İnsanlar üzerinde uygulanan en korkunç 10 deney

İnsanlar üzerinde uygulanan en korkunç 10 deney

Hastalıklara çare bulmak, bir savaşı kazanmak ya da bilimin gelişmesi söz konusu olduğunda insan hayatıikinci planda kalıyor. İşte insanlar üzerinde uygulanan en vahşi 10 deney...

Günümüzde çeşitli bilimsel deneylerde hayvanların denek olarak kullanılmasının etik açıdan doğru olup olmadığı tartışılıyorken, yakın tarih, insanlar üzerinde kitlesel olarak yapılan deneylerle dolu. İşte devletlerin bir savaşı kazanması ya da bilim insanlarının teorilerini kanıtlayabilmeleri için insanlara uyguladıkları vahşetin en korkunç 10 örneği:

ABD, siyahileri "Tedavi ediyoruz" diye 40 yıl boyunca denek olarak kullandı

15-08/09/tuskegee-syphilis-study_doctor-injecting-subject

Frengi hastalığı, 1920'li yıllarda ABD'de büyük bir toplumsal sağlık sorunuydu. Julius Rosenwald Vakfı adlı bir hayır kurumu, özellikle yoksullar arasında yaygın olan hastalıkla mücadele için, Amerika'nın güney kırsalında yaşayan siyahiler için bir sağlık hizmeti projesi başlatmıştı. Fakat 1929 yılında Büyük Bunalım'ın başlamasıyla proje mali kaynaklarını kaybetti. Frengiyle mücadele programında birtakım değişiklikler yapıldı. Artık kısıtlı kaynaklar, tedaviyi haketmeyen(!) yoksul zencilere ayrılmayacaktı.

1932 yılında, Alabama'nın Macon County kasabasında, siyahi erkeklere yönelik tıbbi yardım, gıda yardımı ve ölüm sigortası gibi hizmetler içeren bir program başlatıldı. Programın amacı, hükümetin duyurduğuna göre "kötü kan"ın tedavi edilmesiydi (Kötü kan, o yıllarda pek çok hastalık için kullanılan bir tabirdi).

Gerçekte yapılan ise "Tuskegee Zenci Erkekler Üzerinde Tedavi Edilmemiş Frenginin Etkileri" adlı, insanların laboratuvar hayvanları olarak kullanıldığı geniş çaplı bir deneydi. Yardımların amacı, "denek" sayısını artırmaktı. Yani programa katılan yüzlerce zenci erkek, "kötü kan"ları içinde tedavi gördüklerini sanırken, aslında tedavi edilmeyen frenginin etkileri üzerine bir deneye tabi tutuluyordu.

1945 yılında penisilinin ortaya çıkmasıyla frenginin tedavisi mümkün hale geldi, 1947'de "Acil Tedavi Merkezleri" kuruldu. Buna rağmen Tuskegee Frengi Programı uzun yıllar devam etti. Deneye katılan yüzlerce erkekten 128'i frengi yüzünden öldü, 40'ının eşine frengi bulaştı, 19 çocuk frengiyle doğdu.

Program ancak, ABD hükümetinin, siyahi vatandaşlarını denek olarak kullandığının medyada ifşa olması üzerine halkın isyan etmesiyle, 1972 yılında sonlandırıldı.

Naziler, canlı insanların kafataslarını açıp beyinleri üzerinde deneyler yaptı

15-08/09/experiment

Naziler, İkinci Dünya Savaşı süresince toplama kamplarındaki tutsaklara çeşitli tıbbi ve askeri deneyler uyguladılar. Bunların amacı askerlerin çeşitli savaş koşullarında ne kadar süre hayatta kalabileceklerini anlamak ve tedaviyi hızlandıracak ilaçlar üretmekti.

Hipotermiyle (vücut ısısının aşırı azalması) ilgili çalışmalar çerçevesinde, "denek"ler denize düşen bir pilotun ne kadar süre hayatta kalabileceğini anlamak için buzlu suda uzun süreler boyunca bekletiliyordu. Bazılarıysa tuzlu suya atılıyor ve burada dehidrasyondan (su kaybı) ölüyordu.

Yüksek irtifa hastalığının araştırılmasında ise kurbanlar basınç odalarına kapatılıyordu. Daha sonra ise basınç değişimlerinin beynin üzerindeki etkilerinin araştırılması amacıyla kurbanların kafatasları açılarak beyinleri inceleniyordu.

Nazilerin "tıbbı geliştirmek" için yaptığı diğer deneylerin arasında enfeksiyon kapmış yaraları iyileştiren bir ilacı test etmek için kurbanları önce yaralayıp sonra enfeksiyon kapmalarını sağlamak ve veremi tedavi edebilmek için kurbanlara verem enjekte etmek gibi çalışmalar vardı.

Sıtma ilaçlarını mahkumlar üzerinde denediler

15-08/09/download

İkinci Dünya Savaşı'nda askerlerin yaşadığı sağlık sorunlarıı çözmek için tutsaklar üzerinde deneyler yapan, sadece Naziler değildi. Güney Pasifik'te düşmanın öldürdüğünden daha çok askerini sıtma yüzünden kaybeden ABD, Pasifik cephesini kazanmanın anahtarı olarak sıtmanın tedavi edilmesini görüyordu.

Bu yüzden 1944 yılında Illinois'teki Stateville Hapishanesi'nde 441 mahkum üzerinde, sıtmayı tedavi eden bir ilaç bulunması için bir program başlatıldı. Buna göre mahkumların sıtmaya yakalanması için çalışmalar yapılıyor, sonra da geliştirilen ilaçlar bu mahkumların üzerinde deneniyordu.

Şaşırtıcı olan ise bu deneyin kamuoyunda etik açıdan hiçbir meşrulaştırmaya ihtiyacı olmamasıydı. Savaşı kazanmak için insanların denek olarak kullanılması kimseyi rahatsız etmiyor, hatta gazetelerde mahkumların vatanseverliğini öven yazılar çıkıyordu.

Kimyasal ve biyolojik silahları insanlar üzerinde denediler

15-08/09/unit731

Japonya'nın, Mançurya'yı işgal ettikten sonra 1936 yılında kurduğu Birim 731, en az Nazi toplama kampları kadar kötü bir yerdi. Kwantung Ordusu Salgın Hastalık Önleme ve Su Temini Birimi" adıyla kurulan Birim 731'in görevi, kimsayal ve biyolojik silahlar geliştirmek ve bu silahlar ile savaş halinde yaşanan zorlu koşulların insanlar üzerindeki etkilerini araştırmaktı.

Çoğu Mançuryalı olan, bir kısmı sivil, bir kısmı ise savaş tutsaklarından oluşan deneklerin üzerinde birçok virüs ve kimyasal madde denendi. Bu şekilde, virüs ve kimsayal maddelerin insan vücudunu nasıl etkilediği ve bombalarda nasıl kullanılabileceği anlaşılmaya çalışıldı.

Birim 731, Mançurya'da inanılmaz bir yıkım yarattı. Yapılan deneyler sonucunda 250 bin kişi öldü.

Üzerinde "fare deneyi" yapılan bebek 6 yaşına kadar yaşayabildi

15-08/09/albert-and-rabbit-1024x718-e1422507447605

1920 yılında Dr. John Watson ve öğrencisi Rosalie Rayner, insanların şekillendirilebilecek "boş bir sayfa" olarak doğduğu şeklindeki teorilerini kanıtlamak amacıyla dokuz aylık bir bebek üzerinde bir deney gerçekleştirdi. "Albert B" ismi verilen bebeğin, hastanede süt anne olarak çalışan annesine deney karşılığında bir dolar ödendi.

Deney çerçevesinde, Albert önce küçük, beyaz bir fareyle aynı ortama kondu. Bebek, fareye herhangi bir tepki göstermedi. Ikinci aşamada ise bebekle fare karşılaştırıldığında ortama yüksek ses verildi. Bebek, ortamda ses olmaksızın herhangi bir küçük ve tüylü hayvanı gördüğünde korkmaya başlayana kadar bu aşama tekrarlandı.

Albert'ın gerçek kimliği 2010 yılında ortaya çıktı. Asıl adı Douglas Meritte olan çocuğun, davranışsal ve nörolojik sorunları vardı, altı yıllık hayatı boyunca ne konuşmayı ne yürümeyi öğrenebilmişti. Hidrosefali (beyinde su toplanması) nedeniyle ölen Douglas'a ayrıca bakteriyel menenjit teşhisi konmuştu. Bu hastalığın, başka bir deney amacıyla bebeğe özellikle bulaştırıldığını da düşünenler var.

Düzgün konuşan çocukları zorla kekeme yapmaya çalıştılar

1939 yılında, ABD'deki Iowa Universitesi'nde doktora öğrencisi olan Mary Tudor ve fakülte danışmanı olan konuşma uzmanı Wendell Johnson, kekemeliğin öğrenilen bir davranış olduğu şeklindeki tezlerini test etmek için 22 yetim ve öksüz çocuk üzerinde bir deneye girişti.

Çocukların dört ay boyunca konuşma terapisi alacağı söylendi. Gerçekte ise çocukların yarısı kekeme değildi ve onları kekeme yapmaya çalışıyorlardı. Deneyin sonucunda çocuklar kekeme olmadı, kekeme olanlar da iyileşmedi. Ama kekeme olmayan çocuklarda, düşük özgüven gibi kekemelerde görülen problemler gözlendi.

Ameliyatla kadınları erkek, erkekleri kadın yaptılar

Güney Afrika'da Apartheid (devlet tarafından resmi olarak ayrımcılık uygulanan rejim) döneminde eşcinselliğin önüne geçmek için iki uygulama gerçekleştirildi. Bunlardan biri olan "Nefret Terapisi"ne göre, eşcinsel erkek ve kadınlar zorla orduya alınıyor, burada deneysel yöntemlerle insanların kendi cinslerinden nefret etmesi sağlanmaya çalışılıyordu. "Cinsiyeti yeniden belirleme ameliyatları"nda ise eşcinsel kadınlar ameliyatla erkek yapılırken, erkekler de ameliyatla kadın yapılıyordu.

1969 ile 1987 yılları arasında yapılan uygulamalarda eşcinseller, kendilerine uyuşturucu ve elektroşok verildikten sonra kendi cinslerinden kişilerin müstehcen fotoğrafları gösterilerek "normal" hale getirilmeye çalışılıyordu. Bu yöntem işe yaramadı, insanlar uyuşturucu ve elektroşoka maruz kaldıktan sonra nefret etmediler.

Uygulamanın yapıldığı dönemde 900 kadın ve erkeğin, böyle bir talepleri olmamasına rağmen ameliyatla cinsiyetleri değiştirildi.

İtaat etmeyi elektroşokla öğretmeye çalıştı

15-08/09/milgrams-shock-box

İnsanda uyum ve itaat davranışları üzerine çalışmalar yapan Amerikalı sosyal psikolog Stanley Milgram, 1960'ların başında Yale Üniversitesi'nde tüm zamanların en sansasyonel deneylerinden birini gerçekleştirdi. Milgram, İkinci Dünya Savaşı'nda işledikleri suçlardan dolayı yargılanan Nazi görevlilerinin "Ben sadece görevimi yapıyordum" şeklindeki savunmalarından çok etkilenmişti. İnsanların "sadece görevlerini yapmak" adına akla sığmayacak vahşetleri nasıl gerçekleştirdiklerini anlamak için bir deney tasarladı.

Milgram'ın deneyine katılan denekler, "öğrenme ve hafıza" ile ilgili bir deneye katıldıklarını sanıyorlardı. Buna göre denekler öğretmen ve öğrenciler olarak iki gruba ayrılacak ve kimin hangi grupta olacağı kura ile belirlenecekti. Öğrencilere sorular sorulacak ve verdikleri her yanlış yanıtta elektroşok verilecekti. 15 volttan başlayan yanlış cevap cezası, 450 volta kadar yükseliyordu. Deneyin sonunda katılımcıların üçte ikisi "öğrenci"lere 450 volt elektrik vermişti.

Gerçekte ise ortada ne "öğrenciler" diye bir grup ne de elektroşok cihazı vardı. Tamamı "öğretmen" olan denekler voltajı artırdıkça, bulundukları odaya elektroşok ve çığlık sesleri içeren, önceden kaydedilmiş bir bant dinletiliyordu. Milgram aslında bu deneyi, insanların kötülük de yapsalar, neden emirlere uymaktan kaçınmadıklarını anlamak için yapmıştı.

CIA "uzaktan kumandalı ajan" yapmaya çalıştı

Soğuk savaş döneminde iki süper güç, diğerine karşı avantaj sağlayabileceği her yolu deniyordu. Bunlardan biri de "zihin kontrol" deneyleriydi. Bu deneylerde, insanların zihninin uzaktan kontrol edilip edilemeyeceği anlaşılmaya çalışılıyordu.

CIA, uzaktan kontrol edilebilen suikastçiler yetiştirmek için üniversitelerin de katıldığı ve çok büyük paraların harcandığı birçok deney gerçekleştirdi. Sivil vatandaşların yanında 7 bin ABD askeri, deneylere rızaları dışında tabi tutuldu.

Deneklere LSD ve PCP gibi pek çok uyuşturucu ve halisünojen maddenin yanında radyolojik maddeler verildi. Hipnoz ve beyin ameliyatları uygulandı. Bu program 20 yıl boyunca sürdü ve sonucunda hiçbir şey elde edilemedi. CIA, 1973 yılında programın kayıtlarını imha etti.

Mahkumları incelemek için canlı canlı parçaladılar

"Anatominin babası" olarak kabul edilen antik çağ fizikçisi Herofil, bu ünvanını inanılmaz bir vahşete borçlu. Antik Yunan'da, suçlular incelenme ve denek olma cezasına çarptırılabiliyordu. Herofil, 40 yıl boyunca 600'den fazla canlı insanı, incelemek için parçalarına ayırdı. 

YORUMLAR (3)
3 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN