Sedat Palut’un ‘Taştan Yastıklar’ romanı okurla buluştu: ‘Modern yalnızlar’ın duygusal arkeolojisi

Sedat Palut’un ‘Taştan Yastıklar’ romanı okurla buluştu: ‘Modern yalnızlar’ın duygusal arkeolojisi

Bir aşk hikâyesi üzerinden geçmişe tutunan bir hatırlayışın, bir tür ‘duygusal arkeolojinin’ izini sürdüğü ‘Taştan Yastıklar’ romanı okurla buluşan yazar Sedat Palut: “Modern insan hep arayış içinde. Geçmiş yüzyıllarda insanların hakikat arayışı vardı ve bu arayış genelde dinin bir yorumunu bulunca sonlanırdı. Günümüzde ise seküler ve manevi anlamda çok farklı yollar var. XXI. yüzyıl, kendisi için sığınacak liman arayan ‘modern yalnızlar’dan oluşuyor. Roman kahramanlarımız da bu arayışın içinde.

ECEM GÜMÜŞTAŞ

KARAR okurlarının kültür sanat sayfasındaki kitap yazılarından tanıdığı Sedat Palut’un ilk romanı ‘Taştan Yastıklar’ Gece Kitaplığı’ndan çıktı. Palut, yalnızca bir aşk hikâyesi ya da evlilik rutini değil, aynı zamanda geçmişe tutunan bir hatırlayışın, bir tür ‘duygusal arkeolojinin’ izini sürdüğü romanında okurunu alışıldık ilişkiler anlatılarının ötesine taşıyan içsel bir serüvene davet ediyor. Zamana yayılmış, sade ama derinlikli olay örgüsüyle bireysel tarihlerin kolektif bir belleğe nasıl dönüştüğünü gözler önüne seren yazar, modern şehir yaşamının kalabalığı, mimarisi ve insanın iç sesine duyduğu ihtiyacı kadın ve erkek karakterlerinin gözünden dönüşümlü olarak sunuyor. Bu anlatım biçimi ile okura hem bir kadının hem de bir erkeğin iç dünyasına eşit mesafede yaklaşma imkânı sunarken, karakterlerin ruhsal geçişlerine tanıklık etmemizi de sağlayan yazarla KARAR okurları için konuştuk.

Kitabınızdaki karakterler, insan doğasındaki zıt kutupların çelişkisini (geçmiş-gelecek, doğa-şehir, heyecan-huzur, tanıdık-bilinmez) derinlemesine gösteriyor. Sizce bu zıtlıklardan nasıl yaratımlar doğar? Kendi hayatınızda bu kutupları nasıl deneyimliyor ve içsel zıtlıklarınızdan neler yaratıyorsunuz?

Sinema, edebiyat, tiyatro gibi sanatsal eserler sizin sorunuzda ifade ettiğiniz çatışmalardan beslenir ve ortaya çıkar. ‘Taştan Yastıklar’ romanında da evli çiftimiz farklı ırmaklardan geçerek bir köprünün üzerinde buluşuyor ve hayatlarının geri kalan kısımlarını birlikte geçirmeye karar veriyorlar. Bir ilişkide sevgi onu en çok besleyen unsur ama farklılıkların ortaya çıkmasına ne kadar engel olur. Olur mu? Olmak zorunda mı? Farklılıklar zamanla sevgiyi bastıran, onu öteleyen bir şeye dönüşür mü? Bir ilişki de ne olursa farklılıklar zenginliğe dönüşür? Çatışma, nelerden beslenir. Bu hikâye, sorunuzdaki zıtlıklardan beslenerek ortaya çıktı.

Kitap karakterlerinden birinin “Bir arayış içinde gibiyim ama böyle olmaması gerektiğini de biliyorum” cümlesi, mutluluk uğruna çıktığımız arayışları hatırlatıyor. Sizce günümüz insanının içsel arayışları nelerdir ve bu arayışlara eşlik eden suçluluk hissinin bundaki payı nedir?

Modern insan hep arayış içinde... İçinde yaşadığımız dünya insanı bu arayışa sevk ediyor. Geçmiş yüzyıllarda insanların hakikat arayışı vardı ve bu arayış genelde dinin bir yorumunu bulunca sonlanırdı. Günümüzde ise seküler ve manevi anlamda çok farklı yollar var. İnsanlar çağın hızına yetişebilmek için bu yollarda sığınabilecekleri mekân arıyorlar kendileri için. XXI. yüzyıl, kendisi için sığınacak liman arayan ‘modern yalnızlar’dan oluşuyor Roman kahramanlarımızda bu arayışın içinde yer alıyor. Onlar kendilerini ararken, biz başlarından geçenleri okuyoruz.

Kitapta karakterlerin söyleyemediklerinin ilişkilerde yarattığı soğukluk dikkat çekiyor. Sizce bireysel ve toplumsal olarak sustuklarımız, ilişkilerimizi nasıl ‘taştan’laştırıyor? Hangi korkular suskunluklara temel oluyor?

İnsan bir ilişkide söyledikleri kadar söylemedikleriyle de ilişkiyi inşa eder. Sevgi, gizlenen şeylerden de olumlu ya da olumsuz besleniyor. Bir babanın çok sevdiği ama sevgisini göstermediği çocuğunu düşünün…. Fakat uzun soluklu suskunluklar, iletişim kopukluğu iki insan arasında zaman içinde bir duvar örer bence ve artık yaşanılanlar, konuşulanlar bu duvarın arkasından yansıyarak karşı tarafa ulaşıyor. Bu da bir ilişki biçimi midir, tartışılır… Toplumsal olarak tepkisizlik ise sanayileşmeyi yaşamamış, bireyselleşememiş bir sosyal durumun yansıması. Bu, toplumu ve iletişimi edilgenleştirir. Bu toplumlarda sizin yerinize kararları genellikle başkaları verir...

İçinde bulunduğumuz ortamların insanı yaşama davet etme gücünü, kitaptaki Duru karakterinin yurtdışı seyahatlerinde ve Yusuf’un doğaya dönüşlerinde görüyoruz. Siz hem bir yazar hem de bir tarihçi olarak kendinizi besleyecek nasıl ortamlar yaratıyorsunuz? Sizce her bir insan, yaşama daha çok davet çıkarmak için nasıl ortamlar yaratmalı?

Eğer insan temel ihtiyaçlarını giderdiyse, hayatın hızından uzaklaştıracak, onu kendisiyle baş başa bırakacak ve bazı şeyler üzerine düşünmesini sağlayacak hobilerle hemhal olmalı. Bu da genellikle sanat yoluyla olur. Çünkü sanatın farklı dalları ile uğraşmak, insanın kendi gerçekliği, yetenekli olduğu kadar olmadığı yönleriyle de tanışmasını sağlar. Bu da hem insanın bizzat kendisini, iç dünyasını ve yaşamını zenginleştirir. Zenginleşen bir insan da etrafındakilere ufuk açar, onların da yaşamını renklendirir ve zenginleştirir. Bu ise yaşadığımız hayatı daha kolay ve katlanabilir kılar. Okuyucu romanda Duru’nun resimle, Yusuf’un sözcüklerle yolculuğunu bu şekilde okuyabilir.

KARAKTER OLUŞUMUNDA BAŞAT ETKEN AİLE FAKTÖRÜ

Romanınızda aile bağlarının bireylerin hayat görüşü ve yaşam biçimi üzerindeki derin etkisi sıkça işleniyor. Sizce içinde doğduğumuz ve büyüdüğümüz aile yapıları, bireylerin toplumsal rollerini ve kimliklerini nasıl şekillendiriyor?

Bireyselleşememiş toplumlarda aile faktörü bir insanın yaşamında, karakterinin oluşumunda en başat etkendir bence. Bu da insanlar arasında farklılıkların ortaya çıkmasını engelliyor. Farklı olanı, toplum ya da aile ‘marjinal’ olarak görüyor, bu da o ‘marjinal’i yalnızlaştırıyor. Bu anlamda kimse yalnız kalmak istemez, çünkü sürünün içinde kendini daha güvenli hisseder. Bu sebeple, ailenin çok güçlü olduğu kültürlerde bireysel farklılıkların getirdiği zenginlikler sınırlı kalıyor. Bu tür toplumlar herhangi bir alanda zenginleşemiyor. İnsanın kendini ve yeteneklerini tanımasını zorlaştırıyor çünkü. Romanda Duru ve Yusuf karakterlerinde de bunu görebiliyoruz…

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN