İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında verdiği hak ihlali kararının kesinleşmesine ilişkin değerlendirmede bulundu. Dervişoğlu, “Bu kararların siyasetle uygulanmasını yerinde bulmuyorum. Selahattin Demirtaş’ın eylemlerine ve söylemlerine katılmıyorum. Katılmıyorum ama bir insanın hürriyetini sınırlamak, onun hürriyetine kavuşturmak işleminin ya da işlevinin siyasilerde değil hukukta ve adalette tecelli etmesinin doğru olacağı kanaatindeyim.” dedi.
“KARARLARIN SİYASET ÜZERİNDEN UYGULANMASINI DOĞRU BULMUYORUM”
Partisinin haftalık grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Müsavat Dervişoğlu, AİHM’in Selahattin Demirtaş kararına ilişkin sürece dair tutumunu açıkladı. Dervişoğlu, söz konusu kararın siyasî tartışmalar üzerinden yürütülmesinden rahatsızlık duyduğunu belirtti:
“Dünkü karardan malumatım var. Bu kararların siyasetle uygulanmasını yerinde bulmuyorum. Bunlar için çıkarlardan ziyade hukukun ve adaletin geçerli olmasından yana bir ortak tavrın sahibi olmamız gerektiğine inanıyorum.”
“BİR İNSANIN HÜRRİYETİ SİYASETİN DEĞİL, HUKUKUN KONUSU OLMALI”
Dervişoğlu, Demirtaş’ın tutukluluğuna dair kendi görüşünü de dile getirdi:
“Ben Selahattin Demirtaş’ın eylemlerine ve söylemlerine biliyorsunuz katılmıyorum. Katılmıyorum ama bir insanın hürriyetini sınırlamak, onun hürriyetine kavuşturmak işleminin ya da işlevinin siyasilerde değil hukukta ve adalette tecelli etmesinin doğru olacağı kanaatindeyim.”
DERVİŞOĞLU'NUN AÇIKLAMALARININ TAMAMI ŞU ŞEKİLDE:
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin savunma ve dış politika tercihlerini eleştirdi:
"Ülkemiz hem jeopolitik olarak sorunlu bir coğrafyada, hem de içinde yaşadığımız zamanın ruhu, artık bildik güvenlik yapılarına ve uluslararası hukuka tek başına bel bağlanamayacağını bize söylüyor. Yani her ülkenin, kendi savunmasını kuvvetlendirmesi, Savunma sanayisine yatırım yapması ve ordusunu sürekli olarak modernize etmesi gerekiyor. Ne var ki, bizim savunma sanayii üretimini takdir etsek de, iktidarın son 10 senedir savunma sanayi alımları konusunda imza attığı fiyaskoları, görmezden geleceğimiz anlamını taşımıyor. Hatta, bu ülkenin ulusal güvenliğini düşündüğümüz için, iktidarın bu hassas konuyu nasıl keyfe keder ve hoyratça kullandığını, iç politikada propaganda malzemesi yaptığını da ibretle izliyoruz. Hatta kitabın ortasından konuşayım. Bu iktidarın, savunma sanayi alımları yaparken, önceliği hiçbir zaman ulusal güvenlik olmamış, sadece kendi siyasi ikbaline kefil olacak dış müttefik bulmak için, bu milletin parasını, bu ulusun güvenliğini har vurup harman savurmuştur.
2018 senesini hatırlayalım. Türkiye, F-35 projesinin ortaklarından birisiydi. Daha AKP iktidara gelmeden önce, Milli Güvenlik Kurulu’nda bu projeye girme kararı vermiş ve 100 uçak siparişinde bulunmuştu. Bu hamle, 2040’lı yıllarda dünyanın en iyi avcı uçağı projesine ortak olma hamlesiydi. En az bunun kadar önemli bir nokta daha var. Türkiye, bu uçakların yedek parça tedarikçilerinden birisi olacaktı ve bundan 12 milyar dolar gelir elde etmesi bekleniyordu. Türkiye, bu projeye yaklaşık 1 milyar dolar yatırmıştı. Neticesinde hem hava kuvvetlerini güçlendirecek, hem de ekonomik bir gelir yaratacaktı. Peki sonra ne oldu? Erdoğan 'Eeey ABD, Eey Avrupa' demeye başladı. İlişkiler gerilince, iktidar hemen Putin’e yanaştı ve S-400 hava savunma sistemini aldı. Ve Türkiye F-35 projesinden çıkartıldı. Neticede iktidar, hem toplamda 13 milyar dolar para kaybettirdi, hem de hava kuvvetlerini dünyanın en iyi avcı uçaklarından mahrum bıraktı. Bugün Yunanistan’da ve İsrail’de F-35 uçakları varken, acaba Türk Genel Kurmayının Ege’den ve Ortadoğu’dan sorumlu subaylarının gözüne uyku giriyor mu? F-35 projesinden çıkartılmamız karşısında henüz motorunu bile temin edemediğimiz, Kaan uçaklarının reklamını yapan televizyon şovmenlerinden ya da halkla ilişkiler uzmanına dönüşmüş emekli zevattan bahsetmiyorum. Kaan gibi projeler kıymetlidir ama onların ne söylediğinin hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Peki, F35’den vazgeçme pahasına 2,5 milyar dolar vererek satın aldığımız S400 sistemlerini kullandık mı? Bu füzeler nerededir, nereye konuşlandırılmıştır, akıbetleri nedir bilen var mı? Yok. Peki, diyelim envanterdedir.
'ERDOĞAN KAZANDI TÜRKİYE KAYBETTİ'
Bir an için bu hamleyle havaya savrulan toplamda 15,5 milyar doları da bir kenarda tutalım. Asıl sıkıntı, Türkiye’nin, hava üstünlüğünü yitirmiş olmasıdır. Acı bilanço budur. Peki bu neyin karşılığında olmuştur? Putin’in doğalgaz alacaklarını seçim sonrasına ötelemesi ve Erdoğan’ın bir seçimi kazanmasına yardımcı olması karşılığında olmuştur. Yani Erdoğan kazanmış ama Türkiye kaybetmiştir. Her zaman söylüyorum, bunların zafer dediklerinde bilin ki, şahsi çıkarları abaddır. Sefaletse, her seferinde millete dağıttıkları ulufedir. Şimdi yine benzer bir hikayeyle karşı karşıyayız. Sayın cumhurbaşkanı, bu milletin dişinden tırnağından arttırdığı paraları sağa sola saçmakta, kendi iktidarını sağlama almak için ülke ülke gezerek, adeta rüşvet vermektedir. Önce ABD’ye gitmiş, Trump’ın desteğini almak için 75 adet Boeing uçak siparişi verilmiş, bunun için 30 milyar dolar ödenmiştir. Ardından da İngiltere ile masaya oturulmuş, 2030 yılında teslim edilecek Eurofighter uçakları için 10 milyar dolarlık sözleşme imzalanmıştır.
Her iki ülke de aldığı siparişi sevinçle karşılamış ve istihdam müjdesi verilmiştir. Kısacası Bundan 7 sene önce atılan yanlış S400 adımının maliyeti, kartopu gibi yuvarlanarak, 65 milyar dolara varmıştır. Akdeniz, Ege ve dolayısıyla Kıbrıs üzerinde hava gücü üstünlüğümüzün riske girmesi de cabası. Ezcümle, ABD ve İngiltere’de fabrikalar çalışırken, ülkemizde fabrikaların kapanma sebebi bu akılsızlık ve iktidar hırsıdır. Kendi iktidarını ülkenin çıkarlarının önüne koyan ve bu milletin parasını sağa sola saçarken bir dakika bile düşünmeyen Erdoğan’ın milletimize maliyeti, jeopolitik rakipler karşısında güçsüz duruma düşmek ve bu ülkenin 65 milyar dolar parasının sokağa atılmasıdır. Tam 65 milyar dolar. İşte tasarruf etmedikleri itibar budur. Milletin bağrına saplanmış 65 milyar dolarlık kazıktır.
'İMTİYAZLARA EŞİTLİK DİYORLAR'
Bunlar, eşitlik dediklerinde, talep ettikleri iktidar imtiyazlarıdır. Adalet dediklerindeyse bir yol ayrımını gizlediklerini biliyoruz. Ahlak diye feryat ettiklerinde, minarenin sığacağı kadar büyük kılıfları çoktan dikmiş oluyorlar. Beka diye gürlediklerinde ise, sarsılan küçük çıkarlarına ahmakça omuz verelim istiyorlar. Kısaca, demokrasisi olmayan bir siyaset, hukuktan uzak bir cumhuriyet istiyorlar. Bu talep, otoriterliğin de ötesinde, hanedancılığın, saltanatçılığın, istibdadın en ileri tekniklerle hayata geçirilmesini istemektir. Türk milleti buna geçit vermeyecektir. Cumhuriyet, sadece hanedanın ortadan kalkması değildir. İmtiyazların da ortadan kalkmasıdır. Bu sebepledir ki Cumhuriyet, ortak bir kimlik ortaya koymuştur. Tek bir akit önermiştir. Adı Türk kimliğidir. Bu kimliğin kapılarını da, Cumhuriyeti kuran herkese açmıştır. Tek istediği, saygı ve sadakat yükümlülüğüdür. Bunun dışında da bir kriter aramamıştır, sormamıştır. 300 yıl boyunca kimliklerle parçalanan bir siyasi yapıya karşı, modern dünyada ayakta kalabilmenin panzehirini sunmuştur.
Biz otobüs koltuklarını, çeşmeleri ayıran, ülkeyi renge göre bölen, bunu da daha 50-60 sene öncesine kadar sürdüren rejimlerin uzantısı değiliz. Biz meşruiyetimizi okyanus ötesinden, el kapılarından arayanlardan değiliz. Biz, her şeyi kendinden bekleyenleriz. Bu yıkım ortaklığının Tanzimat'tan beri kavgalı olduğu şey budur. İltimasların, önceliklerin, üstünlüklerin ortadan kalktığı, millete mensubiyet dışında hiçbir mensubiyetin işlemediği bu eşitlik fikrine düşmandırlar. Cumhuriyet ise keyfilik ve iltimasa düşmandır. Kayırma ve yağma düzenine düşmandır. İşte bu organize kötülük de bu sebeple düşmandır Cumhuriyet'e. Bu sebeple meselemiz: Kendi zaaflarını, hırslarını, cumhuriyetin zaafları sananlar, bunu böyle sunanlardır. Onların kasten ve tasarlayarak yaptığı bu büyük kalkışmadır. Sebep olmakta hiçbir beis görmedikleri, hepimizi bir biçimde içine sürükledikleri faciadır. Kendi imtiyazlarını korumak uğruna, Türk milletinin maddi ve manevi surlarında açtıkları yaralardır.
Bugün İYİ Partiye, dahili ve harici bedhahlar saldırıyorsa, sıkı sıkıya bağlı olduğumuz birinci vazifemizi yerine getirdiğimizdendir. Bu bizim için gururdur, şereftir, onurdur. Herkes iyi anlasın isterim. Saldırı hepimizedir. Biz olmaya, biz kalmayadır. Hakkımızadır, hukukumuzadır, atandaşlığımızadır. Saldırı, İYİ Parti rozetine değil, Ay yıldızlı Türk bayrağımızadır. Onun manasınadır, muhtevasınadır. Millet olma akdimize halel getirmek isteyeni de, gizli açık Apo sevicisi de, müesses nizamın piyonları ve onların sahipleri de, alayı bir olsunlar ve her yönden gelsinler. Onlar bir, biz tek. İşte buradayız. İşte buradayız. İşte Buradayız. İnancımız yıkılamaz, irademiz sarsılamaz, hakikati haykırışımız susturulamaz. O hakikatte şudur: Cumhuriyeti yıktırtmayacağız. Türk vatanını parçalatmayacağız. Türk milletini böldürmeyeceğiz."
