Türk Demokrasi Vakfı’nın düzenlediği “28 Mayıs: Bütün Yönleriyle Darbeler ve Vesayetler” programında, Türkiye’nin darbe geçmişi, demokrasi mücadelesi ve yeni anayasa arayışları masaya yatırıldı. Ankara Kent Konseyi Toplantı Salonu’nda düzenlenen etkinlikte KARAR yazarı Taha Akyol, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Prof. Dr. Tanel Demirel ve eski Bakan Erkan Mumcu dikkat çeken konuşmalar yaptı. Konuşmaların ardından Türk Demokrasi Vakfı, Besim Tibuk'a ödül verdi.
"SİYASETTE KUTUPLAŞMA, DEMOKRASİYİ ZEHİRLİYOR"
Programda söz alan KARAR yazarı Taha Akyol, 27 Mayıs darbesinin nedenlerine değinerek, Türkiye’nin demokratik kültür eksikliğine vurgu yaptı. “Niye 27 Mayıs'a gelindi? Önlenemez miydi?” diye soran Akyol, Türkiye’nin 1950'de kansız iktidar değişimi yaşayabilen bir ülkeyken, 1960’ta darbeyle yüzleştiğini hatırlattı.
Kutuplaşmanın demokrasiye zarar verdiğini belirten Akyol, “İktidarların güç zehirlenmesi kadar, muhalefetin hırçınlaşması da demokrasiyi zehirliyor. Böyle durumlarda yargının tarafsız olması, denge-denetim mekanizmalarının işletilmesi gerekir” dedi.
Yeni anayasa tartışmalarına da değinen Akyol, “Kuvvetler ayrılığı yoksa anayasa da yoktur. Bugün Türkiye’nin hâlâ bu temel meseleleri tam anlamıyla çözememiş olması, benzer krizlerin tekrar yaşanmasına neden olabilir” uyarısında bulundu.
Akyol'un konuşması şöyle;
"Niye 27 Mayıs'a gelindi? Önlenemez miydi? Milli Şef rejiminden iktidarın ve muhalefetin birlikte hazırladığı bir seçim kanunuyla kansız, kavgasız 1950'de iktidar değişikliği yapan bir ülke 1960'ta kanlı bir darbeyle karşılaştı. Burada sorun sadece darbelerde midir, bizim siyasi kültürümüzde demokrasi eksikliği, hukuk eksikliği gibi problemler var mı? İki taraf köylerde kırahathaneleri birbirinden ayırırken, Kayseri'de Denizli'de Demokrat Partililerle, Cumhuriyet Halk Partililer taşlı spolı birbirine girerken neden herhangi bir kurum veya herhangi bir entelektüel zümre veya halk içerisinden bir takım sivil inisiyatifler 'bunu yapmayın ikiniz de yanlış yapıyorsunuz' diye bir inisiyatif alamadı. Bunları düşünmemiz lazım. Düşünmediğimiz sürece kültürümüzdeki uzlaşma eksikliği, sistemimizdeki denetim ve denge eksikliği devam eder. Sorunlar da birbirine benzer bir şekilde olmasa da nitelik itibarıyla aynı sorunlara yani özgürlükle otorite arasındaki çekişme sorunlarıyla her dönemde karşı karşıya geliriz.
"KUVVETLER AYRILIĞI YOKSA ANAYASA YOKTUR"
Siyasette kutuplaşma demokrasiyi zehirliyor. Güç zehirlenmesi iktidarları zehirliyor. Muhalefetin hırçınlaşması, mukabil güç zehirlenmesine kapılması demokrasiyi zehirliyor. Böyle durumlarda bunu önleyebilecek tarafsız yargı olması lazım. Böyle durumlarda bunu önleyebilecek güç sahiplerinin gücünü aşırılaştırmasını önleyebilecek denetim ve denge kuvvetler ayrılığı gibi sağlam müesseselerin olması lazım. Bunları biz hala tam tesis edemedik. Netice itibariyle Türkiye 1950'den itibaren Cumhuriyetin tebasının Cumhuriyetin vatandaşı olduğu bir gerçek inkılap yaşamıştır. Türkiye 1950'den itibaren Anadoluya yolun, okulun, üretimin, traktörün girdiği bir sosyal devrim yaşamıştır. Ama Türkiye'ye bunu kazandıranlar demokrasiyi güçlendirmek yerine eski tek parti döneminin metotlarıyla iktidarlarını tahkim etmek istediler. Bu da maalesef felaketle sonuçlandı. Yeni Anayasa'nın konuşulduğu bugünlerde benim ders olarak söyleyeceğim şey kuvvetler ayrılığı yoksa Anayasa yoktur.
GÜLTEKİN UYSAL: 27 MAYIS, BİR HUSUMET SARMALININ BAŞLANGICIDIR
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ise 27 Mayıs darbesini değerlendirirken, bunun Türkiye’nin demokrasi serüveninde derin bir kırılma yarattığını ifade etti. Uysal, “3. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar, 14 Mayıs’ı Türk milletinin kendi kaderine hakim olduğu gün olarak tanımlamıştı. 27 Mayıs ise milletin kaderine hükmetmesinin önünün kesildiği kara bir gündür” dedi.
Demokrasiyi kurumlar, kurallar ve sorumluluklar rejimi olarak tanımlayan Uysal, darbenin ardından Türkiye’de keyfiliğin arttığını ve toplumsal psikolojide derin yaralar açıldığını vurguladı.
Uysal, bu tür toplantıların bir “şuur sıçramasına” vesile olması gerektiğini belirterek, demokrasinin kurumsallaşması için geçmişin sağlıklı şekilde analiz edilmesi gerektiğini söyledi.
BAKİ MERT: MAHMUT ABİ, ERDAL EREN İÇİN 3 AY BOYUNCA DAYAK YEDİ
Toplantının açılış konuşmasını yapan Türk Demokrasi Vakfı Başkanı Baki Mert, 12 Eylül döneminden çarpıcı bir anıyı katılımcılarla paylaştı. Ülkücü Mahmut Eren’in, gardiyanların dayak attığı Erdal Eren’e duyduğu insani dayanışmayı anlatarak, “Mahmut Abi, 3 ay boyunca onun yerine ellerini uzatıp dayak yedi” dedi.
Mert, 1960 darbesinin toplumsal hafızada yarattığı travmanın yalnızca siyasetçileri değil, tüm toplumu etkilediğini belirterek, “1960 darbesi hepimizin içine birer Ruanda yerleştirdi” ifadesini kullandı.
ERKAN MUMCU: 27 MAYIS’TA DEVLETİN GÜCÜ ÇOCUKLARA YETİYORDU
Eski Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu ise programda moderatörlük görevini üstlenirken, kendi çocukluk anılarından yola çıkarak 27 Mayıs’ın toplum üzerindeki etkisini anlattı. “Her 27 Mayıs’ta, büyüklerimizin suratından düşen bin parçayı görürdük. O günlerde devletin gücü çocuklara yetiyordu” diyerek, darbenin sosyolojik etkisine dikkat çekti.
PROF. DR. TANEL DEMİREL: 1950 TÜRKİYE’Sİ LİBERAL DEMOKRASİ İÇİN UYGUN DEĞİLDİ
Programın diğer konuşmacılarından Prof. Dr. Tanel Demirel ise 1950’li yılların Türkiye’sinin sosyolojik yapısının, liberal demokrasi için yeterli altyapıya sahip olmadığını ifade etti. “Nüfusun yüzde 81’i köylerde yaşıyordu. Okuma-yazma oranı yüzde 28 civarındaydı. Örgütlenmiş bir toplumdan söz etmek mümkün değildi” diyen Demirel, Osmanlı’dan miras kalan mutlakçı devlet anlayışının da bu yapıyı pekiştirdiğini söyledi.
Demirel, darbenin sadece bir anomali ya da istisna olmadığını, Türkiye’nin siyasi ve kültürel yapısının bu tür krizleri besleyebileceğini belirtti.
