Dünyanın en ünlü müzesi Louvre’dan çalınan son değerli mücevherler, modern güvenlik sistemlerine rağmen sanat dünyasının ne kadar savunmasız olduğunu bir kez daha gösterdi. Hırsızlar, milyonlarca dolarlık eserleri alıp, -kamera kayıtlarını izleyen Le Parisien’e göre 3 dakika 52 saniyede- kayıplara karışırken, akıllara tarihin en büyük ve en tuhaf müze soygunları geldi. KARAR okurları için derlediğimiz bu soygunlar, sadece sanatsal değerleriyle değil, ardında bıraktıkları gizem ve boş çerçevelerle de ünlendi.
ÜLKEMİZDE HEDEF ANTİK ESERLER
Yurt dışında tablolar ve mücevherler çalınırken, Türkiye’de ise hedef daha çok küçük, taşınabilir ve antik dönemlere ait eserler oldu. Ülkemizdeki tarihi eser kaçakçılığının 1969 İzmir örneğindeki kanlı geçmişi ve Ankara Resim Heykel Müzesi’ndeki skandal gibi kurumsal zaaflar küresel güvenlik açıklarının önemli bir yansıması. Louvre soygununun ardından ortaya bir kez daha çıkan bu trajik manzaranın en ironik eleştirisi, aslında bu yıl ‘Puşkin Operasyonu’ sırasında Puşkin’in ilk baskı kitaplarını çalan soygunculardan birinin ifadesinde ortaya çıkmıştı. Zanlılardan biri, yargılanırken güvenlik sistemlerindeki saçmalığı şöyle özetlemişti: “Bir altın külçesini 12 güvenlik görevlisi korurken, milyon dolarlık Puşkin kitaplarını yaşlı teyzeler koruyordu.” Bu sözler, kültürün ekonomik değerle karşılaştırıldığında ne kadar arka planda kaldığının çarpıcı bir itirafı. Gerek Louvre’dan dört dakikada çalınan kraliyet mücevherleri olsun, gerekse Ankara Resim ve Heykel Müzesi’ndeki içeriden yürütülen sahtecilik skandalları; müzelerin sadece sergileme alanı değil, aynı zamanda uluslararası organize suçun kolay hedefi olduğunu gösteriyor. Bir sanat eseri, ne kadar değerliyse, onu korumak da o kadar zorlu bir ‘sanat’ haline geliyor.
TÜRKİYE’DEKİ KANLI KAYIP
Türkiye müzecilik tarihine kara bir leke olarak geçen bu olayda, soyguncular Bekçi İsmail Altıntaş’ı katlettikten sonra müzeye girdi. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait, yurtdışında yüksek fiyata satılabilecek 118 parça mücevher ve küçük arkeolojik eser çalındı. Tıpkı Gardner Müzesi’ndeki gibi, İzmir soygununda da çalınan bu eserlerin büyük bir kısmı uluslararası yasadışı sanat piyasasına karışarak kayıp kaldı. Bu trajik olay, ülke genelinde müze güvenliği ve envanter kayıtlarının ne kadar yetersiz olduğunu ortaya çıkardı.
1969 soygunu, Türkiye’deki arkeolojik kaçakçılığın ve müze güvenliği zafiyetinin en trajik yüzü oldu.
YEŞİL KASA VURGUNU
Modern tarihin en cüretkar mücevher hırsızlığı olarak adlandırılır. Hırsızlar, bir elektrik panosunda yangın çıkararak güvenlik sistemlerini devre dışı bıraktı ve 18. yüzyıldan kalma paha biçilmez Yeşil Kasa (Green Vault) mücevher setlerini çaldı. Çalınan eserlerin büyük kısmı daha sonra yakalanan zanlılar sayesinde bulunsa da, Dresden Beyaz Elması gibi bazı ana parçalar hâlâ kayıptır.
Dresden’de elektrikler kesilerek Dresden’de elektrikler kesilerek çalınan 18. yüzyıl mücevher çalınan 18. yüzyıl mücevher setlerinin bir kısmı, organize suçun setlerinin bir kısmı, organize suçun hedefindeki lüksü gösteriyor.
‘AL GÖTÜR REMBRANDT’IN ŞÖHRETİ
Sanat dünyasının en çok çalınan eserlerinden biri de Rembrandt’ın ‘Jacob de Gheyn III’ adlı küçük portresiydi. Guinness Rekorlar Kitabı’na giren bu eser, 1966, 1973, 1981 ve 1983 yıllarında tam dört kez çalındı! Her seferinde bir şekilde geri dönen tablo, bu ilginç hırsızlık serisi nedeniyle gayriresmi olarak ‘Takeaway Rembrandt’ (Al-Götür Rembrandt) lakabını aldı. Hırsızların eserden vazgeçemeyişi, tablonun sanatsal değerinden çok, bu ironik popülaritesiyle ilişkilendiriliyor.
YARIM MİLYAR DOLARLIK HAYALET
Sanat tarihinin en büyük çözülememiş hırsızlığıdır. Polis kılığına giren iki hırsız, güvenlik görevlilerini bağlayıp, aralarında Rembrandt’ın deniz temalı tek tablosu olan meşhur ‘Celile Denizi’nde Fırtına’ ve Vermeer’in başyapıtlarından ‘Konser’in de bulunduğu 13 eseri çaldı. Eserlerin boş çerçeveleri, müzede 30 yılı aşkın süredir ‘kaybın anıtı’ olarak sergileniyor. Bu soygun, sanat dünyasında bir efsane, FBI için ise çözülemeyen bir utanç kaynağı olmaya devam ediyor.
30 yılı aşkın süredir boş kalan çerçe-30 yılı aşkın süredir boş kalan çerçe veler, çözülememiş en büyük sanat veler, çözülememiş en büyük sanat vurgununun utancını sergiliyor.
MONA LİSA’NIN YÜKSELİŞİ
Fransız resim sanatının zirvesi olduğu iddia edilen Mona Lisa’nın ünü, büyük ölçüde bu olaya dayanır. İtalyan tamirci Vincenzo Peruggia, tabloyu palto altında müzeden kaçırdı. Peruggia, savunmasında tabloyu “İtalyan mirasını vatana geri getirmek” amacıyla çaldığını söyledi. Tablo iki yıl sonra bulunup yerine konulduğunda, Louvre’da boş kalan çerçevesini görmek için kuyruklar oluşmuştu. Yani soygun, aslında tablonun küresel bir fenomene dönüşmesinin başlangıcıydı.
