Beş yıllık bir çalışmanın ürünü olan “Sıvasız Evlerden Biri/Kurban” filmi, 26 Aralık’ta sinemaseverlerle buluşuyor. Çekimlerine 2022 yılı Şubat ayında Sakarya’nın Taraklı ilçesinde başlanan film için üç farklı çekim mekânı, senaryoya uygun şekilde sıfırdan inşa edildi. Yapım süreci boyunca kar sahneleri için uzun süre beklenirken, yaz sahneleri ve rüya sekansları ise sırasıyla Taraklı ve Konya’nın Cihanbeyli ilçesinde tamamlandı.

Yapımcılığını İsmail Güneş Film Yapım, TRT, İda Film Yapım ve Antika Film’in üstlendiği proje, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteğiyle hayata geçirildi. Film, 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali yarışmasına seçilmesine rağmen sektör bileşenlerinin boykotu nedeniyle yarışma yapılamadı.

YOKSULLUKLA VİCDAN ARASINDA SIKIŞAN BİR BABA
İsmail Güneş’in yönettiği film, ülkenin güneydoğu sınırında askerlik yapan oğlu İsmail’in zorunlu görevini tamamlamasına günler kalan, geçim sıkıntısıyla boğuşan bir baba olan İbrahim’in hikâyesini merkezine alıyor. İbrahim’in, oğlunun askerlik sonrası orduda kalıp “uzman” olarak çalışmasını istemesiyle başlayan hikâyede; hayatı, babasının ölümünden sonra kimlik sorunları, karışan paralar ve vicdani bir sınavla altüst olur. Film, teslim edilecek bir poşet dolusu para ile vicdan arasında kalan bir adamın mücadelesine odaklanıyor.

ANADOLU’NUN BİR EVİNDEN ÜLKENİN AYNASINA
Sakarya’nın Taraklı ilçesinde geçen film, orman köylüsü altı kişilik Güven Ailesi’nin yaşadığı bakımsız bir çiftlik evinde geçiyor. Ailenin reisi İbrahim (namıdiğer “Pala”), gençliğinde sağlığını yitirmiş, işsiz ve çaresiz bir baba. Ailenin diğer fertleri ise yoksulluğu bir kader gibi yaşamaktadır. Evin en küçük kızı Elmas gizemli bir hastalık nedeniyle konuşmazken, dede İsmail’in emekli maaşı aile için tek geçim kaynağıdır. Oğulları İsmail’in askerlik sonrası uzman çavuş olarak kalmasını istemeleri, hayatlarına tek çıkış kapısı olarak görülür. Ancak İbrahim, kasabada babasının muayenesi için gittiği bir günde, içinde yüklü miktarda para bulunan bir poşeti teslim edip etmeme arasında vicdani bir hesaplaşmaya girer.
OYUNCU KADROSU VE ÇEKİM DETAYLARI
Filmin başrolünde İbrahim karakterine hayat veren Mürşit Ağa Bağ yer alırken, Nermin Yılmaz, Fuat Onan, Ümit Çırak, Merve Uslu, Aktan Oral Okuducu, Abdulselam Toğ ve Taraklı halkı da kadroda yer alıyor. Senaryosu ve yönetmenliği İsmail Güneş’e ait olan filmde, görüntü yönetmenliğini Vedat Oyan üstlendi. Ses tasarımı Yetkin Omaç ve İlkim Temmuz Ulukır’a aitken, duduk sanatçısı Suren Asaturyan’ın da katkısı bulunuyor. Finalde, Cem Çelebi’nin ağıtına eşlik eden duduk solosu dikkat çekiyor.

GÜNEŞ: “BU HİKÂYEYİ ANLATANLAR, ONU KALPLERİNDE YAŞAMAK ZORUNDAYDI”
Yönetmen İsmail Güneş, “Sıvasız Evlerden Biri” filmine dair görüşlerini açıklarken, “Bu hikâyenin rol kesmeyle anlatılacak bir tarafı yok. Bu hikâyeyi anlatanlar, onu kalplerinde yaşamak zorundaydı.” ifadesini kullandı.
Güneş, filmde kullanılan tek melodinin Kafkasya’ya özgü bir çalgı olan duduk olduğunu belirtti. “Suren Asaturyan da günümüzde dünya üzerinde bu çalgıyı en iyi çalan adam… Bir başka deyişle, yaşayan en büyük duduk ustası,” diyen Güneş, Asaturyan’la 10 yıl önce “Kervan 1915” filmi sayesinde tanıştığını söyledi. Güneş, “Asaturyan, ‘İsmail can, mademki sen Türklerle Ermenileri yakınlaştırmak için böylesine zor bir işin peşine düşmüşsün, o hâlde bize de elimizi taşın altına sokmak düşer’ diyerek filmimi harika bir duduk melodisiyle taçlandırdı.” ifadelerini kullandı.
Filmin başrol oyuncusu Mürşit Ağa Bağ için “Benim için güvenilir bir aktördü, onun stiline tamamen hâkimdim. Nitekim, ona teslim ettiğim başrolde beklediğimi de bütünüyle aldım. Mürşit, ülkemizin sinema-televizyon sektöründe, abartmadan, gösterişsiz şekilde büyük oynamanın en iyi temsilcilerinden biri,” dedi. Ayşe karakterini canlandıran Nermin Yılmaz içinse, “Yoksulluktan dolayı boynu bükük, yavrularının gelecek kaygısı içinde debelenip duran, kocasıyla anne-baba tarafı arasında sıkışıp kalmış dertli bir eş, dertli bir anne kompozisyonu çizdi.” ifadelerini kullandı.

Yönetmen Güneş, çekimlerin yapıldığı evin de sıfırdan inşa edildiğini belirtti: “Biz mekân tespitine gittiğimizde orada öyle bir ev yoktu, onu biz yaptık.” Güneş, bu dekorun filmdeki en büyük meydan okumalardan biri olduğunu vurgularken, “Her köşesinden yaşanmışlık akan, çok sahici bir ev… Tam bir ‘sıvasız ev’ örneği.” dedi.
Filmin görüntü yönetmeni Vedat Oyan ile yaptıkları ön anlaşmanın, görüntülerin sahici olması yönünde olduğunu aktaran Güneş, “Hakikati ne çekimlerde yapacağımız gösterişli ışıklandırmalarla ne de kurgu masasında color-correction işlemleriyle asla parlatmayacaktık,” dedi. “Bu hikâyede parıltı yok, umut bile sınırlı,” ifadesini kullanan yönetmen, filmin görselliğini bilinçli bir şekilde “soğuk” tuttu.
İki saatlik ilk kurgu süresinden sonra, filmin genel dağıtımda daha uygun hale gelmesi için 93 dakikaya indirildiğini aktaran Güneş, “Atarken elimin titrediği bazı caanım görüntüler ve anlar olmadı değil… Ancak, duygusallıktan kurtulup olaya biraz daha serinkanlı baktığımda, filmin bu versiyonuyla biraz daha hızlandığını, ayrıca ana meselesini de izleyiciye yine yeterince aktardığını düşünüyorum.” dedi.
"HER SIVASIZ EVİN AYRI AYRI ONURLANDIRILMAYA İHTİYACI VAR"
Güneş, Türkiye’nin son dönemde terörle mücadelede yaşanan gelişmelere dikkat çekerek, “2024 yılı sonbaharından itibaren, öncülüğünü Türkiye’deki en umulmayacak partinin üstlendiği tuhaf ve ilginç bir sürece girildi,” dedi. Barış ve ateşkesin kötü şeyler olmadığını ifade eden Güneş, bu gibi hassas alanlarda nezaketli, dikkatli adımlar atılması gerektiğini belirtti:
"İngiltere 1999’da IRA terörizmini sonlandıracak adımlar atarken, binlerce İngiliz askeri ve onların ailelerinin gururunu incitecek nezaket hataları yapmadı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde ise aynı yolda yürürken belirgin bir kitlesel iletişim, nezaket, estetik yoksunluğu gözleniyor. Karşı tarafı memnun edeceğiz derken, zaman zaman, bu devlet ve millet için her şeyini vermiş insanlar gücendiriliyor. İsteyerek, ya da istemeyerek... Halkın büyük bir bölümü bu yüzden sürece öfkeli…
Biz şimdiye kadar 40 binin üzerinde insanımızı kaybettik. Pekiyi niye kaybettik?Eğer, bugün yaşanan süreç siyasal ve askerî bir başarıysa, bunun halka çok güzel anlatılması ve yitip gidenlerin anısının da onurlandırılması gerekir. “Bu olumlu sonuca bizi onların cesareti, yiğitliği taşıdı” denilerek. Bu ülke son 40 yıldır sanki bu kadar insanını, öz kaynaklarını âdeta teröre feda etmemiş gibi havaya bakıp ıslık çalarak yola devam edemez hiç kimse. Bunu yaparsanız, geleceğin savaşlarında bu vatan için savaşacak asker bulamazsınız!Devlet, Türkiye’nin bağrında, başkentinde ve hatta belki de en doğuda ve en batıdaki iki şehredikilecek ekstra iki anıtla daha, PKK ile yaşanan çatışmaların asker ve sivil kayıplarını onurlandırdığı, onların ailelerinin yüreklerine az da olsa su serptiği 2-3 büyük anıtsal yapı inşâ etmelidir. Tıpkı, ABD’deki gibi, üzerinde bütün şehitlerin isimleri tek tek kazılı olan bir anma duvarı sözgelimi...Böylelikle, yolu düştüğünde o anıtlara bakan her Türk ve Kürt çocuğu, ülkenin bugünkü huzur ve dirlik ikliminin hangi acılar ve kayıplar pahasına kurulduğunu hatırlayacaktır. Ülkede şu anda her sıvasız evin ayrı ayrı onurlandırılmaya ihtiyacı var. ”
