KARAR’ın geleneksel ‘Yılın En İyileri’ yolculuğunda sinema ve tarihin ardından sözü bu kez toplumun ve düşüncenin kodlarını çözen sosyal bilimlere bırakıyoruz. KARAR sosyal bilimler jürisi bu yıl bizlere sadece bir okuma listesi değil, dimağları tazeleyen entelektüel bir yol haritası sundu.
Taha Akyol, İslam tarihine sosyal bilim disipliniyle bakan ve ‘yüzleşmeyi’ merkeze alan eseriyle hakikat arayışımızın rotasını çizerken; Ali Bayramoğlu, İslami feminizmden eşitsizlik tarihine uzanan seçimleriyle arşivin sessizliğini bozuyor. Prof. Dr. İskender Öksüz, kabile içgüdüsünden insan bilimlerindeki ‘uzlaşma’ya uzanan geniş perspektifiyle toplumsal düğümleri masaya yatırıyor. Mehmet Ali Verçin, soykırım teorisinde paradigma değiştiren bir başyapıtı cımbızlayarak ezber bozan bir çalışmayı dikkatimize sunuyor; Prof. Dr. Mensur Akgün ise bizi felsefenin derinliklerine, ontolojik bir keşif yolculuğuna davet ediyor.
Bu 11 eserlik panorama, statik bir bilgi yığını değil; kökleşmiş paradigmaların yıkıldığı ve hakikatin disiplinlerarası bir titizlikle yeniden kazındığı bir döküm olarak kayıtlara geçiyor.
İşte KARAR sosyal bilimler jürisinin okuru kendi zihinsel kalıplarıyla yüzleşmeye davet eden 2025 seçkisi:

İSLAM TARİHİNE SORGULAYICI VE ELEŞTİREL BAKIŞ
- SİYASAL, TOPLUMSAL, KÜLTÜREL KIRILMALAR VE DÖNÜŞÜMLER IŞIĞINDA FARKLI BİR İSLAM TARİHİ (Ahmet Yaşar Ocak, İletişim Yayınları) Sosyal bilimler alanında bu sene benim tercihim, tarihçi Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak’ın eseridir. Eserin önemi sebebiyle bu yıl sosyal bilimler alanında yayınlanan başka eserlerden bahsetmeyeceğim. Kitabın konusu tarih olmak beraber, kitap bir ‘vekayinâme’ değil. İslam tarihine sosyal bilim disipliniyle baktığı için, kitap sosyal bilimler alanında bir eserdir. Kitaptan aldığım şu satırlar, eserin vasfını yansıtıyor: “Müslümanlar artık tarihleriyle yüzleşmek zorundadırlar. Tarihçilerin görevi buna yardımcı olmaktır. Hakikate ulaşmak, problemleri görmezden gelmekle, anlamsız tevillerle eğip bükerek gerekçe üretmekle değil, ancak sorgulayıcı ve eleştirel bir yaklaşımla mümkün olabilir.” (s. 535) Bu ‘sorgulayıcı ve eleştirel’ bakış, İslam tarihinin de nihayet insanların tarihi olduğunu ve olaylara sosyal faktörlerle bakmayı özümseyerek mümkün olacak.


İNSAN BİLİMLERİNDE ‘UZLAŞMA’ VE TOPLUMSAL DÜĞÜMLER
BAKIŞINIZI DEĞİŞTİRECEK ON DENEY-İNSAN (Selçuk Şirin, Can Sanat Yayınları) Bir bilim adamının (Edward O. Wilson’un) “consilience” dediği, insan bilimlerinin bir birinden izole silolar hâlinde değil birlikte çalışmasıdır. Sözlük consilience’e “uzlaşma” diyor ama bu kavramı uzlaştıktan sonra birleşme, el ele verme diye tanımlamak lazım. Ben bunu, “birden fazla ışık gölgeleri kaldırır” diye anlatmış ve kutlamıştım. NYU hocası Prof. Dr. Selçuk Şirin On Deney’de, psikolojinin, sosyolojinin ve sosyal psikolojinin, insanı anlamada en ünlü on deneyini uzman olmayan okuyucunun anlayacağı şekilde sunuyor. Artık deneye dayanan bu bilimleri ve Şirin hocanın kitabını Karar’daki bir yazımda daha önce anlatmıştım. Fakat hiçbir tanıtım kitabın kendisini okumak kadar aydınlatıcı değildir herhâlde. Şirin hoca gayet kolay okunuyor.

- WHEN EVERYONE KNOWS THAT EVERYONE KNOWS (Herkesin Bildiğini Herkes Bildiğinde, Steven Pinker, Scribner) Steven Pinker psikolog ama On Deney’de sözünü ettiğim uzlaşmayı da başarıyla uygulayan bir Harvard hocası. İnsanı toplum yaratığı yapan özelliklerinden biri, karşısındakinin ne düşünüp bildiğini düşünmesi, bilmesidir. Bir nevi zihin okuma. Buna zihin teorisi, “theory of mind” da deniyor. Ben senin ne düşündüğünü biliyorum. Ama sen de benim bunu bildiğimi biliyorsun. Bu gidiş geliş basamak basamak yükselip çoğalır. Pinker bu son eserinde, herkesin bildiği bilgisinin o bilgiyi toplumun bambaşka bir düzeyde değerlendirdiğini gösteriyor. Bunun en tanınmış örneği, “Kral çıplak!” hikâyesidir. Terziler ve etrafı krala çok zarif bir elbise giydirildiğini söyler. Herkes buna inanmak zorundadır. Bir küçük çocuk sokakta, “Kral çıplak!” diye bağırana kadar. Artık herkes bunu bilir ama yetmez, herkes de herkesin bildiğini bilir. Kitaptan bir başka anekdot, Sovyet zamanında bir adamın Moskova’da bildiri dağıtmasıdır. Dağıttığı kâğıtlar boştur ama herkes ne olduğunu bilir! Diktatörler rahat uyuyamaz… Steven Pinker hızla Türkçeye çevrilir. Hele bu Yapay Zekâ çağında.
- CEVAP HAKKI-TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ NAZARINDAN KÜRT SORUNU (İkbal Vurucu, Mavi Gök Yayınları) Dr. İkbal Vurucu, velut bir sosyolog. Cevap Hakkı, Kürt açılımı denilen zincire 15 yıllık bir perspektiften bakıyor. Tam zamanında yayımlanmış bir çalışma. Bu, Vurucu’nun konu üzerindeki galiba sekizinci eseri. Kitapları yalnız fikir ve teoriye değil, yerinde incelemeler ve halkla yüz yüze konuşmalara dayanıyor. Cevap Hakkı’nda özellikle Nominalist Aydınların Soy Kütüğü’ndeki bulgularını da kullanmış. Vurucu, konunun bugünkü düğüme getirilebilmesi için tek başına PKK’nın yetmeyeceğini gösteriyor. Ona gayet tabii, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin Orta Doğu’yu şekillendirme stratejilerini de eklemek gerekir. Bu da yetmez, resmi tamamlamak için bu ülkelerin temsilcisi gibi fikir önderliği yapan bizim nominalist aydınlara da ihtiyaç var. Vurucu, “Kürt Sorunu”nu sorun yapan en önemli adımın bizatihi “Kürt açılımı” olduğunu gösteriyor ki burada da Öcalan’ın, konunun artık olgunlaştığına dair sözlerini hatırlamamak elde değil.

- SADRİ MAKSUDİ ARSAL: ÜÇ PARLAMENTODA BİR MEBUS (İsmail Türkoğlu, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı) Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinden Prof. Dr. Türkoğlu’nun bu eseri, Türk Kültürüne Hizmet Vakfının, Cumhuriyetin fikir adamları serisinden. Sadri Maksudi Arsal’ı anlatan eserler, genellikle Türkiye’deki faaliyetlerini merkeze alır. Bunun haklı sebepleri de vardır. Sadri Maksudi’nin, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun kuruluşunda emeği vardır. Türk Hukuk Tarihi alanının da kurucusu sayılır. Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları eseri, Türk milliyetçiliğinin temel kitaplarındandır. Ancak, Arsal’ın Türklük için çalışmasının Türkiye öncesi de vardır. Gençliğinde, Kazan’daki siyasi mücadelesini, Rus Duma’sında iki dönem milletvekilliğini ve 1917 de Ufa’da kurulan İç Rusya ve Sibirya Müslümanlarının Millî-Medeni Muhtariyet Meclisi Başkanlığını , ilk kez kapsamlı bir şekilde Türkoğlu ele almış. Türkiye’deki milletvekilliğini de bunlara eklemek gerek. Yazar, “Sadri Maksudi, dünyada üç ayrı parlamentoda mebusluk yapmış tek adamdır.” diyor. Eseri farklı kılan, Tataristan, Türkistan, Fransa, İngiltere ve tabii Türkiye’deki Maksudi’nin tamamını hem fikir hem de siyaset adamı yönleriyle ele almasıdır.
- TRIBAL (Michael Morris, Swift Press) Geçen yılın sonunda çıkmış kitabı bu yılın listesine alabilirim diye düşündüm. Michael Morris, Columbia Üniversitesi hocası. Kültür Psikoloğu. İnsan toplum yaratığıdır, sözünü bir adım öteye götürüyor ve insan Homo Economicus falan değil, Homo Tribitus, kabile insanıdır diyor. İnsanın toplum hâlinde yaşaması üç içgüdüye bağlanıyor. Birbirimizle uyumlu hareket etmemizi sağlayan akran içgüdüsü, bizi topluma katkı yapmaya iten kahraman içgüdüsü ve topluma hafıza, kültür ve devamlılık sağlayan geçmişe saygı- sevgi; cetler içgüdüsü. Tribal hem New York Times hem de Financial Times listelerinde yer almış bir eser.

İSLAMİ FEMİNİZMDEN EŞİTLİĞİN TARİHİNE
- OSMANLI İMPARATORLUĞU (Olivien Bouquet, İletişim Yayınları) Osmanlı İmparatorluğu uzmanı Bouquet, konusunu farklı bir açıdan ele alıyor. Arşiv bilgileri, kendi hazırladığı haritalarla bir sentez yapıyor.

- FETVAYLA YOL GÖSTERMEK (Burcu Kalpaklıoğlu, İletişim Yayınları) İslâmî feminizmin, ataerkil ideolojiye ve geleneksel fıkıh’a karşı kaynakları yeniden yorumlama çabasıyla dikkat çekici bir çalışma.

- EŞİTLİĞİN KISA TARİHİ (Thomas Piketty, Türkiye İş Bankası Yayınları) İnsanlık tarihini eşitsizlikleri azaltan bir tarih, önemli ve değerli bir çalışma.


ONTOLOJİK YOKSUNLUĞA KARŞI FELSEFİ BİR SEYAHAT
- HEIDEGGER’IN KULÜBESİNE YOLCULUK (İbrahim Kalın, İnsan Yayınları) İbrahim Kalın her anlamda istisnai bir insan. İyi bir eğitimi, hayata karşı duyarlı bir duruşu var. Heidegger üstüne yazdığı ve İnsan Yayınları tarafından basılan, benim okuduğum ve önemsediğim kitabındaki biyografisinden en az 13 kitabı daha olduğunu biliyoruz. Doktora çalışmasını da 1571-1635 yılları arasında yaşayan İslam düşünürü Molla Sadra üstüne yapmış. Onun hakkında dünyanın ciddi yayınevleri tarafından basılan kitaplar yazmış. İlk baskısı Eylül ayında yayınlanan bu son çalışmasında da Sadra’dan izler var. Ama en çok bireysel ilişkileri kadar siyasi duruşuyla da tartışmalı Alman felsefeci Heidegger’i iki dünya savaşı arası dönemin önemli bir kısmında içinde yaşadığı kulübesinden hareketle varlık ve tabii ki zamana ilişkin görüşlerine yoğunlaşarak, okuyucusuna Dasein’in ne olduğunu anlatarak yola çıkıyor. Kitabının sonuç bölümünde bu kitabı aklına ve kalbine geldiği gibi yazdığını, yeri geldiğinde Heidegger ile Sadra’yı başbaşa bıraktığını, yeri geldiğinde Nesimi’yi, Yunus Emre’yi, Aşık Veysel’I davet ettiğini, sohbete kendi katıldığında kitabın akışını bozmamaya gayret ettiğini söylüyor. Sonra da ontik zenginliğin içinde ontolojik yoksunluğa mahkum olmuş bir dünyanın yaşanılası bir yer olmadığını vurguluyor. Kitap doğal olarak bir akademik çalışma değil. Belki bu yüzden de okuması keyifli ve ilginç bir şekilde de öğretici. İçinde biraz anı, biraz da siyaset mevcut. Ben kitabı itiraf etmeliyim ki yazarı MİT Başkanı olduğu için aldım. Ancak kitap ilk sayfalarından itibaren yazarın kurumsal kimliğini aştı, sürükleyici ve lezzet verici bir hale dönüştü. Beni önce Kara Ormanların derinliklerine sonra da düşünce evrenin farklı boyutlarına taşıdı...


SOYKIRIM TEORİSİNDE PARADİGMA DEĞİŞTİREN BAŞYAPIT
- MODERN DÜNYANIN KÖKENLERİ (Prof. Dr. Şener Aktürk, Paradigma Yayınları) Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şener Aktürk’ün yazdığı çok ödüllü kitap daha önce bir makale olarak ‘Not So Innocent’ başlığıyla, HARVARD Üniversitesi’nin ‘International Security’ adlı dünyaca ünlü ve itibarlı dergisinde yayımlanmıştı. Yazar, daha önce başvurduğu dergilerin bu paradigma değiştirici makaleyi yayınlamayı kabul etmediklerini ve bu red edişlerin kendisini karamsarlığa sürüklediğini ifade ediyor. Makale yayınlandıktan sonra, o kadar ilgi gördü ki, dünyada daha önce soykırım teorisi hakkında yapılan yayınlar ya ‘yanlışlanmış’ oldu veya ‘tashih edilmesi zorunlu hale geldi. Bir İngiliz eleştirmen, Edvard W. Said’in efsane ‘Oryantalizm’ adlı kitabı için “eski ikonları kırarken kendi ikonlarını inşa ediyor” demişti. Prof. Dr. Şener Aktürk de ‘Modern Dünyanın Kökenleri’nde soykırımın kökenleri konusunda oluşmuş bütün algıları ve yargıları, tabir caizse yerle bir ettikten sonra kendi hakikatini evrensel bir doğru olarak ortaya koyuyor. Ekler hariç 111 sayfa olan bu kitap, bir oturuşta okunacak kadar akıcı bir dille yazılmış. Bu kısalığına rağmen kitap, daha şimdiden konuya vakıf olanlar tarafından bir ‘başyapıt’ muamelesi görüyor. Evet bu kitap bir başyapıt.

