günlerini gün ederken, vatandaşa kemerleri sıkın diyor.

Bay kriz çıkıyor, sağlıklı yaşam tavsiyeleri veriyor. Meşhur manda yoğurdunu izlediniz. Her şeyoloji profesörü Sayın Erdoğan her şeyden bir kibrit kutusu anlar. Gün gelir ekonomistim der, gün gelir doktorlara hekimlik öğretir. Bay kriz son olarak yaşam koçluğuna soyundu. Diyetisyenler panikte. Niye, çünkü şifaymış. Bu şifa bir asgari ücretlinin hanesine nasıl girecek belli değil.

Sandıkta milletimizin elinden yiyecekleri okkalı tokatla sarsılacakları o kutlu güne çok az kaldı.

"SENİN GÖREVİN YEME TAVSİYESİ DEĞİL"

Gördükleri her makama çöküyor gördükleri her maaşı cebe indiriyor milletimizin sıkıntılarını da kendilerine zerre dert edinmiyorlar. Bay kriz bir de utanmadan çıkıp vatandaşa sağlıklı yaşam tavsiyeleri veriyor. İnanılmaz. Geçen hafta demiştim pasta yiyin diyecekler diye ahan da dedi!

Sayın Erdoğan senin sınırlı tarih bilginde bulunmaz ama, Türk'ün devlet anlayışında vatandaşını refah içinde yaşatmaktır. Bari tarihimize kulak ver. Senin görevin milletimize yatmadan önce yeme tavsiyesi değil, karnı tok yatağa girmesini sağlamaktır.

Geleneksel AK Parti israf festivali tüm şaşasıyla sürüyor. Hala ceketimi assam seçilirim havasındalar, ülkeyi hala şahsi şirketi, vatandaşı da marabaları olarak görüyorlar.

AKŞENER'DEN 'ADAY' AÇIKLAMASI

Biz, kurumsal ve fikri farklılıklarımıza rağmen 6 siyasi parti olarak bu yolda çok önemli bir adım attık. Geçtiğimiz hafta sonu bir araya gelerek hem parlamenter sisteme geçiş sürecinin detaylarını hem de ülkemizde yaşanan güncel sorunları istişare ettik. Görüyoruz ki bu tablo Cumhur İttifakı bileşenlerinin canını çok sıkıyor. Şimdiye kadar yürüttükleri kutuplaştırma siyasetleri bozuldu. Çünkü rahatları bozuldu. O rahatlar daha çok bozulacak.

Şimdiden uyarmak istiyorum. Bu daha başlangıç o rahatlar daha çok bozulacak. Biz ne zaman buluşsak iktidar cephesinden biri hoplayıveriyor. Biz asıl mesele sistemdir dedikçe 'Adayınız kim' diyorlar. Defalarca söyledim adayımız Türkiye Cumhuriyeti'nin 13. Cumhurbaşkanıdır. Biz yeni bir tek adam belirlemek için bir araya gelmedik, gelmiyoruz. Biz Türkiye'yi bu ucube sistemden kurtarmak için bir araya geldik. Türkiye'nin şahıslara değil Kuvvetler Ayrılığına dayalı bir hukuk sistemine ihtiyacı var. Türk Milleti'nin kurtarıcıya ihtiyacı yok. Türk Milletinin acilen bu ucube sistemden kurtulmaya ihtiyacı var. Türkiye bu ucube sistemle daha fazla yönetilemez.

Kim başa gelirse gelsin işleyen bir sistem kurmaktır. Bu tartışma kim aday olacak tartışmasından çok daha önemlidir. Biz 6 parti olarak Türkiye'nin bu ihtiyacını görüyoruz. O nedenle Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz. Onlar masanın şekliyle, altıyla, üstüyle, örtüsüyle, bacaklarıyla uğraşıyor biz milletimizin sorunlarıyla uğraşıyoruz.

Makulde buluşarak, milletimizin sıkıntılarını konuşmaya devam edeceğiz.

ERDOĞAN'IN ÇİFTÇİLERLE BULUŞMASI

26 aydır memleketimiz il il geziyoruz. Her hafta iktidarı sokaklardan yükselen sesi dinlemeye çağırıyoruz. Bu çağrılarımız birilerinin sinirine dokunmuş. Geçtiğimiz hafta Tokat'ta bir çiftçi buluşması düzenlendi. Bu adımı en derin hislerle tebrik ediyorum. Madem bizi dinlemeye başladınız, o zaman bir sonraki buluşmanızı da bakanlarınızla görüşemeyen, sarayınızda ağırlanmayan yani sesini duyuramayan çiftçilerimizle yapmanızı bekliyoruz. Ayrıca yüreğiniz yetiyorsa bir sonraki yayını banttan değil bir zahmet canlı olarak izlemek istiyoruz.

"SANKİ İTHALAT LOBİSİNİN BAŞI"

"Biz de geçtiğimiz hafta, Kayseri’deydik. ‘Ekemiyoruz, biçemiyoruz, çocuklarımızı geçindiremiyoruz. Nerede bu devlet?’ diye soran çiftçilerimizin, çaresizlikten, hayvanını satmak zorunda kalan besicilerimizin, ‘Lambaları yakmaya tereddüt ediyoruz’ diye sitem eden esnaflarımızın, dertlerini dinledik. Ülkemizde önceden, mera hayvancılığı ve besi hayvancılığı vardı. Ancak Ak Parti iktidarının elinde artık mera hayvancılığı, bitme noktasına geldi. Biliyorsunuz, bir Mera Kanunu var. İktidarın, 20 yıldır değiştirmeye doyamadığı, meşhur Mera Kanunu… Kayserili bir çiftçi kardeşim, bu kanuna isyan ediyor. Diyor ki; ‘Hiç mera hakkımız yok. Otlak hakkımız yok. 2007 yılında, köyümüzde 5 bin hayvan varken, şimdi 500 hayvan var. Yaylalarımız da ormana yazıldı. Biz yaylaya göçemiyoruz. Hayvancılık da yapamıyoruz. Nasıl geçinecek bu insanlar?’ Bay Kriz’in, Tokat’taki çiftçi buluşmasında da benzer sorunlara değinen artan yem fiyatlarından dolayı, hayvanlarına bakamadığı söylemeye çalışan bir üreticimiz vardı. Lafı ağzına tıktılar. Sayın Erdoğan, hemen olayı kendi menfaatine çevirmek için, ‘Vahit Bey, Uruguay’dan et arıyor. Uruguay’dan getireceğine, sizin hayvanlarınızı alsın’ dedi. Benim hakikaten yüreğim yandı ya. Bu ülkenin cumhurbaşkanı sanki bir şirket yöneticisi, sanki ithalat lobisinin başı ve kendi ülkesinin besicisinin elindeki hayvanları bakana bunları al diyor. Halbuki o besicinin şikâyeti o hayvanı satmak değil o hayvanı besleyebilmek. Böyle bir rezalete bakabilir misiniz! Bu kadar vatandaşının ne yaptığını ne hissettiğine, neye ağlayıp güldüğüne bu kadar uzak bir insan olabilir mi! Oluyormuş demek ki. Hayvancılığa yönelik şu sığ bakış açısına bakar mısınız! Artan yem fiyatlarına çözüm olarak; 'hayvanını bize sat' diyen, şu abuk zihniyete bakar mısınız? Gerçekten ibretlik. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Vallahi yazıklar olsun."

POLİSLERİN YAŞADIĞI SORUNLAR

Devlet kurumlarıyla devlettir ve bir devletin kurumsal yapısını oluşturan yegane unsur düzendir. Düzenin olmadığı bir devlet anlayışında kamu yani millet ne refaha, ne huzura ne de mutluluğa ulaşamaz. Kamu düzenini korumak ve sürdürmek bir devletin vatandaşlarına en büyük sorumluluğudur. Demokrasiyle işlenen, anayasayla güvence altına alınan tüm hak ve hürriyetlerimiz ancak ve ancak devletin kurduğu düzen içerisinde güvende olabilir.

Demokratik devletlerde güvenlik, insan haklarını korumak ve kamu düzenini sağlamak demektir. Çünkü özgürlükler ve insan hakları sadece güvenliği, kamu huzurunu sağlamış bir ülkede olur. Bir devletin iç işleyişinin temelde asayiş ve emniyet oluşturur. Bugün dünya savaşın, çatışmanın, salgın hastalıkların ve göç dalgalarının kıskacı altında adeta güvenli ve güvensiz ülkeler olarak ikiye ayrılmış durumda.

Kamu yönetimimiz içindeki en köklü kurumlardan biri hiç şüphesiz İçişleri Bakanlığı'dır. Emniyet teşkilatı mensuplarımız terörle mücadeleden cinayetlere, uyuşturucuyla mücadeleden suç örgütlerine kadar birçok alanda büyük fedakarlıklar yaparak çalışıyorlar.

Polis kardeşlerimiz gösterdikleri bu fedakarlık karşısında neyle karşılaşıyorlar? Her gün daha da artan çalışma koşullarıyla, siyasi baskılarla ve mobbingle karşılaşıyorlar. Kendilerini sürekli ezmeye çalışan kirli düzenle karşılaşıyorlar. Canımızı yakan intihar vakaları her geçen gün daha da artıyor.

AK Parti'nin nefes alan her canlısına verilen koruma polis memurlarının çektiği eziyeti size anlatamam. Psikolojik baskı mı, çocuklarını baktırmak mı, evlerinin işlerini yaptırmak mı, uşak gibi kullanmaya çalışmak mı dersiniz. Bunlara karşı direnç gösterenlerin cebinde paran var mı demeden yolun ortasında bırakılmasını mı dersiniz. Nasıl bir ezme halini hiçbir dönemde görmedim. Bunu milletin adamı olup milleti unutmuş olan sayın Erdoğan'ın dikkatine sunuyordum. Çevrenize, sağınıza, solunuza dikkatle bakınız.

Bu vahim durum karşısında Bay Kriz ve usta İçişleri Bakanı hiçbir şey yapmıyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da hiçbir sorun yokmuş gibi yaparak intihar eden evlatlarımızın bir değeri yokmuş gibi umursamaz tavırlar takınarak kurdukları kirli düzeni sürdürmeye devam ediyorlar. Bu doğrultuda ilk olarak Emniyet Teşkilatı'mıza saldırıyorlar. Kapatılan Polis Akademisi'nden hala bir ses yok. Bir rütbeli memur 4 yılda yetişirken bugün 6 ayda komiser yardımcısı rütbesi veriliyor.

Böylece Emniyet Teşkilatı’nın geleceğini, yetersiz ve donanımsız kadrolara teslim ediyorlar. Aidiyet duygusu oluşmayan, mesleği benimsemeyen ve daha da acısı, mesleki yetkinliklerden yoksun kadrolarla, Emniyet Teşkilatı’nın, birikimini sömürüyorlar. Her yerde olduğu gibi, burada da liyakatin yerini, torpilin aldığı atamalarla, teşkilat mensuplarımızın, haklarına giriyorlar. Kul hakkına gidiyorlar kul hakkına. Böyle bir şey yok!

İkinci olarak; Emniyet Teşkilatı’mızın, emeğini sömürüyorlar. Sözde getirdikleri, 8/24 çalışma sistemiyle ilgili, hâlâ bir ilerleme yok… Aradan 2 yıl geçmesine rağmen, polislerimiz hâlâ, “12/24” ve “çakma 12/36” diye ifade edilen sistemlerle, görevlerini yapmaya, devam etmek zorundalar. Bu uygulamanın sonucunda da, polislerimiz, 657 sayılı devlet memuru kanuna tabii olan, diğer memurlardan, ortalama 2040 saat, daha fazla çalışıyor. Üstüne üstlük, bu çalışma saatleri; Aile yaşam kalitesini, ve iş tatminini düşürüp, tükenmişlik hissini, ve psikolojik rahatsızlıkları da beraberinde getiriyor.

Üçüncü olarak; Emniyet Teşkilatı’mızın, hakkına giriyorlar. Her seçimde verdikleri, 3600 ek gösterge sözünde, hâlâ bir gelişme yok… Yıllardır, büyük bir özveri ile çalışan, teşkilat mensuplarımız; Emekli olduklarında, yarıya düşen maaşlarıyla, hayatlarını sürdüremedikleri için, özel sektörde, zor koşullar altında, çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu durum, ne vicdana, ne hakka, ne de adalete sığmaz.

Son olarak da; Emniyet Teşkilatımızın, zaten Ak Parti iktidarında iyice azalan, huzuruna göz diktiler. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde, 17 Mart’ta, bu arkadaşlar; çıkarttıkları bir genelgeyle, yeni tayin sistemi getirdiler.

Bu sisteme göre; Mevcutta, doğu ve batı olarak, 2’ye ayrılan tayin bölgeleri; Kendi içerisinde de, 2’şer bölgeye ayrılarak, toplamda 4 bölgeye çıkarıldı. Bu sözüm ona sistem ile, artık bir polis kardeşimiz; meslek hayatı boyunca 4 defa, zorunlu olarak tayin edilecek. Üstelik yeni yönetmelikte; Atama sisteminin kanayan yarası olan, ipka’ya dair de, adil ve objektif bir düzenlenme bulunmuyor.

Değerli polis kardeşlerim; Birikimlerinize, haklarınıza, emeklerinize, ve huzurunuza yönelen tehditlerin farkındayız. Sizler; Vatanınıza ve milletinize karşı vazifenizi yapmak istiyorsunuz, farkındayız. Hak ettiğiniz koşullarda çalışmak istiyorsunuz, farkındayız. Fedakârlıklarınızın ve emeğinizin, karşılığını görmek istiyorsunuz, farkındayız.

"MÜSTAKBEL BAŞBAKAN OLARAK SÖZ VERİYORUM"

AK Parti iktidarı, sizleri ve teşkilatınızı, milletimiz onlara karşı ses çıkarttığında, karşısına dikebilecekleri, bir sopa konumuna indirgemek istiyor. Sizleri kendi iktidarlarının önüne, bir kalkan yapmak istiyor. Üstelik en doğal haklarınızı da, sizlere bir lütufmuş gibi sunuyor. Ben, bu kürsüden sizlere; Devletimizdeki yerinizi ve öneminizi iyi bilen bir insan olarak, Eski bir bakanınınız olarak, İYİ Parti’nin Genel Başkanı, ve Allah nasip eder, milletimiz de takdir ederse, Türkiye’nin müstakbel başbakanı olarak, söz veriyorum: Buna asla izin vermeyeceğiz!

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (22)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
22 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN