Edebiyatımızın derinlikli seslerinden Ali Günvar, Ötüken Neşriyat’tan çıkan son şiir kitabı ‘Mevlit’ ile okurlarını maneviyatın ve estetiğin kesişim noktasına çağırıyor. Yedi naattan oluşan bu eser, adını taşıdığı geleneksel metinle bir yarışa girmekten ziyade, yazarın ifadesiyle “Sevgili Efendimizin dünyayı teşrifleriyle açılan olağan dışı mânevî hâlinin” kişisel bir beyanı olarak öne çıkıyor.
Mimarlık mesleğine sahip olmasına rağmen, kırk yıl boyunca bir mürşidin rehberliğinde manevi eğitim aldığını dile getiren Günvar, ‘Mevlit’in ‘Seb’an min’el Mesânî’ sırrı üzerine kurulu, tamamen sırrın doğuşuna dair bir metin olduğunu belirtiyor. Bu eserle birlikte şiir kitaplarına bir nokta koyacağını açıklayan Günvar ile, 25 yılı aşkın bir sürece yayılan bu zorlu yaratım sürecini, naat geleneğine getirdiği farklı bakış açısını ve eleştirilere karşı duruşunu KARAR okurlarımız için konuştuk.
Ali Hocam, ‘Mevlit’ şiir kitabınız yedi ‘naat’tan oluşuyor. Öncelikle kitaba neden bu ismi verdiğinizi sormak isterim.
Mevlit Kandil’inde, diğer kandillerde ve pek çok başka vesîlelerle topluluk halinde okunan, Sevgili Efendimizin hayatı mecâzîsinin en belirgin noktalarını anlatarak işaret eden ve asıl adı ‘Vesîlet’ün Necât Mevlidi Şerîf’ olan Süleyman Çelebi’nin büyük eseri asırlardır dengi olmayan bir metindir. Bizim amacımız Süleyman Çelebi Hazretlerinde vâkî olmuş bu metinle herhangi bir yarışmaya girmek değil… Biz Sevgili Efendimizin dünyayı teşrifleri ve kendisinden sonra her zamanın imamında yeni ve farklı bir açılmayla dünyayı şereflendiren olağan dışı mânevî hâlinin Rabbimizin bizim gönlümüze yansıttıkları beyanlarını aldığımız ilham üzere yazdıklarımızdır. Sevgili Peygamberimizin hakîkatinden bir nebzenin Seb’an min’el Mesânî sırrı üzre zuhur eden bu yedi naat ile açılabilmiş olmasını bir lütuf olarak addediyorum. Yazdığımız hiçbir dünyevî referansı olmayan ve tamamen sırrın doğuşuna dair bir mevlit olduğu için adına ‘Mevlit’ demek daha uygun görülmüştür.
‘BENİM ARZUM SİYER YAZMAK DEĞİLDİ’
Süleyman Çelebi’nin ‘Mevlid’i Münacat, Naat, Viladet, Risalet, Rıhlet ve Dua bölümlerinden oluşur. Sizinkinde ise yalnız naatlar var, neden böyle bir yol izlediniz?
Süleyman Çelebi’nin eseri peygamberimizin özlü ve şiirsel bir siyeri gibidir. Bizim arzumuz bir siyer yazmak değildi; bize lütfedilen kadarıyla, Efendimiz ile açılan hakîkatlerin sırlarından nebzeler söyleyebilmek arzusundaydık. Farklı bir bakış açısıyla yaklaştık. Önceki soruda da söylediğimiz gibi, Fatiha Sûresine hamledilen ve fakat Efendimiz ve sonrasında gelmiş olan müşahhas olarak zamanın imamlarında açılan Seb’an min’el Mesânî sırrı ile naatlerin sayısı arasında bir ilişki vâkîdir. O bakımdan böyle bir yapı oluşmuştur.
Mevlit’teki şiirleri kaç yılda yazdınız?
Fakîre ‘Mevlit’teki naatların yazdırılmaya başlanması 25 yıldan fazladır diyebilirim. Bilenler ve tanıyanlar yıllardır sormaktalar…
Bu süreçte başka şiirleriniz de yayımlandı. Ricatlar Kitabı’ da çıktı en son bildiğim kadarıyla. Peki böyle uzun bir süreç, ‘normal’ şiir yazma sürecinizi nasıl etkiledi?
‘Ricatlar Kitabı’, ‘Nisyan Rapsodi’, ‘Eyzan’ ve ‘Soneler’ hep bu süreçle birlikte yazıldılar. ‘Mevlit’ ayrı ve âdetâ bağımsız bir süreç izledi. O sürecin birkaç yılda ve yoğun bir çalışmayla çıkmasını şu garip varlığımın ve maneviyatımın kolaylıkla kaldırabileceğini sanmıyorum. Gerçekten çok ağır ve kaldırılması zor tecellîlerle geldi. Eğer zamana yayılmasaydı perîşân olurdum.
Naatı Peygamberimize övgü olarak biliriz. Ancak siz gördüğüm kadarıyla naatları bugüne kadar yazılmışlardan daha farklı bir şekilde ele almışsınız. Neden böyle bir yol izlediniz?
Saliha Kızım, benim için bu naatlar Peygamberimizin güzeller güzeli hakîkatinden bu garip kula usvei hasene bâbından lütfedilmiş zerreciklerdir. Her birinin dört bölümden oluşması ise her mertebede tecrübe olunan terki dünya, terki ukbâ, terki hestî ve terki terk fiiliyatları olsa gerektir. Rabbim kıymetini bilmeyi nasip etsin. İlk şiir yazmaya başlarken, Rabbimizin şairi olmayı dilediğim bir geceyi hatırlıyorum. Çok şükür lütfetti.
Şiirimizdeki naat geleneği hakkında ne söylersiniz? Birçok şair naat yazdığında, o şairin zirvesi olarak görülür. Siz ne düşünüyorsunuz?
Naatı hiçbir zaman bir şiir zirvesi olarak görmedim. Şükürler olsun “şair sözünün vahyin kardeşi olduğu” gibi bir kibre de hiçbir zaman bırakmadı beni Rabbim. Naat şiir değildir. En azından bendeki tatbikatı bu değildir. Her biri lütfolunan bir ilham ile meydana çıktı. Şiirden farklı bir tecrübe olduğu için diğer kitaplar ile aynı kanaldan akmadı diye düşünüyorum.
ARTIK BAŞKA BİR KİTAP ÇIKARMAYACAĞIM
Mevlit’ten sonra okuru ne bekliyor? ‘Zirvede’ mi bırakacaksınız, devam mı şiir yazmaya?
Sevgili Saliha, fakîre Mevlit’ten sonra bir şiir kitabı yayınlamama konusunda karar verdirildi. Bundan böyle tekil şiirler gelebilir ama bir kitap çıkarmayı düşünmüyorum. Belki bir ‘Toplu Şiirler’ kitabı… Ancak ‘Mevlit’in o kitapta yer almayacağını söyleyebilirim. Zira ‘Mevlit’ bir şiir değil, bugüne kadar yazdığım şiirlerden çok farklı… Bana ait değil… Daha önce dediğim gibi, Rabbimin lütfettiği bir ilhamlar bileşkesi…
TRİBÜNLER UMRUMDA DEĞİL
Kitabın ismini görenler içinde klasik tarzı arayacak muhakkak. Siz şairliğinizin yanı sıra ayrıca bir mimarsınız da. Peki, dini bir eğitim aldınız mı? Ya da bu konuda eleştiri gelir mi, ne dersiniz?
Kitabın ismini görenlerin neyi arayacağı ya da aramayacağı konusunu, doğrusu, hiç düşünmedim. Zaten tribünler umurumda olmadığından böyle bir düşünceyi çok da önemsemiyorum. İş ki Rabbim bu kitaptan ve onu okuyanlardan hayırlar zuhura getire… Mesleğim mimarlık. Evet. İmam Hatip ya da İlâhiyat Fakültesi anlamında soruyorsan öyle bir dînî eğitim almadım. Ancak kırk yıl boyunca Allah’ımızın güzeller güzeli bir kulunun dizinin dibinde ve rahlei tedrisinde bulunmak fakîre lütfolundu. Din bir teori ya da doktrin değildir. İçinde târihî bilgiler ve kıssalar vardır, ancak historisist bir bakış açısıyla ele alınması asla mümkün değildir. İlâhiyat fakültelerinde ve imam hatip liselerinde egemen olan medrese ehli bilim adamlarına yakın olan bu bakış açısı ile oldum olası yıldızım barışmadı… Nasıl isterlerse öyle eleştirsinler. Ancak ‘Mevlit’in de bundan öncekiler gibi, sükût suikastine uğraması beni şaşırtmayacak. Umarım alıp okuyana mânen faydaları olur.
