Kültür sanat dünyasının hafızasını tutan ‘Yılın En İyileri’ serüveninde sinemanın ardından rotamızı Tarih rafına kırıyoruz. KARAR jürisi Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Prof. Dr. Altay Tayfun Özcan, Prof. Dr. Feridun Emecen, Prof. Dr. Abdülhamit Kırmızı ve Sinan Çuluk’un değerlendirmelerinde bu yıl tek bir çalışma öne çıkmıyor, seçimler Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, İslam düşüncesinden çevre tarihine kadar uzanan geniş bir ufuk sunuyor. Bu yıl özellikle ‘kavram tarihi’, ‘duygular tarihi’ ve ‘çevre tarihi’ gibi niş alanlarda verilen eserlerin jürimizin ortak ilgisini çekmesi, Türkiye’deki tarih yazımının entelektüel kalitesindeki yükselişi de gözler önüne seriyor. Görünen o ki 2025 yılı tarih yayıncılığı, Türkiye’de alışılageldik ‘siyasi tarih’ sınırlarını zorlayan, disiplinlerarası bir olgunluk dönemine de işaret ediyor. Jürimizin bu yılki seçkisi; arşivlerin tozlu raflarından çıkan belgeleri, modern teoriler ve dijital veri setleriyle buluşturan bir vizyonu yansıtıyor. Jürimizin sunduğu bu 20 eserlik külliyat, sadece uzmanlar için değil, dünü bugünün gözüyle anlamak isteyen her okur için vazgeçilmez bir rehber niteliğinde.
İşte, KARAR Jürisi’nin tarih alanında 2025 yılında yayımlanan eserlere dair okurlarımız için yaptığı seçimler:

İSLAM TARİHİNİN KIRILMA NOKTALARI
- ERMENİLERİN ZORUNLU GÖÇÜ (Prof. Dr. Kemal Çiçek, Ötüken Neşriyat) 1915’teki Ermeni tehciri, dünya kamuoyunda Türkiye aleyhine kullanılmaya devam etmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü günlerde devletimiz arkasını emniyete almak zorunda idi. Doğu Anadolu’da Rusların da kışkırtmalarıyla silahlanan Ermeniler Türk ordusunu arkadan vurmuş, o zamanki yöneticiler de tedbir olarak Ermenileri o tarihte bir Osmanlı toprağı olan Suriye’ye sürmüştür. Uzun yıllardan beri konu üzerinde çalışan Kemal Çiçek nihayet ana eserini ortaya koymuştur. Tehcirin sebeplerinin, mahiyetinin ve sonuçlarının belgelere dayanılarak ortaya konduğu bu çalışma İngilizceye de çevrilerek dünya kamuoyuna sunulmalıdır.

- SİYASAL, TOPLUMSAL, KÜLTÜREL KIRILMALAR VE DÖNÜŞÜMLER IŞIĞINDA FARKLI BİR İSLAM TARİHİ (Ahmet Yaşar Ocak, İletişim Yayınları) Ocak, öteden beri Türk tasavvuf tarihi üzerinde eserler vermekte; konuyu sosyal açıdan da ele alarak tasavvuf ve tarikatların Türk toplum yapısındaki etkilerini ortaya koymaktadır. Bu çalışmada İslam tarihini de aynı yöntemle ele almış ve “kırılma noktaları” dediği hadiselerin İslam toplumları üzerindeki etkilerini incelemiştir. Hz. Osman’ın katledilmesi, Sıffin Savaşı, Kerbela gibi olaylar, etkileri bugüne kadar süren kırılma noktalarını oluşturmaktadır. Ocak, konuyla ilgili temel İslam kaynaklarını, Batıdaki ve İslam ülkelerindeki araştırmaları da dikkate alarak işte bu kırılma noktalarını enine boyuna masaya yatırmış ve bu olayların İslam dünyasını nasıl etkilediğini göstermiştir. Ocak’ın eseri sosyal ve kültürel tarihçiliğin önemli bir ürünüdür.

- MÜSLÜMANLARDA TARİH-COĞRAFYA YAZICILIĞI (Ramazan Şeşen, Bilge Kültür Sanat Yayınları) Ramazan Şeşen, İslam tarih kaynaklarını en bilen ilim adamlarımızdan biridir. Onun Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsünden çıkan İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler kitabı, yıllar boyunca büyük bir ihtiyacı karşılamıştır. Şimdi de Şeşen konuyu genişletmiş ve başlangıçtan 19. yüzyıla kadarki İslam tarih ve coğrafyacılığını ele almıştır. Anılan süre içinde Türkçe, Arapça, Farsça yazılan bütün eserler incelenmiş, eserlerin mahiyet ve metotları ortaya konmuş, netice olarak da Müslüman ülkelerdeki tarih ve coğrafya yazıcılığı üzerinde genel bir değerlendirme yapılmıştır. Eser, İslam tarihi ve İslam tarihini oluşturan milletler hakkındaki ana kaynakların öğrenilmesi bakımından çok değerlidir.
- OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN SİYASAL VE KURUMSAL TARİHİ (1300-1792), (Abdülkadir Özcan, Kronik Kitap) Kuruluş, yükselme, duraklama. Osmanlı’nın anılan dönemleri hem askerî tarih açısından hem de müesseseler açısından ele alınıyor. Yeniçerilik, tımar sistemi, devşirme sistemi, mali yapı, ilmî yapı… Bütün bunlar hem merkez teşkilatında hem de taşra teşkilatlarında ele alınarak inceleniyor. Eseri, Osmanlı Türk tarihi hakkında açık ve net bilgiler edinmek için âdeta bir kılavuz kitap olarak değerlendirebiliriz. Osmanlı’nın başlangıçta bir Balkan devleti olarak yükseldiğinin vurgulanması açısından da eser önemli.
- KIBRIS SEFERİ (1570-1571) DİPLOMASİ, SAVAŞ VE YÖNETİM (İdris Bostan, Küre Yayınları) İdris Bostan Osmanlı denizcilik tarihi uzmanıdır. Osmanlı denizciliği hakkında birçok araştırması vardır. Bu yayınında Kıbrıs’ın fethi bütün ayrıntıları ve daha önemlisi sebepleriyle ele alınmış. Bütün Akdeniz’e hâkim olan Osmanlı’nın Kıbrıs’ı ihmal etmesi düşünülemezdi. Adanın Doğu Akdeniz’deki stratejik konumu bugün bile değişmiş değildir. İşte bu konumu da dikkate alan Osmanlı yönetimi adayı fethetmeyi önemli saymıştır. Eserde sadece fetih hareketi ele alınmamış, Osmanlı’nın fetih sonrası siyaseti de incelenmiştir. Bostan’ın hem Osmanlı hem Venedik kaynaklarına dayanarak konuyu derinliğine incelediğini söyleyebiliriz. Kıbrıs’ın Yunanlılardan değil Venediklilerden alındığının vurgulanması da önemlidir. Aslında Ortodoks Rumlar, Osmanlılar sayesinde Venedik Katolik zulmünden kurtulmuşlardır.
OSMANLI DİPLOMASİ TARİHİNE UFUK AÇICI BİR KAYNAK
- KAVRAM TARİHİ ÇALIŞMALARI (Ahmet Şimşek, Vakıfbank Kültür Yayınları) Sosyal bilimler alanında bilhassa toplumu alakadar eden kavramların tarihi serüveni için ideal bir başvuru kitabı.

- EMİR TİMUR VE MİRASI I-II (TÜBA Yayınları) Dünya mirasına büyük katkılarda bulunan Emir Timur dönemi gelişmelerini bütün veçhesiyle ele alan yazılardan oluşuyor.

- PAŞALAR VE GENERALLER ARASINDA: OSMANLI HABSBURG SERHAT DİPLOMASİSİ (Abdulhadi Uysal, Dergah Yayınları) Osmanlı serhad bölgesinde yaşayan, olayların bizzat içinde bulunan ve kaleme aldığı esaret hatıralarıyla tanınan Tımışvarlı Osman Ağa’nın eserine dayalı önemli bir çalışma. Osmanlı diplomasi tarihi açısından ufuk açıcı bir kaynak.

TÜRK SANATLARI İÇİN BAŞVURU KAYNAKLARI
- MİRALAY ŞEFİK AKER’İN ÖYKÜSÜ (Haluk Oral, Everest Yayınları) Osmanlı ve Cumhuriyet devirlerinde yaşayan önemli kişiliklerin çok azı anılarını yazmıştır. Müstesna sayılabilecek bazıları hem anılarını yazmış, hem de yıllarca hatırı sayılır arşivler biriktirmişse de bu dünyayı terk eden çoğunun anıları basılamadan kaybolmuş, arşivleri de hurdacılardan sahaflara ulaşamadan kâğıt hamuru olmuştur. Miralay Şefik Aker (1878-1964), Çanakkale ile Kurtuluş Savaşı’nın en önemli komutanlarından olduğu halde, günümüzde Beyoğlu’nun Gümüşsuyu semtinde “Miralay Şefik Bey Sokağı” olarak adı yaşayan ancak erbabının dışındakilerce kim olduğu unutulup gitmiş bir askerdir. Onu gelecek nesillere tanıtabilecek, özenle oluşturduğu değerli arşivi de zamanla kâğıt hurdacılarına ve o kanaldan çok sayıda sahaf dükkânına dağılmıştır. Prof. Dr. Haluk Oral, “sahaf arkeolojisi” tabir edebileceğimiz yıllar süren çabalarıyla bu dağılmış arşivin bir hayli belgesini toplamış, elde ettiği arşiv malzemesi ile literatürdeki eserleri de değerlendirerek bizlere son yılların en önemli “biyografi” çalışmalarından birini kazandırmıştır. Everest Yayınları tarafından özenli bir şekilde, 21 başlık altında 440 sayfa, ciltli ve karton kapaklı olarak iki şekilde basılan “Miralay Şefik Aker’in Öyküsü” toplumsal hafızamızın kayıplarından birini yeniden ete kemiğe büründürmüştür.

- TÜRK SANATLARI EBRU VE KAĞIT KİTAPLARI (Yavuz Tiryaki, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı) Asırlara dayanan kitap sanatlarımızın en önemli malzemelerinden kâğıt ve ebrûya yönelik eserler pek azdır. Mevcutları da zaman ve konu kaydıyla sınırlı olup derinlemesine tetkik eseri değildir. Yavuz Tiryaki tarafından Türk Sanatları üst başlığı altında kâğıt ve ebrû konusunda hazırlanıp Türk Kültürüne Hizmet Vakfı tarafından iki ayrı cilt halinde yayımlanan bu eserleri sahalarının en önemli başvuru kitapları olarak değerlendiriyorum. Sanat tarihimizin iki önemli unsuruna dair kayda değer her husus, ait olduğu başlık altında büyük bir yetkinlikle incelenmiş, konular görsel malzemelerle zenginleştirilmiştir. Türk Kültürüne Hizmet Vakfı tarafından “Cumhuriyet’in 100. Yılına Armağan” olarak tasarlanan dizinin bu iki kitabı 2025 yılında yayımlanabilmiştir.


OSMANLI ZİHNİYETİNİN SINIRLARI: NEYİ, NEDEN TERCÜME ETTİK?
- SİYASETİ TÜRKÇE DÜŞÜNMEK-SİYASET DÜŞÜNCESİ ESERLERİNİN OSMANLI TÜRKÇESİNE TERCÜMELERİ (Özgür Kavak, Klasik Yayınları) Kanuni’den sonraki Osmanlı tarihini “bozulma” ve “ıslahat layihaları” parantezine hapseden “gerileme paradigması” çoktan terk edildi. Yeni kaynak metinlerin analiziyle zenginleşen tarihçiliğimiz, Osmanlı’yı daha dinamik, katmanlı ve özgün arayış içeren bir perspektifle ele alıyor. Özgür Kavak, uzun soluklu entelektüel tarih çalışmalarıyla bu eğilime pek faydalı katkılar sağlıyor. Bu kitabı Arapça ve Farsça İslam siyaset düşüncesi metinlerinin Türkçeye tercüme sürecini irdeliyor. Literatürde daha önce parçalı olarak ele alınan veya hiç temas edilmeyen yazmaları 181 eserlik bir veri tabanında bir araya getirmiş. Sahanın dağınıklığını giderip gelecek araştırmalar için sağlam bir bibliyografik zemin hazırlamış. “Tercüme” faaliyeti bugün bildiğimiz anlamdaki “çeviri” pratiğini aşan, bilginin yeniden üretildiği, yerlileştirildiği ve epistemolojik olarak dönüştürüldüğü çok katmanlı bir etkileşim alanı. Kavak, Osmanlı müelliflerinin kadim İslam mirasından “neyi” tercüme ettiklerini tespit ettikten sonra, bu birikimi “niçin” ve “nasıl” tevarüs ettiklerini sorguluyor. Metinlerdeki kavramsal müdahaleleri ve Türkçenin bir siyaset dili olarak inşa stratejisini, disiplinlerarası bir perspektifle ele alıyor. Tercüme süreçlerinin arkasındaki ampirik sebepleri ve farklı tercüme yöntemlerini kategorize ediyor. Ele aldığı “söylem stratejisi” Osmanlı’nın İslam dünyasındaki üstünlük ve liderlik iddiasının bir parçası. Osmanlı siyasal zihniyeti hangi sınırlarla örüldü? Mesela, Fârâbî, Mâverdî veya İbn Rüşd gibi bazı temel klasikler neden Osmanlı Türkçesine tercüme edilmedi? Kavak, bu “negatif kanıt” üzerinden yaptığı analizle, klasikleri başka bir açıdan düşünmeye çağırıyor.

- OSMANLI’DA KORKUNUN GÖLGESİ: EL ALEM NE DER VE EHL-İ ÖRF HEYULASI (Nurhan Abacı, Fol Yayınları) “Duygular tarihi”ni hem arşiv malzemesi hem de anlatı gücü açısından etkileyici biçimde derinleştiren bir çalışma. Abacı, korkunun bireysel bir his olmanın ötesinde, Osmanlı toplumunda düzeni, itaat ilişkilerini ve gündelik hayatın ritmini belirlediğini gösteriyor. Kadı sicilleri üzerinden takip ettiği izlek, korkunun nasıl üretildiğini, nasıl dolaşıma sokulduğunu ve hangi toplumsal kesimlerde hangi biçimlere büründüğünü ortaya koyuyor. Devlet-toplum ilişkilerinin duygusal zemini için bir temel referans olarak kullanılacak bu kitap, korkunun devlet eliyle inşası, kentsel korkuların sosyolojisi, dini ve ahlakî korkuların hukuki karşılıkları gibi temalarda yeni araştırmaların çerçevesini şekillendirecektir. Hatta artık korkunun mekân ve zaman koordinatları haritalandırılarak yeni bir “korku coğrafyası” çıkarılabilir. Kitap, Osmanlı modernleşmesinin duygusal tarafını -güvenlik, panik, dedikodu, söylentinin siyaseti- incelemek için de güçlü bir başlangıç noktası sunuyor; devletin otorite inşasını yeni bir boyutta değerlendirmeyi mümkün kılıyor. Ayrıca korkunun toplumsal işlevlerini anlamaya yönelik derin etnografik okumaları teşvik edecektir. Kısacası, Osmanlı’da Korkunun Gölgesi yalnızca bir “duygular tarihi” kitabı değil; Osmanlı toplumunun sınırlarını, kaygılarını, dayanma eşiğini ve değişim süreçlerini yeniden tartışmaya açan güçlü bir analitik araç olarak tarih yazımında kalıcı bir yer edinecektir.

- OSMANLI MODERN YAZILI KÜLTÜRÜNDE EDEBİYATA YÜKLENEN ANLAMLAR (Şerif Eskin, Dergâh Yayınları) Modern dönemde dolaşıma girerek entelektüel dünyamızı yönlendiren kavramlar, sanıldığı kadar durağan ve sabit içeriklere sahip değil. Kavramları kendi tarihleriyle birlikte düşünmek, onların işaretlediği olgular ve şeyler hakkında geliştirdiğimiz fikirleri gözden geçirmeliyiz. Şerif Eskin bunu yapıyor, “edebiyat” kavramını Türkçedeki macerasıyla inceliyor. Mesela “bir zamanlar ilimle sıkı sıkıya bağlı bir uğraşı ifade eden edebiyatın, modern zamanlarda nasıl bohem bir uğraşa evrildiğini” anlatıyor. Esasen bir kavram tarihi araştırması, fakat ele aldığı konu gereği kültür tarihinden entelektüel tarihe kadar uzanıyor. Tanzimat sonrası dönüşümlerle birlikte ortaya çıkan yeni bir yazı dili ihtiyacını ve kamusal iletişim bağlamında edebiyata atfedilen anlamları irdeliyor. Edebiyatın modern toplumsal örgütlenmedeki yerine, modern devletin ihtiyaç duyduğu ideal vatandaşın tasarımında edebiyata nasıl bir rol biçildiğine bakıyor. Kitabın dikkat çeken diğer bir yönü ise sonuç olarak işaret ettiği birtakım soru(n)lar yumağı. Osmanlı kültür ve edebiyat tarihini, klasik ve modern arasındaki keskin bir kopuşla okumayı âdet edinen hâkim paradigmanın açmazları bu sorularla belirgin hâle geliyor. Kitabın geneline baktığımızda da, ilgili alanların tarih yazımında bir paradigma değişiminin kaçınılmaz olduğu fikri kendiliğinden somutlaşıyor.

- OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE İNSANIN AYAK İZLERİ: MÜDAHALE, ETKİLEŞİM, MÜCADELE (Özlem Sert ve Deniz Dölek Sever, Alfa Yayınları) Bu derleme çevre tarihini Türkçe literatürde uzun süredir ihtiyaç duyulan bir ölçeğe ve derinliğe taşıyor. “Ayak izi” metaforunu insanın tekil hikâyesi için değil, tam tersine insanın diğer türler, maddi çevre ve iklimle kurduğu asimetrik (ve çoğu zaman geri dönüşü olmayan) ilişkilerin izlerini sürmek için kullanıyor. Tarihin merkezine insanı değil, insan etkisiyle çevresel kırılmaları ve insan-dışı aktörleri yerleştiriyor. Konu yelpazesi geniş: doğa tarihi müzeleri, su, kum, deve, hayvan hırsızlığı, şeker, orman, kale, nehir, demiryolu, yangın, bahçe. Kitap, çevre tarihini alışıldık şekilde yalnızca olağandışı doğa olaylarının veya tahribatın anlatısı olarak ele almıyor; etkileşim, uyum, direniş ve maddi dünyanın kendi özerk dinamikleri üzerinden inceliyor. Çevre tarihi sadece ekolojik krizlerin anlatısı değil, sosyal, ekonomik ve politik süreçlerin ayrılmaz bir parçası. Osmanlı çevre tarihini antroposen tartışmalarıyla buluşturan uzun dönemli ekolojik okumalar, insan-dışı aktörlerin tarihsel süreçlerdeki rolünü takip eden multispecies (çok-türlü) çalışmaları, maden ve enerji rejimlerinin sömürgecilik tartışmalarıyla yeniden düşünülmesi, kırsal alanlarda uzun vadeli direnç–çöküş–uyum döngülerinin modellenmesi… Bütün bu alanlarda kitap güçlü bir başlangıç ortamı sunuyor. Kısacası İnsanın Ayak İzleri, çevre tarihinin Türkiye’deki yerini genişleten, antroposen çağının sorularını Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerine taşıyan, insanın dünyadaki varlığını yeniden tartışmaya açan bir çalışma.
- MECLİS-İ MEŞÂYİH DEFTERLERİ, 9 CİLT (İslam Araştırmaları Merkezi) Meclis-i Meşâyih Defterleri, Osmanlı’nın dini bürokrasisini içeriden ve bütüncül bir çerçevede görmemizi sağlayan nadir kaynaklardan. Tarikat idaresi, tayin süreçleri, dergâhların kurumsal dili gibi konular için elzem. Raflarda bulunması, bugüne kadar parçalı bilgilerle yürüyen tartışmaları sağlam bir zemine oturtacak. Tabii defterlerin devlet merkezli bakışına dikkat; dergâh içi sosyal ilişkiler, günlük pratikler ve yerel kültürel dinamikler satır aralarında yakalanmalı. Bu sınırlılık bir eksiklikten çok, “kararların ardındaki görünmeyen hikâye nedir?” sorusunu sordurması bakımından kıymetli. Meclis-i Meşâyih’in karar mekanizmalarını günü gününe takip edebilmek, modernleşme çağında tarikatlarla devlet arasındaki o karmaşık, çoğu zaman yanlış yorumlanan ilişkiyi berraklaştırıyor. Modernleşme sürecini düzenleme ve kontrol ekseninde çerçeveleyen resmî merceğin sınırlarını sorgulamaya zorluyor. Defterler bugüne değin, tarikatların kurumsal boyutunu; şeyh tayinleri, dergâhların idari sorunları ve devletin dini alanı düzenleme kapasitesini aydınlatmak için kullanıldı. Asıl açılmayı bekleyen alan ise, defterleri tek başına bir belge değil, sosyal, mekânsal ve bilişsel bir veri seti olarak kullanabilmek. Mesela, defterlerdeki tayin, şikâyet ve denetim kayıtları tarikatların imparatorluk coğrafyasındaki hareketliliğini haritalamaya imkân tanır; böyle bir çalışma tarikat ağlarını sadece merkezî örgütlenme üzerinden değil, coğrafi yayılım, yerelleşme ve bölgesel farklılaşmalar üzerinden de analiz edebilir. İlaveten, defterlerin dili, tarikat-devlet ilişkilerinde kullanılan kavramların zaman içinde nasıl değiştiğini incelemek için bir kavramsal tarih laboratuvarı. Kısacası dinî alanı, otorite ilişkilerini ve toplumsal dokuyu yeniden düşünmemizi sağlayacak bir hazine artık raflarda.

LATİN DÜNYASININ DOĞU İLE İLİŞKİLERİ
- PAPALIK VE DOĞU (Kenneth M. Setton, Yeditepe Yayınları) Setton, ‘Papalık ve Doğu’da 1204 ile 1571 arasındaki süreçte Latin dünyasının Selçuklular ve Osmanlılar başta olmak üzere doğu dünyası ile ilişkilerini konu ediniyor. Batı kaynaklarının mahirane şekilde kullanıldığı altı ciltlik eser, Avrupa’nın şekillenişini anlamak açısından da mühim.

- KIZIL YILDIZ (Onur İşçi ve Samuel J. Hirst, Kronik Kitap) İşçi ve Hirst’in ‘Kızıl Yıldız’ı, Sovyetler Birliği’nin 20. Yüzyıl dünyası içerisindeki ağırlığını mükemmel şekilde göstermekle kalmıyor, aynı zamanda çok merak edilen toplumsal yaşamını da tasvir ediyor.

- ÇÖLDEKİ CASUS (Ümmügülsüm Polat, Kronik Kitap) Polat’ın ‘Çöldeki Casus’u, John Philby adlı bir İngiliz casusunun sıra dışı yaşamını ortaya koyarken aynı zamanda Ortadoğu’nun nasıl şekillendiğini de mahirane şekilde ortaya koyuyor.
- ALTIN ORDA’DA İSLAMLAŞMA VE YEREL DİN (Dewin DeWeese, Ketebe Yayınları) DeWeese’nin ‘Altın Orda’da İslamlaşma ve Yerel Din’i, Asya dünyasının İslamlaşmasının dinamiklerini ortaya koyan, İslamiyet’in yerel din ve inanışlarla uyumlu şekilde kök saldığını gösteren bir başyapıt.
- JÖN TÜRKLERDEN İTTİHATÇILARA (Hakan Burak Uz, Ötüken Neşriyat) Uz’in ‘Jön Türklerden İttihatçılara’ başlıklı kitabı, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte modernleşme, kimlik inşası ve siyasal dönüşüme giden en kritik dönemi Jön Türkler ve İttihatçılar arasındaki farklılıkları merkeze yerleştirerek ustalıkla ortaya koyuyor.

