‘Ne tuhaf bir ülke burası!’

‘Ne tuhaf bir ülke burası!’

Okurluk ve okumak meselesi her zaman kurcaladı kafamı. Alberto Manguel gibi üzerine araştırmalar yapıp denemeler yazacak kadar yetkin olmasam da ben de ilgiliyim bir nesne olarak kitapla. Bir eylem olarak okumak/okurluğun halleri kışkırtıyor beni.

X’te ilgiyle takip ettiğim bir hesap var, Jacques Derrida namıyla maruf: @peripsukhe. Geçtiğimiz günlerde Fransız filozof Quentin Meillassoux’un (d.1967) İş Bankası Yayınları’ndan çıkan ‘Sonluluğun Sonrası’ isimli kitabı hakkında, içinden birkaç pasaj da ekleyerek şöyle bir paylaşım yaptı: “Yeter neden, ilk neden ve nedenselliğin sonsuzluğunun imkansızlığı modern mantıkla aşılalı ve özellikle bütün bu korelasyonculuğun aşılması Meillassoux ile önemli bir tartışma halinde (...) Yeterli neden ilkesinin iptali, matematik ile kesinliğin yeniden kurulumu, gerçekçiliğe dönüş, mümkün dünyaların iptali ve mutlak olumsallığın kuruluşu gibi çok büyük güncel saf metafizik tartışma için bunu okuyun lütfen. Özellikle gençler, felsefenin modern imkanları için…”

Buraya kadar her şey normaldi aslında. Ta ki aynı X hesabı, “belki bu tutmazsa böyle tutar” diyerek ‘kitap fetişistlerinin’ bütün klişelerini sıralayana kadar: “İddia ediyorum bu kitap gelmiş geçmiş en iyi kitap. Bu kitabı okumayan adam felsefe biliyorum demesin. Kitabın güzelliğinden aklımı yitiriyorum. Bu kitap Tanrı üzerine en iyi kitap. Bu kitap felsefeye giriş çıkış duruş mola için en iyi kitap. Bu kitabı okumadan ölmeyin.” Felsefeyle ilgilenen okurlar için mâkul bir okuma önerisi ‘toplumsal bir deneye’ dönüşüverdi bir anda. Okur(!), kitabı ve okumayı ‘kutsayanları’ sarakaya almak için atılan ironik tweetleri fazlasıyla ciddiye alınca, beş yılda ancak iki baskı yapan kitabın satış sitelerindeki bütün kopyaları tükendi. Çevirmeni Kağan Kahveci yeni baskılarının yapılacağını müjdeledi. Ve ufak çaplı bir tartışma başladı X’te; Okurların ‘okurluk davranışları’ üzerine...

Ben kitabın -gerçekten güzel tasarlanmış- kapağının da satışı/ilgiyi etkilediğini düşünüyorum doğrusu. Büyük belirsizlik [sonluluğun sonrası?] karşısında anlam arayan ‘insan silüetinde’ kendini buldu ‘okurlar(?)’ sanıyorum. Ama görünen o ki, gerçekten önemli gözüken bu kitap, evet ama okumayacağım, birkaç yıl içinde obur okurun kütüphanesinden sahafların ‘ucuz kitaplar sepetine’ düşecek.

Hilmi Hocayla oturduğumuz akşamların birinde, “Evlat!” demişti, “Nitelikli okurla, niteliksiz okur arasındaki temel fark nedir, biliyor musun? Nitelikli okur ‘kendi’ seçimleriyle, niteliksiz okur ‘başkalarının’ tavsiyesiyle hareket eder.” Kitap tanıtım yazıları eleştiri yazılarının yerini aldı alalı ya da sosyal medya gazeteyi/dergiyi geriye iteli beri, ‘okuma zevkini’ geliştirmek isteyen okurun yolunu Ot/Kafa/Bavul vb. popüler dergiler ya da sosyal medya fenomenleri çizer oldu.

Engin Ardıç bahsetmişti ilkin. Ortaoyuncular seksenli yıllarda ‘İçinden Tramvay Geçen Şarkı’ diye bir oyun sahnelemişler. Ferhan Şensoy seyircisine otuzlu yıllar Almanya’sının havasını ‘tattırmak’ için ‘stajyer’ oyunculardan tiyatronun girişinde SS üniformalarıyla yol kesip, bilet ve kimlik sorup, üst baş araması yapmalarını, seyircilere sert ve kötü davranmalarını istemiş. Kendisinden okuyalım: “Seyirci bunu hiç yadırgamadı. Ferhan, seyircinin bu ‘saçmalığı’ doğal karşılamasından pirelenmiş olmalı ki, tuttu bir deney yaptı... SS üniformalı gençleri sokağa döktü, Küçük Sahne’nin ve Atlas Sineması’nın önüne çıkardı. Bu çizmeli, kara üniformalı, kolları gamalı haçlı, şapkaları kurukafalı haybeden SS’ler Beyoğlu’ndan geleni geçeni durdurup duvara dayadılar, kimlik sordular, üstlerini başlarını arayıp hırpaladılar! Burada verilebilecek tepkiler belliydi: ‘Film mi çeviriyorsunuz? Gizli kamera nerede, nereye gülümseyeceğiz? Bu zamanda ne SS’i hemşerim? SS’in Beyoğlu’nda ne işi var? Mönchengladbach mı ulan burası? Savaşı Almanlar kazandı da bizim mi haberimiz olmadı? Hayrola, işgal altında mıyız? Kostümleri Niyazi Er’den mi kiraladınız kendiniz mi diktirdiniz? Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz?’ Hiç kimse en ufak bir tepki göstermedi. Hiç kimse ‘n’oooluyo lan burda’ demedi. Kuzu kuzu nüfus kağıtlarını çıkardılar, ellerini duvara dayadılar, üstlerini arattılar.” @peripsukhe’ın deneyinden de dehşet verici, ironik bir deneydir bu.
İnsanımızın ‘sürüye uymak/yığınlara katılmak’ konusundaki hevesine, ‘birey olmak’ konusundaki direncine tanık oldukça Kara Kitap’taki Celal Salik’in şu ünlü cümlesi geliyor aklıma: “Ne tuhaf bir ülke burası ne tuhaf insanlarsınız siz!”

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN