Yeni Zelanda'da yerel halk, kanlı Cuma saldırısında hayatını kaybedenlerin yakınlarına destek olmak için harekete geçti.
Yeni Zelanda'da yerel halk, kanlı Cuma saldırısında hayatını kaybedenlerin yakınlarına destek olmak için harekete geçti.
Büyük çoğunluğu Hristiyan olan vatandaşlar, Müslümanlara sarılarak taziyelerini ve iyi dileklerini iletiyor.
Müslümanların yaşadığı büyük acıyı paylaştıklarını ifade eden Yeni Zelanda halkı, dünyaya bu şekilde mesaj veriyor.
Gözyaşlarının dinmediği Yeni Zelanda'da insanlar saldırıların gerçekleştiği camilerin önüne gelerek taziye ziyaretinde bulunuyor.
Esmer tenli bir Müslümana sıkı sıkıya sarılan İngiliz kadın, yaşanan acıyı yüreğinde hissettiğini ifade etti.
Ten, dil, din, ırk gözetmeksizin birbirin sarılan insanlar, katliama tepki gösterdi.
Kentte bulunan okullar da yaşananlara karşı durduklarını göstermek için ziyaretler gerçekleştirdi ve Müslümanların acılarını paylaştı.
Dini hassasiyetlere dikkat eden Yeni Zelanda halkı, dünyaya büyük bir ders verdi.
Saldırıda eşini kaybeden bu kadına sarılan genç kız, yaşananlardan dolayı gözyaşlarına boğuldu.
Yeni Zelandalılar, Christchurch kentinde iki camiye yapılan terör saldırılarında hayatını kaybedenleri, camilere yakın sokakları çiçeklerle donatarak anıyor.
Kentin hemen hemen her noktasında Müslümanlara acısından dolayı özel ilgi gösteriliyor.
Sadece Müslümanlar değil, yerel halk da adeta bir şok yaşıyor.
Sosyal medyada da tepkilerini gösteren Yeni Zelanda halkı, #ShareYourPain (Acını paylaşıyorum) etiketi ile taziye mesajları sunuyor.
Yeni Zelanda halkı tüm kalbiyle terörü lanetlediğini net olarak dile getiriyor.
YENİ ZELANDA SALDIRILARINDA NELER YAŞANDI?
Yeni Zelanda'da iki camiye yapılan saldırılarda en az 4'ü kadın, yaşları 3 ile 77 arasında değişen 50 kişi hayatını kaybetti. Saldırıdan kurtulanlar ve yakınlarını kaybedenler, saldırı anında camilerde neler yaşandığını anlattı.
ONU AFFETTİM
59 yaşındaki Farid Ahmed, saldırılar sırasında camideydi. Saldırgan camiye girerken kadınların olduğu bölümde olan ve bazı kadınlarla çocukların camiden kaçmasına hızlıca yardımcı olan eşini kaybetti. Ahmed, 28 yaşındaki saldırgan Brenton Tarrant'ı affettiğini söylüyor.
"Saldırgana nefret beslemiyorum, affetmek ilerlemek için en doğru yoldur. Elbette ki onu affettim, affetmek, cömertlik, sevmek ve önemsemek, pozitif yaklaşmak, yapılacak en iyi şeydir. Onu bir insan olarak sevdiğimi söyleyebilirim. Ama yaptığı şeyi kabul edemem, çok yanlış bir şey yaptı."
Eşi Hüsna Ahmed 44 yaşındaydı, saldırgan El Nur Camii'ye girdikten sonra ilk ateş ettiği kişilerden biri oldu.
Farid ve Hüsna, 1990'da Bangladeş'ten Yeni Zelanda'ya göç etmişti, bir de kızları var.
"Eşim 'buraya gelin, hızlı olun' diye bağırıyordu. Oradaki birçok kadını ve çocuğu arkadaki güvenli avluya götürdü. Sonra beni kontrol etmek için geri dönmüş, çünkü ben tekerlekli sandalyedeydim. Kapının yakınlarındayken vurulmuş. İnsanlara yardım ederken kendisini unutmuştu."
Farid Ahmed, 1998'de alkollü araç kullanan bir şoför kendisine çarptığından beri tekerlekli sandalyede olduğunu, kendisinin kıl payı kurtulduğunu söylüyor. "Bu adam her bir kişiyi iki, üç kez vuruyordu. Bu da diğerlerine hareket etmek için fırsat veriyordu. Hatta ölenleri bile tekrar tekrar vuruyordu."
Saldırgan kendisini fark etmeden dışarı çıkmayı başaran Ahmad, eşini çok aramış. Ancak daha sonra eşinin öldükten sonra çekilen bir fotoğrafını görmüş, öldüğünü böylece öğrenmiş: "Fotoğrafı sosyal medyadaydı, onu tanıyan biri bana fotoğrafı gösterdi. Kimlik tespitini de böyle yaptık."
OĞLUYLA BİRLİKTE ÖLDÜRÜLDÜ
Camide bulunan bir başka kişi, Pakistan asıllı Naim Raşid, videolardan birinde saldırganın önüne geçip durdurmaya çalışırken görülüyor. Ancak saldırgan, olayın hemen ardından Raşid'i ve 21 yaşındaki oğlu Talha'yı öldürdü.
Polis, saldırganı Linwood'daki ikinci camiden çıkıp arabasıyla uzaklaşırken yakalayıp tutukladı. Saldırıda hayatını kaybedenlerin çoğunun Pakistan, Hindistan, Malezya, Endonezya, Somali, Afganistan ve Bangladeş'ten olduğu belirtildi.
KİTAPLIĞIN ALTINA SAKLANARAK KURTULDU
Cuma namazı için El Nur Camii'de olan taksi şoförü Abdülkadir Ababora, saldırı anlarını anlatırken kendisini yere attığını, kutsal kitapların dizildiği bir kitaplığın altına saklandığını söylüyor:
"Hızlıca bu kararı almış olmam, hiç yara almadan kurtulmamı sağladı. O sırada tek düşündüğüm eşimi ve çocuklarımı bir daha görebilmekti. Bu bir mucize. Kendime geldiğimde sağımda ve solumda cesetler gördüm."
2010'da Etiyopya'dan yola çıkıp, daha huzurlu ve refah içinde yaşayabilmek için Yeni Zelanda'ya giden Ababora, şimdi 48 yaşında. İki hafta önce üçüncü oğlunu kucağına almış.
Caminin imamının, Cuma hutbesinin İngilizce çevirisini henüz okumaya başlamışken dışarıda silah seslerini duyduklarını anlatıyor:
"Ne oluyor diye bakmak için ilk çıkan, Filistinli bir taksi şoförü oldu. Ayağa kalktığında saldırganı gördü. Kaçmaya çalıştı ama saldırgan onu vurdu. Düştüğünü gördüm."
Saldırgan içeri girip ne olduğunu anlamayan kurbanları vurmaya başladığında, Ababora kitaplığın altına sıkışarak ölü taklidi yapmış.
"Bu adam sağa sola, otomatik şekilde ateş etmeye başladı. İlk kurşunları bittiğinde silahını yeniden doldurup devam etti. İkinci kez bittiğinde yeniden doldurup bu kez başka bir odaya girip devam etti. Sıranın bana gelmesini bekliyordum, her ateş ettiğinde 'şimdi beni vuracak' diye düşündüm, umudumu kaybettim. Ailemi düşünerek dua etmeye başladım."
Saldırgan dördüncü kez kurşunu bittiğinde dışarı çıkıp arabasına bindi ve Linwood'daki ikinci camiye saldırmak üzere yola çıktı. Arabasının uzaklaştığı duyulduğu halde, cami içinde hayatta kalan hiç kimseden birkaç dakika boyunca ses çıkmadı.
Ancak bir süre sonra yarası ağır olanlar inlemeye ve bağırmaya başladı. "Her yerde kan vardı. Bir arkadaşım bağırarak bacağından vurulduğunu söyledi. Ona yardım etmeye çalıştım ama bacağı kurşunlarla dağılmıştı."
Ababora sonra dışarı çıkıp camide olduğunu bildiği arkadaşını aradı. Bulduğunda çenesinden, sırtından ve elinden vurulduğunu gördü. Ardından iki kadının daha dışarıda öldürüldüğünü gördü. Saldırganın bıraktığı tüfeklerden birinde Nazi sembolü gördüğünü hatırlıyor.
KURŞUNU BİTEN SİLAHLA SALDIRGANI DURDURMAYA ÇALIŞTI
Alabi Latif, saldırganın gittiği ikinci cami olan Linwood Mescidi'nde silah sesini duyar duymaz dışarı baktığını, elinde silah olan bir adam gördüğünü anlatıyor:
"Sonra yerde iki, üç ceset gördüm. O zaman bunun bir terör saldırısı olduğunu anladım. Namaz kılanlara hemen yere yatmalarını söyledim."
Latif, silah sesinin durulduğu bir anda arkadaşlarından biriyle çıkıp saldırganı durdurmaya karar verdiklerini söylüyor. "Dışarı çıktığımızda kurşunu biten bir silahını orada bırakıp arabasına döndüğünü gördük."
Latif, arkadaşı Abdül Aziz'in saldırgana engel olduğu ve daha fazla ölümün önüne geçtiğini söylüyor. 48 yaşındaki Afganistan asıllı Aziz, dışarı çıkıp saldırganın bıraktığı silahı aldı.
"Onu takip ettim. Arabasına oturduğunda hâlâ elimde olan silahı ok gibi kullanıp arabanın camından ona doğru fırlattım. Bana küfretti ve hızla uzaklaştı."
Polis arabayı durdurup Tarrant'ın başka bir camiye gitmesini engellediğinde, arabanın camı kırıktı.
Latif ve Aziz, Tarrant kaçtıktan sonra camiye dönerek yaralılara yardım etmeye çalıştı.
Latif, "Olanlarla ilgili çok üzgünüm. Ama hâlâ bu ülkenin barışçıl bir ülke olduğuna inanıyorum, umarım bundan sonra güzel şeyler olacak. Yeni Zelanda'da böyle bir şey olacağına asla düşünmezdim, asla" diyor.
Yeni Zelanda'da hem Müslümanlar, hem de Hristiyanlar kayıplar için ağlamaya devam ediyor...
Hayatını kaybedenlerin yakınları için açılan bağış hesabında 4 milyon dolar (22 milyon lira) civarında para toplandı.
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern de hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı dilemek için ziyaret edenler arasında. Ardern, ziyaret esnasında saygı nedeniyle başını kapatmıştı.