Tıbbın ışığında Türkiye’ye adanmış iki ömür… Prof. Dr. Asaf Ataseven ve Dr. Gülsen Ataseven

Tıbbın ışığında Türkiye’ye adanmış iki ömür… Prof. Dr. Asaf Ataseven ve Dr. Gülsen Ataseven

Tıbbı ve inancı, cesareti ve gönüllülüğü birleştiren iki ömrün hikayesi, gazeteci Ayşe Pehlivan’ın titiz çalışmasıyla ölümsüzleşti. Kitaplar, The Kitap Yayınlarınca özel bir kutu içerisinde, ‘Ömrünü Gariplere Adayan İnanmış Bir Hizmet İnsanı Prof. Dr. Asaf Ataseven’ ve ‘Gönüllülük Dünyasının Doktoru Gülsen Ataseven’ adıyla iki cilt halinde yayımlandı.

Biri Gaziantep'in köklü, dürüstlük ve üretkenlikle yoğrulmuş bir ailesinden çıkıp, genç yaşında Türkiye'nin Askerî Tıbbiye'ye kabul edilen ilk kız öğrencisi olarak tarihe geçerken; diğeri Konya'nın manevi mirasını taşıyan bir evde büyüyüp, tıp eğitimini tamamladıktan sonra sadece bir hekim değil, aynı zamanda İslami ilimlerin ve tıp etiğinin yılmaz bir savunucusu olacaktı. Bu iki farklı coğrafyada, farklı şartlarda filizlenen hayat, tıp fakültesi koridorlarında kesişti: Dr. Gülsen Ataseven ve Dr. Asaf Ataseven.

Onların evliliği, sadece iki bireyin değil, iki farklı vizyonun birleşimi oldu. Tıpta öncülüğü, eğitimde cesareti ve gönüllülükte yorulmak bilmeyen gayretiyle tanınan Dr. Gülsen Ataseven ile, hekimliği bir 'gönül işi' olarak gören, kalbin manevi hastalıklarına odaklanan Prof. Dr. Asaf Ataseven evlendikten sonra, mesleki kariyerlerini ve toplumsal sorumluluklarını tek bir yolda birleştirdi. Birlikte, sadece hastanelerde değil, kurdukları vakıflarda, gerçekleştirdikleri sosyal projelerde ve yazdıkları eserlerde Türkiye'nin dört bir yanına yayılan bir etki yarattılar.

İşte The Kitap Yayınları tarafından özel bir kutuda iki ayrı cilt halinde okuyucuya sunulan bu değerli biyografiler, Ayşe Pehlivan’ın kaleminden çıkan; Dr. Asaf ve Gülsen Ataseven çiftinin, kişisel başarılarının ötesinde, özellikle inançlı bilim insanlarının önüne türlü türlü engeller çıkarıldığı önemli bir döneme tanıklık eden, iyilik ve hizmetle dokunulmuş ortak yaşam mücadelelerini gün yüzüne çıkarıyor...

Tıbbı ve inancı, cesareti ve gönüllülüğü birleştiren iki ömrün hikayesi, gazeteci Ayşe Pehlivan’ın titiz çalışmasıyla ölümsüzleşti. Kitaplar, The Kitap Yayınlarınca özel bir kutu içerisinde, ‘Ömrünü Gariplere Adayan İnanmış Bir Hizmet İnsanı Prof. Dr. Asaf Ataseven’ ve ‘Gönüllülük Dünyasının Doktoru Gülsen Ataseven’ adıyla iki cilt halinde yayımlandı. Bu biyografiler, okuyuculara sadece iki doktorun kişisel serüvenini anlatmıyor, aynı zamanda Türkiye’deki toplumsal değişimin sancılarına ışık tutuyor.

PROF. DR. ASAF ATASEVEN: BİLİM VE İNANÇ ARASINDA BİR KÖPRÜ

Prof. Dr. Asaf Ataseven’in akademik yolculuğu, sadece bir cerrahın değil; aynı zamanda inancından ödün vermeyen bir aydının mücadelesiydi. Tıp eğitimini İstanbul Tıp Fakültesi’nde altı ay erken bitirerek üstün dereceyle tamamlayan Ataseven, hekimliği bir “gönül işi” olarak görüyor ve alanında hızla yükseliyordu.

Ancak bu duruş, dönemin akademik şartlarında ağır bir bedel getirdi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki başasistanlık görevinden, 1964 yılında yalnızca namaz kıldığı gerekçesiyle atıldı. Bugün inanılması güç olan bu hadiseyi Hoca’dan dinleyelim:

“Başasistan olmak, doçentlik çalışmalarına başlayacaksınız demekti. Kariyer çalışmalarına başladım. O arada kısmet, evlendim. Fakat üç-dört ay sonra bir gün maaşım kesildi. Dekan Ekrem Şeref Egeli hocamız vardı. Durumu arz ettim. Dosyamı isteyip tetkik etti. ‘Oğlum, sen istifa etmişsin’ dedi bana.
‘Efendim bir yanlışlık olacak, ben istifa etmedim’ dedim. Dosyaya baktı, ‘yazı yazmışsınız bak muhasebeye’ dedi. ‘Efendim, dilekçem var mı?’ dedim. Hoca da şaşırdı, dilekçe filan yok.
Rektöre gittim, o da aynı şeyi söyledi. Bunun üzerine Ekrem Şeref Bey, ‘Hocanla görüş bakalım, biz de anlamadık’ dedi. Üniversite muhasebesine haber gitmiş, o ay maaşım kesilmiş.

Kalktım, beni tercihen asistan alan Prof. Fahri Arel’e gittim. ‘Efendim bu ay maaşım kesildi, nedenini bilmiyorum’ deyince öfkeyle ayağa kalktı: ‘Sen kariyer akademik yapamazsın, yani sen doçent olamazsın’ dedi bana.
Ben de saf saf sordum: ‘Niçin efendim?’
‘Sen namaz kılıyormuşsun’ dedi.

Kendimi toparladım ve şöyle dedim: ‘Namaz kılmanın doçent olmaya nasıl engel olduğunu anlayamadım. Eğer Allah Teala şuraya doçent olmak yazdıysa, yüz milyon Fahri Arel bir araya gelse bunu engelleyemez.’

Bunu edepli şekilde söyleyip odasından çıktım. İçimden kendi kendime düşündüm: ‘Namaz mı, genel cerrahi ihtisası mı?’ dedim ki; namaz! Bana verilen odada namazımı kılarım. Ve aynen şunu söyledim: ‘Bir rekat namaza, bin doçentliği feda ederim.’ ”

Ataseven, bu haksızlığa boyun eğmedi. Altı yıl süren hukuk mücadelesinin ardından Danıştay kararıyla görevine geri döndü. Bu olay, onun kariyerini bilimsel mükemmeliyet ile inanç etiğini birleştirme çabasının sembolü haline getirdi.

Zorluklar karşısında dahi prensiplerinden vazgeçmeyen Prof. Dr. Asaf Ataseven; “Kalbin Manevi Hastalıkları” gibi eserleriyle modern tıp ile maneviyat arasında köprü kuran bir bilim insanı portresi çizdi.

DR. GÜLSEN ATASEVEN: CESARET VE GÖNÜLLÜLÜKTE ÖNCÜ BİR KADIN

Dr. Gülsen Ataseven'in eğitim ve meslek hayatındaki zorluklar, bir kadının hem askerî disiplini hem de toplumsal baskıları aşma mücadelesiydi. O, Askerî Tıbbiye'nin ilk kız öğrencisi olarak başladığı yolda, sadece derslerinde değil, inancının gerektirdiği yaşam biçiminde de cesur bir duruş sergiler. Tıp öğrenciliğinin o yoğun temposunda zihninde hep İslam ile ilgili sorular da vardır. O günleri şöyle anlatır: “Sağlam kaynak gösteren, dindar ve kültürlü insanların olduğunu düşünüyordum. Bunlardan biri Anadolu Evliyaları kitabının yazarı Nezihe Araz’dı. Ona ulaşmak zordu ama Askeri Tıbbiye öğrencisi olduğumu öğrenince kabul etti. O görüşmede de sorularıma birkaç soru daha eklenmişti. Gerçeği aramaya devam ediyordum.” Öte yandan ek gelir olarak okuldan kalan zamanlarında doktorlara ilaç tanıtımları yapamaktadır. Bu vesileyle Türkiye’nin ilk başörtülü doktoru olan Ayşe Hümeyra Ökten ile tanışır. “Şimdiye kadar gördüğüm, tesettürlü ilk doktordu” diyerek sevincini paylaşır ve başörtüye bakışının değiştiğini anlatır. Kendisi de hocalarının taktirini kazanmıştır ve kütüphanede namaz kılabilmektedir. Bir yandan da Hasan Basri Çantay’ın Kur’an-ı Kerim mealini okumaktadır. Derken, son sınıfa geldiğinde başını örter. O sırada Dr. Hümeyra Ökten, fakültede baş asistan olan, kendisiyle aynı dönemde Çantay’ın mealini okuduğunu henüz bilmediği Dr. Asaf Ataseven’in evlilik teklifini kendisine iletir. Annesi bu teklife pek sıcak bakmasa da evlenir. Son sınıfta, inançla kurduğu somut ilişkinin karşılığı ise mezuniyetinde yaşadığı üzücü hadisedir. 1963’te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni birincilikle bitirmesine rağmen, geleneksel uygulamaya rağmen başörtülü olduğu için birincilik konuşmasını yapmasına izin verilmez. O günü şöyle anlatır: “Tıp Fakültesini birincilikle bitirenlere verilen Prof. Dr. İhsan Aksel ödülünü almaya hak kazanmıştım. Başörtülü olarak bu ödülün verildiği ilk doktordum. Mezuniyet töreninde ilgi odağında başörtüm dolayısıyla ben yoktum herkes ikinci olan modern kıyafetli arkadaşıma yönelmişti.” Bu olay, dönemin en üst düzey akademik başarısının dahi toplumsal baskılar karşısında nasıl gölgelendiğini gösterir. Ancak bu engeller, onun azmini kırmadı. 1964’te ilk çocuğunu kucağına alan Gülsen Ataseven diğer yandan da doktorluk mesleğini sürdürdü. Kadınların erkek doktora gitmeye utandığını fark edince de ihtisas alanı olarak kadın doğumu seçti ve Fatih’te ilk muayenehanesini açtı. Tıp kariyeri boyunca kadın doğum uzmanı olarak görev yaparken, onlarca sosyal oluşumun kurucusu ve itici gücü olarak toplumsal alanda sessiz ama derin izler bıraktı.

ii.jpg

ORTAK YAŞAM, ORTAK MİSYON: TIPTAN MANEVİ HİZMETE UZANAN YOL

Zorlu eğitim ve kariyer yollarını başarıyla tamamlayan bu iki bilim insanı, evlendikten sonra kariyerlerini adeta birbirlerinin manevi destekçisi haline getirdi. Prof. Dr. Asaf Ataseven, Cerrahpaşa'daki görevine geri dönüp ardından Vakıf Gureba Hastanesi Başhekimliği gibi önemli görevler üstlenirken, eşinin sivil toplum ve gönüllülük alanındaki enerjisiyle beslendi. Eşi Dr. Gülsen Ataseven ise Asaf Bey'in tıp etiği ve maneviyata verdiği önemi kendi kadın doğum uzmanlığı pratiği ve toplumsal hizmetlerinde bir rehber edindi. Onlar için hekimlik sadece fiziksel hastalıkları tedavi etmek değil, aynı zamanda manevi bir borçtu. Özellikle Dr. Gülsen Ataseven'in Hanımlar Eğitim ve Kültür Vakfı (HEKVA) gibi yapıların kuruluşunda öncü olması ve kadınların güçlenmesine yönelik yürüttüğü bitmek bilmeyen gönüllülük faaliyetleri, bu ortak misyonun en güçlü kanıtı oldu. Tıp dünyasının bu iki saygın ismi, bilimi ve inancı merkeze alarak; bireyin sağlığını ve toplumun iyiliğini eş zamanlı hedefleyen örnek bir yaşam modelini birlikte inşa ettiler.

genclik.jpg

PROF. DR. ASAF ATASEVEN: CERRAHLIK VE VAKIF KÜLTÜRÜNÜN YENİDEN DİRİLİŞİ

Prof. Dr. Asaf Ataseven, Genel Cerrahi alanında yaptığı sayısız başarılı operasyonun yanı sıra, en büyük imzasını Vakıf Gureba Hastanesi'ne (bugünkü Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi) attı. 1984-1993 yılları arasında yürüttüğü Başhekimlik görevi sırasında, hastanenin ‘fakir ve zengini yan yana yatıran’ vakıf kültürüne uygun hizmet etmesi için büyük mücadeleler verdi. Gureba'da 10 yıl başhekim olan Asaf hoca, başta hastanenin yeni binasının bitirilmesi olmak üzere birçok projenin hayata geçmesine öncülük etti. Asaf hoca Gureba'nın hangi fedakarlıklarla bugünkü haline geldiğini şöyle anlatıyor: "Allah razı olsun hayırseverler bize yardım etti. Varlıklı dost ailelerin yardımını gördük. Almanya'dan büyük yardım sağladık. Beni duygulandıran iki olay var. Biri adeta hastanenin alt yapısını oluşturan cihazları vs bağışlayan Şadi Akay arkadaşımız. Diğeri de gurbetteki işçilerimiz. Almanya'dan 36 tır tıbbi malzeme geldi. Röntgen cihazından karyolaya kadar her şey. Bu 36 tır malzemeyi orada çalışan gurbetteki işçilerimiz hayır adına gece sırtlarında taşıyıp tıra yüklediler, sabah uykusuz iş başı yaptılar. Onları şükranla yad etmek isterim." Onun için bu hastane, sadece bir sağlık kuruluşu değil, aynı zamanda hayırseverliğin ve eşitliğin yaşatıldığı bir mirastı. Hastaların perişanlığını görerek tıp okuyan Ataseven, bu hastanenin yönetiminde de aynı hassasiyeti sürdürdü. Ayrıca kaleme aldığı tıp ve İslami ilimleri harmanlayan eserleriyle (Orucun Faydaları, Tıp ve Dinî Açıdan Domuz Eti gibi), hem meslektaşlarına hem de topluma, bilimi manevi değerlerle bütünleştirmenin mümkün olduğunu gösterdi. Onun bu çalışmaları, bir hekimin toplumsal vizyonunun ne kadar geniş olabileceğinin somut bir örneği olarak tarihimize kaydoldu.

sukurapartm.jpg

DR. GÜLSEN ATASEVEN: ŞÜKÜR APARTMANI VE GÖNÜLLÜLÜKTE ÖNCÜLÜK

Dr. Gülsen Ataseven'in toplumsal çalışmaları ise, kadınların sesi ve gücü olma misyonu etrafında yoğunlaştı. Her şey Fatih’te annesiyle karşılıklı oturduğu Şükür Apartmanı’nda başladı. Buradaki komşuları Nurettin Topçu’nun teyzesi, Celal Ökten hocanın çocukları Prof. Dr. Saadettin ve Hümeyra Ökten, Emin Işık Hoca ve ailesiydi… Yardım ve yardımlaşma faaliyetlerinin ilk tohumlarının burada atıldığını söyleyen Dr. Gülsen Ataseven, komşularını “Aramızda kardeş bağlılığı vardı adeta. Selam kelama, kelam da toplumsal meselelere uzanıveriyordu” ifadeleriyle tanımlıyor. Yaptıkları bir sohbet sırasında arka mahallelerde oturan yoksul insanlara yardım etmek gerektiğine karar verirler. Dernek ve vakıf işlerinin ilk adımını da bu karar oluşturur. Kadın doğum uzmanı olarak görev yapmanın ötesine geçerek, 1964'ten itibaren onlarca kadın sivil toplum kuruluşunun kuruluşunda, üyeliğinde, başkanlığında ve danışmanlığında aktif rol alır. Kadınların toplumsal meselelerde söz sahibi olması için önce arkadaşlarıyla birlikte Hanımlar İlim ve Kültür Derneği’ni (HİKDE) kurar. Ancak 1980 askeri darbesinde dernek kapatılır. Bunun üzerine vakıf kurmaya karar verirler ve Hanımlar Eğitim ve Kültün Vakfı (HEKVA) faaliyete geçer. Eğitim ve kültürel alanda kadınların güçlenmesine yönelik sayısız projeyi hayata geçirir. Afetler sırasında, kadınların ve çocukların ihtiyaç duyduğu anlarda en ön saflarda yer almasıyla tanınır. Kimi için bir gönül dostu, kimi için yol gösterici olan Ataseven herkesin dilinde ‘doktor abla’ olarak yer eder. Onun yaşamı, gönüllülüğün sadece bir boş zaman aktivitesi değil, tüm bir hayatı kapsayan bir sorumluluk felsefesi olduğunu kanıtlar ve bu çabaları nedeniyle 2009 yılında TBMM tarafından Üstün Hizmet Ödülü'ne layık görülür.

gelecek.jpg

GELECEĞE BIRAKILAN MİRAS: İNANÇLI BİLİM İNSANLARINA AÇILAN PENCERE

Dr. Asaf ve Dr. Gülsen Ataseven, ortak yaşam ve mücadeleleriyle kendilerinden sonraki nesillere sadece bilimsel başarı değil, aynı zamanda Türkiye'de inançlı bir bilim insanı olmanın yol haritasını bıraktılar. Onlar, akademik çevrelerde karşılaştıkları zorluklara rağmen ne tıp biliminden ne de manevi değerlerinden taviz vermeden zirveye ulaşılabileceğini gösterdiler. Asaf Bey'in bilim ve etiği birleştiren vizyonu, Gülsen Hanım'ın ise toplumsal alanda aktif rol alan ve başörtüsü gibi kimliksel engellere rağmen öncülük eden duruşu, genç kuşaklara cesaret verdi. Onlar, inançlı bireylerin sadece dini alanda değil, tıp, akademi ve sivil toplum gibi kritik alanlarda da yetkin, etkili ve öncü olabileceğinin somut kanıtlarıydı. Ataseven çiftinin mücadelesi, Türkiye'de birçok inançlı öğrencinin ve hekimin hem profesyonel hem de manevi kimliklerini uzlaştırma çabalarını kolaylaştırmış, bir dönemin 'sessiz kahramanları' olarak, iyiliğin ve hizmetin izini daima sürdürmüşlerdir. Her iki isim de bugün ‘prensip sahibi bir duruşun ve yorulmak bilmeyen bir hizmet aşkının’ somut temsilcileri olarak hayırla yad edilmekte ve yeni nesillere ilham vermektedirler.

sarsirlamz.jpg

SARSILMAZ AİLE BAĞI

Prof. Dr. Asaf Ataseven ve Dr. Gülsen Ataseven çiftinin birlikte gece gündüz büyük mücadelelere imza attıkları yarım asrı deviren evlilikleri sadece bilim ve hizmetle sınırlı kalmadı, iki çocuk ve beş torunla taçlandı. Asaf Hoca, Vakıf Gureba’da 10 yıl boyunca Başhekimlik yaparken bir kez bile senelik izin bile kullanmadığından bahsederken, şöyle diyor: "Bir oğlum, bir kızım var. Bana bazen, 'Hastaneyle mi evlendin?' derlerdi. Çocuklar çok şikayet ederdi. Ben de onlara, ‘Bir hastaya vardın ise, bir yudum su verdin ise’ diye Yunus'un ilahisini okurdum." Asaf Hoca’nın bu emekleri elbette karşılıksız kalmadı, adı, 2008’deki vefatından sonra bir vefa örneği olarak, Sağlık Bakanlığı Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Asaf Ataseven Hastanesi'ne verildi. Bu devasa hastane, onun Vakıf Gureba Hastanesi'nde fakire ve zengine eşit hizmet götürme vizyonunun modern bir uzantısı olarak hizmet vermeye devam ediyor. Dr. Gülsen Ataseven ise, eşinin vefatından sonra dahi yorulmak bilmeyen gönüllülük misyonunu sürdürüyor, 84 yaşına rağmen adanmışlık felsefesini yeni nesillere aktarmaya devam ediyor. Çiftin bu geniş ve etkili hikayesi, Ataseven çiftinin hayır, bilim ve vakıf kültürü mirasının farklı alanlarda da devam etmesini sağladı; bu bağların en bilineni ise kızları Betül Ataseven'in, iş dünyasının önde gelen isimlerinden Murat Ülker ile olan evliliğidir. Onların toplum hizmetine adanmışlık felsefesi, yeni nesiller aracılığıyla Türkiye'nin sosyal ve ekonomik hayatında iz bırakmaya devam ediyor.

YORUMLAR (3)
3 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN