Marx’a nasıl ihanet edildi?

Marx’a nasıl ihanet edildi?

Taner Ay’ın yeni romanı ‘Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta’nın, kahramanı anarşist Hüseyin Hilmi’nin ‘Kızıl Terör’ denilen, Stalin’in ölümüne kadar süren, ama gerçekte hiç bitmeyen ‘Anti-Marxist’ zorba polis devletinde yaşadıkları sadece bir serüven olarak görülmemeli. Bir Marxsist olarak Taner Marx’a nasıl ihanet edildiği hakkında önemli ipuçları veriyor. Troçki’den Che’ye sol adına yaşanan rezillikleri anlatan roman, bu özelliğiyle de ülkemizde yazılan ilk ve tek Türk romanı...

BESİM DALGIÇ

Yıl sonuna doğru biri Taner Ay’dan biri de Adnan İslamoğulları’ndan iki müthiş roman gelecek diye yazmıştım. Taner Ay’ın ‘Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta’ romanı beklediğimden daha erken geldi. Roman Ötüken Neşriyat’tan. Kitabın adıysa Ahmet Haşim’in ‘Merdiven’ şiirinin bir dizesinden...

30 Ağustos 1918’de Halk Komiserleri Konseyi’nde, Lenin’e suikast girişiminin ardından yaşanan olayları ele alan Mikhail Shatrov’un ‘67’de yazdığı ‘Bolşevikler’ adlı oyunu yönetmen Oleg Efremov tarafından 1987’de Sovyet televizyonu için çekildi. Kızıl Ordu, Beyazlar’la savaşırken, Moskova’da büyük bir yokluk yaşanmakta, ekmek bile bulunamamaktadır. Temel tüketim maddeleri karaborsaya düşmüştür. Oyun, Kızıl Ordu’nun başındaki Troçki hariç Halk Komiserleri heyetinin Kremlin’de bu sorunları görüşmek üzere toplanıp Lenin’in gelmesi beklenmekteyken, önemli Bolşevik liderlerden Uritski’nin suikast sonucunda öldürdüğü haberi heyette büyük bir endişe yaratır. Bir kısmı devrimin çok hoşgörülü olduğundan yakınırken, bir kısmı da bunu bir zaaf olmasına rağmen Robespierre’nin terörünün örnek alınmasına karşı çıkarlar. Ancak ayni gün Lenin’e de suikast yapıldığı, yapanın muhalif kanattan SR (Sosyalist Devrimci Parti) üyesi, ileri derecede miyop Fanya Kaplan adlı bir kadın olduğu haberiyle de komitedekiler iyice sarsılırlar. Bunun üzerine Politbüro’nun Komiserleri kovandaki ‘Arı Beyi’nin ölmesiyle kolonideki işçi arıların telaşına benzer bir güdüyle devrimi koruma adına ‘Kızıl Terörü’ meşrulaştırma kararını alırlar. Bu durum Marx’ın öğretilerine dayanan ‘Komünist Toplum’ yaratma tahayyülüne taş koyularak, zorba bir polis devleti kurulmasına yol açan bir başlangıçtı. Gerçekte ‘Tüm İktidar Sovyetlere’ söylemiyle yönetime gelen Bolşevikler iktidarı işçilere teslim etmek niyetinde değillerdi. Halk Komiserliği zırvalığıyla kurulan devlet polis gücüne dayalı bürokratik bir yapıydı. Marx’ın meta üreten işçilerin politika da üretebilecekleri inancına karşı tüm politikacılar gibi Bolşevikler de siyaseti metalaştırdılar. Kısacası komünizm toplum oluşturma süreci Gorbaçov’la değil, daha başlangıçta ‘Kızıl Terör’ savıyla bitirilmiştir.

Bu kararı alan heyettekilerin çok azı ise eceliyle ölmüştür. Daha sonra iktidarı ele geçirecek olan Stalin gücünü kimseyle paylaşmaktan yana olmadığından kendini destekleyen Bolşevik liderlerin bile dünyasını değiştirmiştir. 1918’den sonra ‘24’teki ölümüne kadar yarı felçli, bir ‘Daça’da siyaseten etkisizleştirilmiş Lenin’e suikast yaptığı iddiasıyla tutuklanan Fanya Kaplan’ın ise doğru dürüst sorgulanmadan, yargılanmadan Lenin’in kurduğu polis örgütü Çeka tarafından 4 gün sonra delilleri yok etmek istermişçesine infaz edilmesiyse hâlâ karanlıkta kalan bir durum.

Taner’in romanında bunlar yok. Taner, yeni romanı hakkında 14 Ekim 2025’te Karar Gazetesi Kültür Sanat sayfası editörü Saliha Sultan ile yaptığı söyleşide şunları anlatmış: “Roman, Solovki’den bir firâr ile başlıyor. Solovki, Bolşeviklerin ilk özel hapishânesiydi, büyük çoğunluğu anarşistler olmak üzere sol muhâlefetten kim var kim yok, oraya hapsedilmişti. Sonra gizli polis ÇEKA’nın çalışma ve ceza kampı oldu, GULAG sisteminin en berbat halkalarından biriydi. Kahramanımız bir Türk, Hüseyin Hilmi, ferdiyetçi anarşist, Bolşevik sevgilisinin ihbârıyla ve Lenin’in talîmâtıyla Solovki’ye gönderiliyor. Orada tam on iki yıl hapis yatıyor, donmuş denizin üstünde yürüyerek Finlandiya’ya giriyor, kendisini hapse tıktıran Sami milletinden Bikka ile hesâplaştıktan sonraysa Finlandiya’dan Norveç’e, Norveç’ten de İngiltere’ye geçiyor. İspanya’daki iç savaş dönemidir, Troçkici POUM’a gönüllü yazılıyor, ancak Barselona’da ve Madrid’de Sovyet gizli servisi NKVD’nin elemanlarından üçünü çatışmalarda temizleyince, POUM tarafından Meksiko’ya kaçırılıyor. Orada Troçki Suikastı’nı yaşıyor, ihtilâlden sonra da Küba istihbârâtına, yani DGI’ye çalışıyor, seksenli yaşlarında son görev yeri La Paz’dır. CIA, KGB, STASI ve DGI birlikte Ernesto Ché Guevara’ya Bolivya’da tuzak kurmuştur, Ché’nin Bolivya’dan sağ çıkma ihtimaliyse hiç yoktur. Hüseyin Hilmi bu tuzağı çok önceden görüp, Ché’yi uyarmak istiyor...”

SOL ADINA YAŞANAN REZİLLİKLERİ ANLATAN İLK VE TEK TÜRK ROMANI

İspanya İç Savaşı Anti-Stalinistler’in NKVD ajanlarınca yok edilmeleri sahası olduğu artık bilinen bir gerçek. Ancak Yoldaşlar’ın bu tip gerçeklere bile emperyalist batı propagandası diyerek yıllardır tekrarladıkları ezberden vazgeçmeyecekleri de muhakkak. Tabii ki emperyalist güçlerin acımasızca yaptıkları zorbalıklar insanlık adına affedilmez. Ama kendilerini komünist diye sunanların “Kol kırılır yen içinde kalır” savunmalarında bile bu zalimlik görmezden gelinmez. ‘45 sonrası ‘Yunan İç Savaşı’nda yenilip, güvenerek Sovyetlere sığınan Yunan komünistlerin, İspanyol komünistlerin, Anna Ahmatova, Osip Mandelstam gibi büyük şairlerin Gulak’a sürgünleri, çoğunun öldürülmeleri nasıl unutulabilir? Theo Angelopoulos’un 32 yıl Sovyetler Birliği’nde zor koşullarda yaşamak zorunda kalan, orada bile kendinden şüphe edilen, yersiz, yurtsuz, son bir umutla doğduğu Yunanistan’a dönen, öz vatanında bile yine varlığından rahatsız olunup tekrar kovulan ‘Kitera’ya Yolculuk’ filmindeki komünist Sypros nasıl unutulabilir?

Taner’in ‘Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta’ romanının kurgusal kahramanı ferdiyetçi anarşist Hüseyin Hilmi’nin ‘Kızıl Terör’ diye adlandırılan, Stalin’in ölümüne kadar süren, ama gerçekte hiç bitmeyen ‘Anti-Marxist’ zorba polis devletinde yaşadıkları sadece bir serüven olarak görülmemeli. Bir Marxsist olarak Taner sadece durum tespiti yapıyor, Marx’a nasıl ihanet edildiği hakkında önemli ipuçları veriyor. Bu bakımdan Rusya’dan, İspanya İç Savaşı’na, Meksika’da Troçki suikastına, Che’nin tuzağa düşürüldüğü Bolivya’ya, Küba’ya kadar geniş bir coğrafyada gezinerek sol adına yaşanan rezillikleri anlatan ‘Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta’, bu özelliğiyle de ülkemizde yazılan ilk ve tek Türk romanı...

YORUMLAR (5)
5 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN