Bir bireyin 'gerçek' kişiliğinin nerede ve ne zaman belirginleştiği sorusu, psikoloji ve felsefe dünyasında süregelen temel tartışma konularından biri.
İnsan, doğası gereği farklı çevrelerde farklı davranış kalıpları sergiler; iş hayatında disiplinli ve ciddi bir profil çizerken, arkadaş çevresinde neşeli ve esprili bir karaktere bürünebilir. Hatta evde tek başınayken bambaşka bir iç dünyaya sahip olabilir.
Bu değişkenlik, bireyin özgün karakterinin sadece yalnızlık anlarında mı yoksa başkalarının yanındayken mi netleştiği sorusunu gündeme getiriyor.
SOSYAL KİMLİK TEORİSİ VE ÇOKLU BENLİK
Sosyal kimlik teorisi gibi psikolojik yaklaşımlar, bu duruma farklı bir perspektiften bakılmasını önerir.
Bu teoriye göre bireyler, bulundukları sosyal gruba ve ortama göre bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde farklı sosyal rollere ve kimliklere bürünürler.
Dolayısıyla, bir kişinin iş yerinde, ailesinin yanında ve yakın dostlarıyla birlikteyken gösterdiği davranış farklılıkları, bir tür 'kişilik bölünmesi' değil, aksine sosyal uyumun ve aidiyet arayışının doğal bir sonucu.
Her ortamda farklı bir benliğin ortaya çıkması, aslında tek ve değişmez bir 'gerçek kişilik' kavramının sorgulanmasına neden olur.
YALNIZLIĞIN GERÇEKÇİLİK İDDİASI
Bazı psikoloji uzmanları ise bireyin en sahici hâlinin yalnızken ortaya çıktığı fikrini savunur.
Bu görüşe göre, yalnız kaldığımızda üzerimizdeki toplumsal beklentilerin ve onaylanma ihtiyacının baskısı kalkar.
Kişi, bu anlarda tamamen içsel süreçlerine, düşüncelerine ve duygularına odaklanır.
Bu durum, bireyin otantik (gerçek) benliğini filtrelemeden deneyimlemesini sağlar.
Ancak, kişinin yalnızkenki davranışlarıyla toplumsal hayattaki davranışları arasındaki uçurum, bu durumun bir uyum mekanizması mı, yoksa bir tür maskeleme mi olduğu sorusunu da beraberinde getirir.
NÖROBİLİMİN SOSYAL BAĞLANTI AÇIKLAMASI
Nörobilim çalışmaları, insan beyninin sosyal bağlar kurmaya yatkın olduğunu ortaya koyarak bu farklılıkları biyolojik bir temele oturtur.
Yapılan araştırmalar, başkalarının yanında olduğumuzda beynimizin farklı hormonlar salgıladığını ve sosyal kabul görme isteğiyle tetiklenen ödül mekanizmalarının devreye girdiğini gösterir.
Bu biyokimyasal etkileşimler, insanların sosyal ortamlarda kendilerini daha dışa dönük, dikkatli veya grup normlarına uygun şekillerde ifade etmelerine yol açabilir.
Bu durum, yalnızken sergilenen davranışların sosyal ortamda değişime uğramasının doğal bir nörobilişsel süreç olduğunu gösterir, ancak hangi davranışın daha 'gerçek' olduğunu kesin olarak kanıtlamaz.
KİŞİLİK, TEK BİR HALİN DEĞİL, TÜM YÖNLERİN BÜTÜNÜDÜR
Sonuç olarak, bireyin gerçek kişiliğini kesin olarak yalnızlık ya da sosyal etkileşim ortamlarından birine indirgemek doğru değil.
İnsan kişiliği, hem iç dünyaya yöneldiği yalnızlık anlarında ortaya çıkan özgün eğilimlerinin hem de sosyal etkileşimler yoluyla geliştirilen farklı kimliklerinin bir bütünü.
Birey, yalnızken kendi özünü keşfederken, sosyal ortamlar içinde de kendini geliştirir, ilişkilenir ve şekillendirir.
Dolayısıyla, bir insanın kimliği, yalnızca iç dünyasından ibaret olmayıp, aynı zamanda yaşadığı tüm deneyimlerin, ilişkilerinin ve toplumsal etkileşimlerinin toplamı olarak kabul edilmeli.
Kadınlar arkadaşını kokusuna göre seçiyor! Bilimsel olarak araştırıldı, kanıtlandı


