Önce yakın tarihteki soygundan söz edelim. 2012 yılının Şubat ayında Kapalıçarşı’da 6 milyon lira değerinde büyük bir soygun gerçekleşmişti. Dükkana çatıdan giren hırsızlar, yaklaşık 60 kilo altın ve mücevheri çalarak kayıplara karışmıştı. Kapalıçarşı’da polis noktasının olduğu sokakta, Akikçiler Sokak’ta bulunan, İbrahim Ali Esen’e ait Zinnet Kuyumculuk'ta yaşanan olay için başlatılan geniş çaplı soruşturma sonucu suçlular yakalanmıştı. Yaklaşık 3 bin saat kayıt bulunan 100'ün üzerindeki güvenlik kamerası görüntülerini inceleyen polis, daha önce kuyumcuda tadilat yapan Alen ve Andre B. kardeşlerin, olayın gerçekleştiği gün Kapalıçarşı girişindeki bir iş yerinde çalıştığı ve çatıya çıktıklarını tespit etti. Soygun gerçekleştirilen kuyumcuya oyuncak güvenlik kamerası taktıkları anlaşılan Alen ve Andre B. kardeşler ile Alen B'nin kız arkadaşı olduğu öğrenilen Nimet A. yakalanmıştı. Filmleri andıran bu soygun olayından önceki bilinen tek büyük Kapalıçarşı soygunu ise, 2012’den tam 421 yıl önce gerçekleşmiş.

Seyyahları şaşırtan güven ortamı
Şaşılacak bir şey bu ama, Kapalıçarşı yüzyıllar boyunca hep çok güvenilir bir yer olarak kalmış, kayıtlara da doğru dürüst bir soygun geçmemiş. Çarşıda daima tam güvenlik ve rahatlık egemen olmuş. İstanbullular da kıymetli eşya ve paralarını kuyumculara emanet etmişler hep bu nedenle. Kapalıçarşı kuyumcuları yüzlerce yıl bir tür banka gibi işlev görmüş ve emanetçilik yapmışlar. Dükkanlarda gündüz bekçisi bulunmazmış. Fransız Akademisi’nin tanınmış üyesi Michaud 1830’da geldiği İstanbul’da saatlerce boş, sahipsiz kalan dolaplardan ve kerevetlerden hiçbir şeyin çalınmadığını hayretle gözlemlemiş ve seyahat notlarına bu bilgiyi düşmeyi ihmal etmemiş.

Eski Kapalıçarşı kuralları
Çelik Gülersoy’un Kapalıçarşı kitabında çarşının gece güvenliğine dair ayrıntılı bilgiler yer alıyor. Örneğin çarşının başlıca kuralının, akşam kapıların kapanıp gece tüm yapılar kompleksinin, içindeki eşya hazineleri ile beraber, olduğu gibi bölükbaşıların ve bekçilerin sorumluluğuna ve namusuna emanet edilmesi gibi. O kadar ki, çarşı kapandıktan sonra içeriye hangi mazeretle olursa olsun, hiçbir dükkan sahibinin bile girmesine izin verilmezmiş. Saltanat devrinde gece çarşının açılmasının padişah fermanına bağlı olduğu, Abdülhamit zamanında bir yangın olayında bekçilerin ferman istemesi üzerine ilk defa olarak zabıtanın ferman beklemeden kapıları kırdırarak içeri girebildiğine dair bilgiler var. Normal günlerde akşamları herkesin binadan boşaltılmasının titizlikle uygulandığına kuşku yok. Ama ara sıra tuhaf olaylar çıktığı oluyormuş demek ki, bir keresinde tanınmış Fransız romancı Pierre Loti, içeride kalmış. İstanbul’a son geldiği 1913 yılında, şehirden ayrılacağı son akşam, romantik ve esrarlı doğunun aşığı yazarımız, birkaç halı almak için girdiği dükkanda sohbete ve pazarlığa fazlaca dalmış. Halıları paketlemeyi bitirdikleri sırada, koca yapılar dünyasının bir hayal şehri gibi bir anda boşalıverdiğini dehşetle fark etmişler. Ez netice kapıda gece bekçileri kendisini iyice bir sorguya çekmeden dışarı bırakmamışlar.
Ancak çarşının tarihi boyunca günlük durgun yaşamı dalgalandıracak cinsten olaylar yok gibi. Avrupalı seyyahlar çarşıda içinde sahibi ya da çırağı bulunmayan birçok dükkanın saatlerce açık ve kilitsiz durduğunu hayretle kaydetmişler notlarına. Ama bir olay var ki bundan tam 2012’deki soygundan tam 421 yıl önce yaşanmış.

İlk Kapalıçarşı soygunu: Kıyamet alameti
Çelik Gülersoy’un araştırmalarına göre, 1591 kışında eski Bedesten bir sabah açılınca bazı emanet sandıklarının mühürlerinin bozulmuş ve içindekilerin çalınmış olduğu dehşetle görülür. Sayım yapıldığında noksan paranın 30 bin altına vardığı anlaşılır. Bu kadar para Bedesten’den ne gece ne gündüz kolayca götürülemez oysa ki. Divan-ı Humayun tarafından olayın incelenmesiyle, İstanbul Kadısı, Yeniçeri Ağası ve Subaşı’ndan kurulu bir komisyon görevlendirilir. İç Bedesten 15 gün süre ile olay çözülünceye dek kapalı kalır. Tüm tüccar dolapları ve mahzenleri aranır. Tüm esnafın mallarının sayımı yapılır, kayıtları incelenir. Ancak hiçbir şey bulunamaz. Olay şehirde o kadar heyecan yaratır ve toplumu telaşa sürükler ki, mahallenin birinde bir saka veresiye verdiği suların bedelini toplamaya kalkar. İstanbullu için Bedesten’in soyulması kıyamet işareti gibi bir şeydir. Mahalle sakasını da alacaklarını toplamaya koşturacak kadar dehşet verici bir haberdir. Tüm kent keder içindedir çünkü o zamana kadar Kapalıçarşı’da böyle bir olay hiç görülmemiştir.
Altınları hasır altı etmiş
Ez netice görevli heyet, sonuca varmak için metodlarını değiştirir. Kuşkulu görülen Bedestenliler zincire vurulup konuşturmak üzere muhkem işkence edilir. Bir şey bulunamaz yine de. Ama tecrübeli Subaşı, kuyumcular kapısının hemen dışında misk ve amber satan bir acemin mahzenindeki kiracı bir gencin hallerine dikkat etmiştir. Mahzen arandığında önce bir yığın boş para kesesi bulunur. Yerdeki hasırlar kaldırılınca da tüm altılar parıldamaya başlar. Delikanlı altın kuruşları ve gümüş akçeleri yığınlı görülmesin diye aklınca tek sıra yere dizmiş ve üstünü de örtmüştür.

Padişah hırsıza acır ve idamına hükmeder
Oğlan suçunu itiraf eder: “Kimsenin vebaline girmeyin. Şu miskçi acemin de bir suçu yok. Hain berhudar olmaz, amelimin cezası ne ise çekerim” der. Subaşı kendisini onca uğraştıran ve tüm başkenti dehşete boğan hırsıza fena kızmıştır. “Seni eşedd-i siyasetle katledeceğim” der. Bugünün dili ile işkence demektir. Fakat devrin padişahı 3. Murad hırsızı merak etmiştir. Oğlan padişahın huzuruna çıkarılır ve huzurda kolay bir ölüm rica eder. Hünkar belki beyler ve paşalar arasında bundan daha önemli miktarlarda soygunlar ve devlet malı yağmalarına tanık olduğundan olacak, gence acır ve alelade asılma ile ölümüne hükmeder. Paralar da sahibine geri verilir. Bedesten yeniden açılır ve kentte günlük yaşam eski şirazesine döner.
İşte 421 yıldan sonra Kapalıçarşı’da meydana gelen en büyük soygun 2012’teki soygun olmuştur. Ancak eski gazete arşivlerinde küçük küçük başka olaylar da bulduk. Ancak hepi topu beş tane küçük hırsızlık ve hırsızlık girişimi.

Tarihlerle soygun girişimleri:
12/04/1952
Kapalıçarşı’da kuyumculuk yapan Naci Çelikyazan’a kendisinin doktor olduğunu söyleyen bir sabıkalı gelerek 1500 liralık bilezik dolandırmıştır.
30-07/1952
Viyanah Rudolf adında beynelmilel bir hırsız Kapalıçarşı’da soyguna teşebbüs ederken yakalanarak cezaevine kondu.
17/05/1958
Meçhul üç kişi Kapalıçarşı’da bir kuyumcu dükkanından 17 bin lira değerinde 68 altın bilezik çalmıştır.
13/11/1979
Kapalıçarşı’da bir kuyumcu dükkanı biri tomsonlu üç silahlı kişi tarafından soyulmuş, soyguncular 2 kilo 850 gram külçe altını çalarak kaçmışlardır.
01/03/1979
Kapalıçarşı’da iki kuyumcu dükkanını soyan iki hırsız parmak izlerinden yararlanılarak Hırsızlık Masası ekiplerince yakalanmıştır.
İstatistiklerle Kapalıçarşı
-64 cadde ve sokak, 16 adet han bulunuyor.
- 22 adet kapısı var.
- 45 bin metrekarelik kapalı alan üzerine kurulu ve 3600 dükkan mevcut.
- 97 çeşit mamül satılıyor.
- Sağlık Ocağı, polis karakolu ve postahane hizmet veriyor.
- Tüm banka şubeleri mevcut.
-Kendisine ait özel güvenlik teşkilatı var.
-Günlük müşteri trafiği 250 bin ile 400 bin arasında değişiyor.
