Türkiye’de yabancı bakıcı olmak: Uzun iş saatleri, kayıtsız çalışma

Türkiye’de yabancı bakıcı olmak: Uzun iş saatleri, kayıtsız çalışma

Türkiye’de sayıları giderek artan Türk soylu göçmen kadınlar; çocuk, yaşlı ve hasta bakımı için çoğunlukla yatılı ve kayıt dışı olarak çalışıyor. Çoğu, kira ve mutfak masrafı ödemeden kazandığını memleketine göndermek için bu koşullara katlanıyor. Ancak belirsiz iş tanımları, uzun çalışma saatleri, psikolojik şiddet, taciz ve “fuhuş” ithamları, bu görünmeyen emeğin karanlık yüzünü oluşturuyor.

Ankara’nın merkezi Kızılay’da, bakımsız bir apartmanın dar merdivenlerinden çıkarken, Kırgızlar tarafından işletilen bir mekânın neredeyse silinmiş tabelası ziyaretçileri karşılıyor. İçeri girer girmez ayakkabılar çıkarılıyor; yer minderleri ve halılarla döşeli geniş bir oturma alanı, duvardaki Kırgız motifleri ve fonda çalan müziklerle memleket atmosfere dönüştürülmüş.

Burası, başta Kırgızlar olmak üzere kentte yaşayan Türk soylu yabancıların buluşma noktalarından biri. Ortak paydaları ise çoğunlukla aynı: Türkiye’de çocuk, yaşlı, hasta bakımı ve hastanelerde palyatif hastalara refakatçilik yapan yatılı bakım işçiliği.

BBC News Türkçe'nin hazırladığı habere göre Kadınlar, haftada yalnızca bir gün izinleri olduğunu, o günü de çoğunlukla burada birlikte geçirerek değerlendirdiklerini anlatıyor. Kimisi memleketindeki çocuklarına para gönderiyor, kimisi borç içindeki ailesini ayakta tutabilmek için bakıcılık yapıyor.

YATILI, DÜŞÜK MALİYETLİ, AĞIR İŞ: SADECE BAKICILIK DEĞİL, EVİN HER İŞİ BİZDE

Kira, fatura ve mutfak masrafı ödemeden çalışabildikleri için çoğu yatılı işleri tercih ediyor. Böylece kazandıkları paranın neredeyse tamamını ülkelerine yollayabiliyorlar. Ancak bu tercih, işin ağırlığını da büyütüyor.

Araştırmacı Dr. İmge Tuğçe Bağır, BBC News Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Türk soylu bakıcı kadınların iş tanımının hem çok geniş hem de belirsiz olduğunu vurguluyor. Kağıt üzerinde çocuk veya yaşlı bakımı için anlaşıyorlar; pratikte ise evin tüm yükü onların omuzlarına biniyor.

43 yaşındaki Aysel, yaşadıklarını şöyle özetliyor:

“Biz sadece yaşlıya ve çocuğa bakmıyoruz, evin tüm işlerini yapmak zorunda kalıyoruz. Yemek, temizlik, çamaşır, ütü ve hatta bahçe işleri…”

Yanındaki arkadaşı Nergiz de “Sürekli misafir geliyor, onları da ağırlıyoruz…” diyerek sözünü tamamlıyor. Bir başka kadın ise misafir geldiği haftalarda izinlerinin iptal edildiğini anlatıyor.

Aysel, bu durumun onların hayatına nasıl yansıdığını şu sözlerle ifade ediyor:

“Bizi her yere el çantası gibi yanlarında götürüyorlar. Sadece eve gelen misafirlere değil, misafirliğe gittiğimiz yerlerde de hizmet ediyoruz.”

Bazı evlerde temel ihtiyaçlar bile tartışma konusu. Nergiz, evde pişen yemekten yiyemediğini, haftada sadece bir kez duş almasına izin verildiğini söylüyor.

SÖZLEŞME YOK, SİGORTA YOK: HER ŞEY VİCDANA KALMIŞ

Bağır’ın Hacettepe Üniversitesi’nde yürüttüğü çalışmaya göre, bu kadınların büyük bölümü çalışma izni olmadan, tamamen kayıt dışı istihdam ediliyor:

“Eve girdikten sonra kadınların elinde ne bir sözleşme ne de yazılı herhangi bir anlaşma var. Sadece sözlü beyana dayanan bir anlaşma gerçekleşiyor. Gerisi kişiler arası ilişkiye ve vicdana kalıyor.”

Kadınların çoğu Türkiye’ye, daha önce burada çalışmış tanıdıklarının aracılığıyla geliyor. Bağır, “Herhangi bir yakınlarının referansıyla gelmek onlar için daha güvenilir olabiliyor.” diyor.

Altı yıldır Türkiye’de bakıcılık yapan Nur, çalışma izninin bile bazen sömürü aracına dönüşebildiğini anlatıyor:

“Çalışma iznini yaptırınca bir nevi senin sahibin gibi oluyor. Her türlü işi yaptırıp daha çok çalıştırıyorlar. El mahkumsun, sonuçta sigortanı yaptırmış.”

Yine de hepsi, en ağır koşulun “kaçak” çalışmak olduğunda hemfikir.

34 yaşındaki Özbek Samira, kayıtsızlığın yarattığı kırılganlığı şöyle anlatıyor:

“Kaçak olan biri başına geleni kimseye söyleyemez, polisi arayamaz. Kaçak bir kişiyi arkadaşları bile evine almak istemez.”

ÇALIŞMA İZNİ VAADİ: ÇOK İŞ, BELİRSİZ GELECEK

Mevzuata göre, Türk soylu yabancıların Türkiye’de üç aya kadar çalışma izni muafiyeti bulunuyor. Bu sürenin ardından, işverenin yabancı işçi için çalışma iznine başvurması gerekiyor. Ancak yabancı çalıştırmanın maliyeti, Türk vatandaşı çalıştırmaktan daha yüksek olduğu için, özellikle ucuz işgücüne dayalı alanlarda kayıt dışılık yaygınlaşıyor.

Yabancılar hukuku uzmanı Avukat Burcu Ertim’e göre tablo net:

“İş yerleri bu masrafa girmek istemediğinde, çalışma izni ve sosyal güvenceleri olmadan çalışıyorlar.”

10 yıldır Türkiye’de bakıcılık yapan Elnura, “çalışma izni”nin nasıl bir vaade dönüştüğünü şöyle anlatıyor:

“Çalışma izni yaptırma vaadiyle, ilk üç ay bizi çok fazla çalıştırıyorlar. Süre dolunca çalışma iznine başvurmuyorlar ve kaçak durumuna düşüyoruz.”

Bu noktada kadınların önünde iki seçenek kalıyor: Memlekete geri dönmek ya da bir süre daha kaçak çalışmaya devam etmek. Çoğu, sigorta yapan bir işveren bulana kadar sık sık iş değiştirdiklerini, ancak bakım işine olan talep nedeniyle her zaman yeni bir iş bulabildiklerini söylüyor.

TACİZ, ŞİDDET, İTHAMLAR: “BAKICI DEĞİL, FUHUŞ İŞÇİSİ MUAMELESİ”

Bağır’ın alan araştırması, ev içindeki güç ilişkilerinin daha ağır bir boyutuna da işaret ediyor. Özellikle yaşlı erkeklere bakan kadınların tacize maruz kalmasının “oldukça yaygın” olduğunu belirtiyor:

“En çarpıcı örnekler taciz vakalarıydı. Özellikle yaşlı erkeklere bakıyorlarsa, tacizin oldukça yaygın olduğunu gördüm.”

Bağır, görüştüğü işverenlerin neredeyse tamamının, bu kadınlara yönelik “fuhuş” ithamında bulunduğunu aktararak şöyle devam ediyor:

“Kadınlar sürekli Türkiye'ye bakım işçisi olarak değil, fuhuş işçisi olarak gelmekle itham ediliyor. Araştırma kapsamında konuştuğum tüm işverenler, kadınların izin günlerinde fuhuş yaptıklarını iddia etti.”

Bu suçlamalar, zaten kırılgan koşullarda yaşayan kadınlar üzerinde ağır bir baskı yaratıyor. Bağır’a göre:

“O yüzden ekstra korumacı ve kapalılar, belli mekanlar dışında sosyalleşmiyorlar.”

Psikolojik şiddet ve kontrol de yaygın. Bağır, bazı işverenlerin evdeki internet şifresini bakıcılardan sakladığını, bazılarının ise çamaşır makinesini “kendi eşyaları” için kullanmalarına izin vermediğini anlatıyor.

Araştırma sırasında kayda geçen örneklerden biri, kontrol arzusunun boyutunu gözler önüne seriyor:

“20 yaşındaki genç bir bakıcının her gece kapısının dışarıdan kitlendiğini, gündüzleri açıldığını öğrendim. ‘Biz uyuduktan sonra ne yapacağını bilemeyiz’ demişler. İlk üç ay böyle devam etmiş, başka bir iş bulunca hemen oradan ayrılmış.”

Bağır, “Aylarca parasını alamayan, haftalık iznini alamayan kadınlar var. Haklarını öğrenene kadar bu sömürü çemberinden defalarca geçmiş oluyorlar.” diyor.

“GÖÇMEN BAKICI”: DAHA UCUZ, DAHA EĞİTİMLİ, DAHA ESNEK

Araştırmacı Dr. Ayşe Emel Akalın’ın işverenlerle yaptığı görüşmeler de, bakıcı tercihindeki ekonomik ve kültürel kodları açığa çıkarıyor. Teze göre göçmen kadınların tercih edilmesinin başlıca gerekçeleri:

  • Yerli kadınların ücretlerinin yabancılardan daha yüksek olması,

  • Yerli kadınların bu işi genellikle ancak eşlerinin düşük maaşla çalışması durumunda kabul etmesi,

  • Yatılı işlere yerli kadınların daha az istekli olması.

İşverenler, Türk soylu kadın çalıştırmanın avantajlarından bahsederken sık sık “daha ucuza daha çok çalışmalarını”, “eğitimli olmalarını” ve “iş disiplinlerini” öne çıkarıyor.

Ancak kimi ifadeler, bu ilişkinin duygusal ve insani yükünü de yansıtıyor. Bir işveren, yaşadıkları durumu şöyle özetliyor:

“Sorumluluğu çok. Ailesinden uzak. Hastalanınca ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Onun da sizin de rahatlayacağınız, nefes alacak ortam kalmıyor.”

Başka bir işveren ise bakıcı kadınların kendi hayatlarındaki travmalara dikkat çekiyor, fakat bunu dahi eleştiri konusu yapıyor:

“Çoğu eşinden boşanmış ya da eşleri tarafından aldatılmış kadınlardı. Çocuklarını annelerine bırakıyorlardı. Bu yüzden akılları hep çocuklarında kalıyordu ve iş yapmak yerine tembellik ediyorlardı.”

NEDEN TÜRKİYE?

TÜİK verilerine göre 2024 yılında Türkiye’deki yabancı uyruklu nüfus içinde ilk sırayı %9,9 ile Azerbaycan, ikinci sırayı %9,8 ile Türkmenistan, üçüncü sırayı ise %7,6 ile Özbekistan vatandaşları aldı. Resmi kayıtlara göre çalışma izni alan Türk soylu yabancıların sayısı da kademeli olarak artıyor.

Kadınlar, Türkiye’ye geliş nedenlerini anlatırken hem kendi ülkelerindeki ekonomik krizlere hem de Türkiye ile aralarındaki dil ve kültür yakınlığına işaret ediyor. İçlerinden biri, kendi ülkesindeki deneyimini şöyle aktarıyor:

“Ben Özbekistan'da da bakıcılık yapmayı denedim, ne iş ne uygun bir maaş bulabildim.”

Dr. İmge Tuğçe Bağır, bu göç dalgasının arka planında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının yarattığı büyük kırılmaya işaret ediyor:

“80'lerde doğmuş bu kadınlar, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte aniden ellerindeki her şeyi kaybetti ve normal toplumsal süreklikte görülmeyecek bir statü kaybı yaşadı.”

Bugün Türkiye’de bakıcılık yapan bu kuşağın temel motivasyonunu ise şöyle özetliyor:

“Şimdi kendi çocuklarının da aynı kaderi paylaşmaması için buraya gelip bakıcılık yapıyor, memleketteki çocuklarına para gönderiyorlar.”

Kırgızistan’da asgari ücret 32 dolar, Özbekistan’da 106 dolar, Kazakistan’da 163 dolar, Azerbaycan’da 235 dolar, Türkmenistan’da ise 402 dolar seviyesinde. Türkiye’de yüksek enflasyona rağmen hâlâ daha yüksek bir gelir elde edebilmek, bu göçün temel itici gücü olarak öne çıkıyor.

'TÜRK SOYLU YABANCILAR İÇİN MESLEK KAPILARI AÇILIYOR, KOŞULLAR AĞIR'

Türk soylu yabancıların Türkiye’deki çalışma hayatını düzenleyen kanunun uygulama yönetmeliğinde 10 Ekim’de yapılan değişiklik, bu gruba yönelik hukuki çerçeveyi kısmen netleştirdi.

Artık hangi toplulukların “Türk soylu yabancı” kabul edileceği Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenecek. Avukat Burcu Ertim, bu değişikliği şöyle değerlendiriyor:

“Eskiden kimin Türk soylu olduğunu bilmiyorduk, şimdi çerçevesi belirlendi. Ayrıca gerekli belgelerin kimin tarafından verileceği gibi konulardaki karmaşa giderildi ve kanuna işlevsellik kazandırıldı.”

Düzenlemenin en kritik yönlerinden biri, daha önce yalnızca Türk vatandaşlarının yapabildiği bazı mesleklerin Türk soylu yabancılara da açılması. Buna göre, Türk soylu yabancılar Türk vatandaşlığı almadan da doktor, mühendis, avukat gibi meslekleri icra edebilecek ve Türk vatandaşlarıyla aynı sosyal güvenlik haklarından yararlanabilecek.

Ertim’e göre bu değişiklik, ağırlıklı olarak nitelikli iş gücü çekmeyi hedefliyor. Ancak bakım işçiliği gibi düşük ücretli ve kayıt dışı alanlardaki kadınların büyük bölümü için bu kapı hâlâ oldukça uzak.

Yeni düzenlemenin getirdiği şartlar da oldukça sıkı:

  • Türk soylu yabancıların, İçişleri Bakanlığı’ndan alınmış bir ikamet iznine sahip olmaları gerekecek.

  • Türkiye’de yapmak istedikleri mesleğin, kendi ülkelerinde yapılamadığını ispatlamaları istenecek.

Türkiye’deki diğer yabancıların ise bu mesleklerde çalışabilmesi için ya 400 bin dolar yatırım yaparak vatandaşlık almaları ya da en az 5 yıl çalışma izniyle ülkede istihdam edilmeleri gerekiyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN