Haramidere Köprüsü'nün Selimiye Camii'nden farkı ne? Bu da Mimar Sinan eseri değil mi?

Haramidere Köprüsü'nün Selimiye Camii'nden farkı ne? Bu da Mimar Sinan eseri değil mi?

İstanbul’da, Mimar Sinan’ın 470 yıllık eseri Haramidere (Kapı Ağası) Köprüsü, E-5 karayolunun açtığı bir çukurda, çöplüğe ve atık suyuna terk edilmiş durumda. İki saatlik mesafedeki Selimiye Camii’ndeki tarih ‘göz dikenler’ ile boğulurken, buradaki Sinan eseri çevresindeki sanayi atıklarının kokusuyla nefessiz kalmış. Köprünün son hali içler acısıyken, aklımıza ister istemez o meşhur soruyu getiriyor: Koruma kültürü dediğimiz şey, sadece ‘rant’ kokan alanlara mı hasredildi?

Beylikdüzü’nde eski İstanbul-Rumeli kervan yolunun sessiz tanığı olan Haramidere (Kapı Ağası) Köprüsü’nün son halini gördüğümde içim cız etti. Koca Mimar Sinan eseri, 470 yıldır ayakta duran abide, şu an resmen bir utanç çukurunda. Etrafı katı atıklarla, içki şişeleriyle dolu bir bataklığa dönmüş. Köprünün altından akan su simsiyah, kokuysa dayanılmaz. İnsan erişimine kapatılmış, çürümeye terk edilmiş.

Şimdi gelelim meselenin can alıcı noktasına, yani korumacılığın çifte standardına.

Son birkaç aydır Selimiye Camii’nin kubbe tezyinatına yönelik restorasyon tartışmalarını yakından takip ettim, haberleştirdim. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün atadığı koskoca bilim kurulunun onayladığı ve yapıda uyguladığı restorasyon projesine rağmen, bir başka grubun kendi istedikleri tasarımı zorla kabul ettirmeye çalışma mücadelesi ortadaydı. Neden? Çünkü Selimiye, dünyanın gözü önünde, prestijli, politik ve turistik rantı yüksek bir eser. Orada söz sahibi olmak, Mimar Sinan eserine imza atmak birilerine ‘güç gösterisi’ imkânı sunuyor.

Peki, aynı coğrafyada, aynı dâhinin eliyle yapılmış, aynı derecede tarihi değere sahip olan Haramidere Köprüsü’ne kimse neden dönüp bakmıyor?

Cevap basit: Haramidere’de görünür bir ‘rant’ yok. Ne turistik bir tabela asılacak alanı var ne de üzerine imza atılacak bir zemini. E-5 Karayolu yapılırken kolayca gözden çıkarılmış, çukura hapsedilmiş, ‘atıl’ hale getirilmiş. ki saatlik mesafedeki iki Sinan eseri, iki farklı kader... Selimiye’deki tarih ‘göz dikenler’ ile boğulurken, buradaki Sinan eseri çevresindeki sanayi atıklarının kokusu altında nefessiz kalmış.
Bu trajik manzara doğal olarak, şu an ülkedeki korumacılık sisteminin ve tarihi eserleri tek bir kurum çatısı altında toplama çabasının ne kadar sağlıklı olduğunu da sorgulatıyor.

Hatırlarsınız, daha önce Galata Köprüsü’nün ‘Kule-i Zemin Vakfı’ malı olduğu iddiasıyla İBB’den alınıp Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmesini sorgulayan haberler yapmıştım. Merhum Doğan Kuban ve Necdet Sakaoğlu gibi duayenler, bu tür merkeziyetçiliğin bir koruma garantisi sunmayacağı, aksine, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları gibi faktörler devreden çıktığında eserlerin korunamaz hale gelebileceği konusunda bizi uyarmışlardı.

Şimdi gördüğümüz şu: Tarihi eserlerimizin sorumluluğu tek elde toplansa bile, eğer bir eserin popülaritesi veya politik getirisi yoksa, o eser yine sahipsiz kalıyor. Hangi kurumun elindeymiş fark etmez.
Özetle, görünen o ki bizim korumacılık kültürümüz ‘seçici’. Işıltılı olanı parlatıyor, fayda getireni sahipleniyoruz. Ama bir Mimar Sinan eseri E-5’in kenarında, bir çukura hapsedilip, çöplüğe dönüyorsa, o, kimsenin umurunda olmuyor. Ta ki haber olana kadar...

Bu ikiyüzlülükle, bizler Mimar Sinan’ın mirasına değil, sadece onun adının getirdiği güce sahip çıkmış oluyoruz. Ve işte Haramidere Köprüsü’nün manşetlere yansıyan son hali, koruma felsefemizin handikaplarının yarattığı içler acısı durumun, 470 yıllık abidevi bir kanıtı.
Yazık, çok yazık.

SU MİMARİSİ DEHASININ ZARİF BİR ÖRNEĞİ

Haramidere Köprüsü, resmi adıyla Kapı Ağası Köprüsü, yaklaşık 470 yıl önce 16. yüzyılın ortalarında inşa edilmiş. Mimar Sinan’ın ustalık dönemine ait olan bu eser, Topkapı Sarayı Kapı Ağası Yakup Ağa’nın (bölgeye adını veren Yakuplu Mahallesi’nin de kurucusu) emriyle yapılmış. Köprünün tarihi önemi, yüzyıllar boyunca Edirne’yi İstanbul’a bağlayan hayati İstanbul-Rumeli Kervan Yolu’nun en kritik geçiş noktalarından biri olmasından geliyor. Sinan’ın su mimarisinin zarif bir örneği olan köprü, muntazam kesme taşlardan yapılmış, yaklaşık 70-75 metre uzunluğunda ve sivri kemerli üç büyük göze sahip. Ancak bu abidevi eser, 1980’li yıllarda E-5 Karayolu inşası sırasında kolayca gözden çıkarılmış, güzergahın dışına itilerek bir çukura terk edilmiş ve maalesef kullanıma kapatılmış durumda.

YORUMLAR (6)
6 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN